İçinde e olan 4 harfli 680 kelime var. İçerisinde E harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında e harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu e harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DEDE
-
-
[isim]
Torunu olan erkek, büyük baba, büyük peder
- "Dedenin kabri yanında bir çukur kazılmış." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Büyük babadan başlayarak geriye doğru atalardan her biri
-
Mevlevi tarikatında çile doldurmuş olan dervişlere verilen unvan
-
[ünlem]
Yaşlı erkeklere söylenen bir seslenme sözü
-
[isim]
Torunu olan erkek, büyük baba, büyük peder
- DERİ
-
-
[isim]
İnsan ve hayvan vücudunu kaplayan tüy, kıl veya pulla kaplı tabaka, cilt, ten
- "Bütün kemikleri, ince bir deri altında birer birer sayılıyordu." (Peyami Safa)
- "Bu efendi, derisi kemiklerine yapışmış, gözleri çukura kaçmış, hastaneye yatırılacak kılığa girmişti." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Bu tabakadan yapılmış
- "Üstünde yine o siyah deri pardösüsü, kolunda siyah deri çantası." (Necati Cumalı)
-
İşlenerek kullanılır duruma getirilmiş hayvan postu
- "Tefecilerin eline düşerse derisini yüzerler."
-
Soyulmadan yenen yemişlerin ince kabuğu veya soyulan yemişlerde kabuk altındaki zar
-
[isim]
İnsan ve hayvan vücudunu kaplayan tüy, kıl veya pulla kaplı tabaka, cilt, ten
- KENE
-
-
[isim]
Koyun, köpek, at vb. hayvanların veya insanların derisinde asalak olarak yaşayan, bulaşıcı hastalıklara neden olan böceklerin genel adı, sakırga
-
[isim]
Koyun, köpek, at vb. hayvanların veya insanların derisinde asalak olarak yaşayan, bulaşıcı hastalıklara neden olan böceklerin genel adı, sakırga
- AKSE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Hastalık nöbeti, kriz
- "Hafif bir kalp aksesi geçirdi."
-
[isim]
Hastalık nöbeti, kriz
- EKŞİ
-
-
[sıfat]
Sirke veya limon tadında olan
-
[isim]
Bu tadı veren şey
- "Bu yemeğin ekşisi fazla kaçmış."
-
Uygunsuz, yakışıksız
- "Bu ekşi sözler, bu dik bakışlar, tabii hiç hoşlarına gitmedi." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Sirke veya limon tadında olan
- SEDA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ses
- "Alenen ortaya çıkmak ve milletin hukuku namına, yüksek seda ile bağırmak ve bütün milleti bu sedaya iştirak ettirmek lazımdır." (Atatürk)
-
[isim]
Ses
- YÜCE
-
-
[sıfat]
Yüksek, büyük, ulu, ulvi
- "Yüce duygular, derin düşünceler ona göre değildir." (Suat Taşer)
-
[sıfat]
Yüksek, büyük, ulu, ulvi
- CERH
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yaralama
-
Bir düşünce, inanç veya iddiayı çürütme
-
[isim]
Yaralama
- İNME
-
-
[isim]
İnmek işi
- "Sağ yanına inme inmiş. Hekimler epeyce çalıştılar, ilaç verdiler, kan aldılar ise de fayda etmedi." (Memduh Şevket Esendal)
-
Vücudun bir bölümünde hareket ve hissetmenin kalkması, felç, paralizi, nüzul
-
[isim]
İnmek işi
- KREM
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Tene yumuşaklık vermek veya güneş, yağmur vb. dış etkilerden korunmak için sürülen koyu kıvamlı madde
-
[sıfat]
Bu kıvamda hazırlanmış olan
- "Krem deterjan."
-
Açık saman rengi
-
[sıfat]
Bu renkte olan
- "Vücutlarının yumuşaklığını gösteren açık renk, krem veya beyaz elbiseler içinde..." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Tene yumuşaklık vermek veya güneş, yağmur vb. dış etkilerden korunmak için sürülen koyu kıvamlı madde
- ÖRME
-
-
[isim]
Örmek işi
-
[sıfat]
Örülerek yapılmış olan
- "Üstüne açık kahverengi yün örme bir ceket giymişti." (Peyami Safa)
-
[isim]
Örmek işi
- TEMA
-
Kelime Kökeni : Yunanca
-
[isim]
Asıl konu, temel motif
- "Tablonun teması. Anıtın teması, Kurtuluş Savaşı'ydı."
