İçinde s olan 5 harfli 1130 kelime var. İçerisinde S harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında s harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu s harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BESTE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Bir müzik eserini oluşturan ezgilerin bütünü
- "Belki hâlâ o besteler çalınır / Gemiler geçmeyen bir ummanda." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Bir müzik eserini oluşturan ezgilerin bütünü
- EKSİZ
-
-
[sıfat]
Eki olmayan
-
[sıfat]
Eki olmayan
- KISAÇ
- ...
- SERÇE
-
-
[isim]
Serçegillerden, insanlara yakın yerlerde yaşayan, kışın göçmeyen, koyu boz renkli, ötücü küçük bir kuş (Passer domesticus)
-
[isim]
Serçegillerden, insanlara yakın yerlerde yaşayan, kışın göçmeyen, koyu boz renkli, ötücü küçük bir kuş (Passer domesticus)
- BASİT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Yapılması veya anlaşılması kolay olan, karışık olmayan, bayağı
- "Derin hislerden uzak, basit zevklere düşkün, bütün manasıyla alafranga bir adamdı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Kolay
- "En basit şeyi yazamayacak kadar cahildi." (Haldun Taner)
-
Süssüz, gösterişsiz
- "Üstünde basit ve kapalı bir çarşaf vardı." (Aka Gündüz)
-
Bilgi ve görgüsü sınırlı olan, bayağı, görgüsüz
- "Bu, fikirsiz, basit ve masum bir çocuk hafifliği değildi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Her zaman rastlanan, özelliği olmayan, olağan
- "Bu basit takılmalar, her seferinde onları güldürdü." (Necati Cumalı)
-
[sıfat]
Yapılması veya anlaşılması kolay olan, karışık olmayan, bayağı
- SÖLOM
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Orta derinin iki tabakası arasında bulunan ve oğulcukta genel vücut boşluğunu oluşturan oyuk
-
[isim]
Orta derinin iki tabakası arasında bulunan ve oğulcukta genel vücut boşluğunu oluşturan oyuk
- SÜRRE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Osmanlı padişahlarının her yıl Mekke ve Medine'ye gönderdikleri para ve armağanlar
-
[isim]
Osmanlı padişahlarının her yıl Mekke ve Medine'ye gönderdikleri para ve armağanlar
- HAVSA
- ...
- MİRAS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Birine, ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet, kalıt, bırakıt, tereke
- "Erkek çocuk ne kadar miras yerse kız çocuk da o kadar miras yer." (Falih Rıfkı Atay)
- "Bizimkiler okkalı bir mirasa konmuşlar da o hergelenin hakkını mı yemişler ne?" (Haldun Taner)
-
Kalıtım yoluyla gelen herhangi bir özellik
- "Son zamanlarda İzmir'deki gazinocu bir amcasından beş bin liralık bir de miras yemişti." (Haldun Taner)
-
Bir neslin kendinden sonra gelen nesle bıraktığı şey
- "Konukseverlik bize atalarımızdan mirastır."
-
[isim]
Birine, ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet, kalıt, bırakıt, tereke
- OTİST
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
İçine kapanık, psikolojik sorunları olan kimse
-
[isim]
İçine kapanık, psikolojik sorunları olan kimse
- POSTA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Bir yere gelen veya bir yerden gönderilen mektup ve emanetlerin tümü
- "Eşyalarımı ilk posta ile bir denk yapıp İstanbul'a gönderdim." (Ömer Seyfettin)
- "Daha dün Kel Mahmut'u yıkayıp yağlayan yavşak bugün kalkmış ona posta koyuyor." (Rıfat Ilgaz)
- "Araba şehre günde üç posta yapar."
- "Evet. Dilekçeyi de şimdi verdim postaya." (Tarık Buğra)
-
Genellikle bu emanetleri götüren taşıt
- "Ben postayı kestim, artık toplantılara gitmeyeceğim."
-
Bu emanetleri toplayan ve dağıtan kuruluş ve bu kuruluşun bulunduğu yer
- "Yazısı silinmiş, kâğıdı sarı / Mektubunu geri getirdi / Dünya postaları." (Arif Nihat Asya)
-
Takım, kol
- "Sağa sola postalar çıkarıldı. İşçi postaları nöbetleşe çalışırlar."
-
Kez, defa, sefer
- "Bu araba bütün eşyayı dört postada taşır."
-
Yirmi dört saatlik çalışma gününün, çalışma bölümlerinden her biri, vardiya
-
Bir sanayi veya ticaret işletmesinde aynı süre içinde çalışanların tümü
-
Hizmet nöbetinde bulunan er
- "Posta, şu zarfı komutana götür."
-
Tatar
-
Vapur, tren, uçak vb. taşıtlarla yapılan yolculuk
- "Karadeniz postası. Avrupa postası."
-
[isim]
Bir yere gelen veya bir yerden gönderilen mektup ve emanetlerin tümü
- SAHİH
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Gerçek, doğru, sağın, hakiki
- "Gazeteler bir şey yazmadılar, bize resmî, sahih hiçbir malumat vermiyorlar." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Gerçek, doğru, sağın, hakiki
- SÖZEL
-
-
[sıfat]
Sözle ilgili, söze dayanan
-
Sosyal konuları kapsayan (sınav)
-
[sıfat]
Sözle ilgili, söze dayanan
- ASABİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Sinirli
- "Bu sebepsiz ağrılar gibi onun her şeyi asabi mizacının belirtisi idi." (Tarık Buğra)
-
Sinirle ilgili, sinirsel
-
[sıfat]
Sinirli
- BASIM
-
-
[isim]
Bası sanatı, tabaat
-
Bası işi, tab, tipografi
- "Kitabın basımına başlandı."
-
[isim]
Bası sanatı, tabaat
- KİLSİ
-
-
[sıfat]
Kili andıran, kile benzeyen, kil gibi
-
[sıfat]
Kili andıran, kile benzeyen, kil gibi
- SALLI
-
-
[sıfat]
Büyük ve geniş, sal gibi yayvan
- "Sallı bir yapı."
-
[sıfat]
Büyük ve geniş, sal gibi yayvan
- SAVAŞ
-
-
[isim]
Devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele, harp, cenk
-
Uğraşma, kavga, mücadele
- "Softalığa savaş açan ilk laikler orada toplanmıştır." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Hayvanların birbirleriyle yaptığı mücadele
- "Kartallarla leyleklerin savaşı."
-
Bir şeyi ortadan kaldırmak, yok etmek amacıyla girişilen mücadele
- "Veremle savaş."
-
[isim]
Devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele, harp, cenk
- SİMYA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Alşimi
-
[isim]
Alşimi
- İSLAV
- ...