-
Öğretici veya edebî bir eserde işlenen konu, düşünce, görüş
-
Bir besteyi oluşturan temel motif
-
[isim]
Asıl konu, temel motif
- LEKE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Kirliliği gösteren iz
- "Adi madenî kol düğmeleri bunları yeşilimtırak bir leke ile kirletirdi." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Çocuk giysisini leke etmiş."
- "Annemi kıskanıyor, bana leke sürmek istiyor." (Halide Edip Adıvar)
-
Bir yüzeyde türlü sebepler dolayısıyla oluşan farklı renk
- "Kuyruğunun ucu ile alnının orta yerinde beyaz lekeler vardı." (Ömer Seyfettin)
-
Vücudun herhangi bir yerinde oluşan değişik renk
-
Yüz kızartacak durum, namussuzluk, kara, şaibe
- "Kendi vicdanında kendi durumunu düzeltmek, geçmişin lekesini yıkamak istiyordu." (Halide Edip Adıvar)
-
Güneş, ay, yıldız veya herhangi bir gezegenin parlak yüzeyinde görülen karanlık bölüm
-
[isim]
Kirliliği gösteren iz
- ÖPME
-
-
[isim]
Öpmek işi
- "İlk defa arkadaşının yanında boynuma sarılıp beni öpmeye başlamıştı." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Öpmek işi
- ECZA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Canlılardaki rahatsızlıkların bozuklukların ve çeşitli hastalıkların tanısı, önlenmesi veya tedavisi için yararlanılan doğal veya sentez yoluyla hazırlanmış madde
-
Çeşitli amaçlarla kullanılan kimyasal madde
- "Burada musluklar, mermer teşrih masaları, antiseptik eczalar yok!" (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Canlılardaki rahatsızlıkların bozuklukların ve çeşitli hastalıkların tanısı, önlenmesi veya tedavisi için yararlanılan doğal veya sentez yoluyla hazırlanmış madde
- EMAN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Radyoaktif cisimlerde ölçü birimi
-
[isim]
Radyoaktif cisimlerde ölçü birimi
- PAYE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Rütbe
- "Lalalık, kavaslık derecelerinden kalfalık payesine yükseldiği bir sırada yanımdan uzaklaştırıldı, gitti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Onlar, bize bir esirden fazla paye vermemek fikrindedirler." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
Derece, aşama
-
[isim]
Rütbe
- YENİ
-
-
[sıfat]
Kullanılmamış olan, eski karşıtı
- "Yeni giysi. Yeni ayakkabı."
-
Oluş veya çıkışından beri çok zaman geçmemiş olan
- "Yeni haber. Yeni moda."
-
En son edinilen
- "Yeni eve taşındık."
-
İşe henüz başlamış
- "Yeni öğrenci. Yeni asker."
-
O güne kadar söylenmemiş, görülmemiş, gösterilmemiş, düşünülmemiş olan
- "Yeni bir buluş. Yeni bir düşünce."
-
Tanınmayan, bilinmeyen
- "Yeni imzalara rastlıyoruz."
-
Daha öncekilerden farklı olan
- "Yeni ihtiyaçlarımız var."
-
[zarf]
Biraz önce, çok zaman geçmeden
- "Yeni tanıştığım orman uzmanları çok nazik ve kibar insanlardı." (Çetin Altan)
-
[sıfat]
Kullanılmamış olan, eski karşıtı
- LAKE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Lak ile cilalanmış
- "Yaldızlı beyaz lake karyolasının yanındaki koltukta dadısı uyukluyordu." (Cahit Uçuk)
-
[sıfat]
Lak ile cilalanmış
- NİCE
-
-
[sıfat]
Kaç, ne kadar
-
Birçok
- "Yalılarda nice yük odaları, oda gibi büyük kilerler vardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[zarf]
Nasıl
-
[zarf]
Uzun süreden beri
-
[sıfat]
Kaç, ne kadar