Sonunda tak olan 25 kelime var. TAK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde tak olan kelimeler listesine ya da başında tak olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
KARABATAK, KONTRATAK, PANİKATAK
İSTİNTAK, KAVUŞTAK
BULTAK, KALTAK, KAYTAK, KISTAK, KONTAK, KOSTAK, MÜŞTAK, PAYTAK, YALTAK
BATAK, ÇATAK, ÇITAK, İNTAK, ORTAK, PATAK, TUTAK, YATAK, YUTAK
ATAK
TAK
A K T Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KAT, TAK
2 Harfli Kelimeler
AK, AT, TA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- PANİKATAK
-
-
[isim]
Aşırı korku, heyecan dolayısıyla saldırgan, telaşlı davranışta bulunma veya içine kapanma
-
[isim]
Aşırı korku, heyecan dolayısıyla saldırgan, telaşlı davranışta bulunma veya içine kapanma
- KONTRATAK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Karşı akın
-
[isim]
Karşı akın
- KARABATAK
-
-
[isim]
Karabatakgillerden, balıkla beslenen, gagası uzun ve sivri, kara tüylü bir deniz kuşu (Phalacrocorax)
-
Borcunu ödemeyen kimse
-
[isim]
Karabatakgillerden, balıkla beslenen, gagası uzun ve sivri, kara tüylü bir deniz kuşu (Phalacrocorax)
- İSTİNTAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sorgu
- "Beni sen istintak edecek değilsin." (Peyami Safa)
-
Sorguya çekme
-
[isim]
Sorgu
- KAVUŞTAK
-
-
[isim]
Nakarat
-
[isim]
Nakarat
- KOSTAK
-
-
[sıfat]
Zarif, kibar, çalımlı, güzel giyinmiş, yakışıklı
- "Boşa kostaklanma kostak değilsin karam." (Halk türküsü)
-
Yiğit, kabadayı, yürekli
-
[sıfat]
Zarif, kibar, çalımlı, güzel giyinmiş, yakışıklı
- YALTAK
-
-
[sıfat]
Yaltakçı
-
[sıfat]
Yaltakçı
- MÜŞTAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Başka bir kelime veya kökten türemiş, çıkmış
-
[isim]
Türev
-
[sıfat]
Başka bir kelime veya kökten türemiş, çıkmış
- BULTAK
-
-
[isim]
Bir ile üç yaş grubu için oluşturulmuş, üzerinde çeşitli biçimlerin ve uygun parçalarının bulunduğu zekâ oyunu
-
[isim]
Bir ile üç yaş grubu için oluşturulmuş, üzerinde çeşitli biçimlerin ve uygun parçalarının bulunduğu zekâ oyunu
- KISTAK
-
-
[isim]
Bir yarımadayı karaya bağlayan, iki yanı su, dar kara parçası, berzah, dil
-
[isim]
Bir yarımadayı karaya bağlayan, iki yanı su, dar kara parçası, berzah, dil
- KONTAK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Karşıt elektrik taşıyan iki maddenin birbirine dokunması, temas
-
Motorlu araçları çalıştırmaya yarayan düzenek
-
Bağlantı, ilgi
-
[sıfat]
Ruh sağlığı yerinde olmayan, dengesiz
-
[isim]
Karşıt elektrik taşıyan iki maddenin birbirine dokunması, temas
- KALTAK
-
-
[isim]
Üzeri meşin, halı vb. şeylerle kaplanmamış olan eyerin tahta bölümü
-
Kuskunsuz eyer
-
İffetsiz, namussuz kadın
- "Bırak be, dedi, kendi kendine, elin kaltağı için dövüşecek miyim?" (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Üzeri meşin, halı vb. şeylerle kaplanmamış olan eyerin tahta bölümü
- PAYTAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Çarpık, eğri bacaklı
-
[isim]
Satranç oyununda piyade taşı
-
[sıfat]
Çarpık, eğri bacaklı
- KAYTAK
-
-
Kuytu
-
Sözünde durmayan
-
Yağcı, dalkavuk, numaracı
-
Kuytu
- İNTAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Konuşturma söyletme
-
Kişileştirilen varlıklara, hayalî yaratıklara söz söyletme sanatı, dillendirme
-
[isim]
Konuşturma söyletme
- ORTAK
-
-
[isim]
Birlikte iş yapan, ortaklaşa yararlarla birbirlerine bağlı kimselerden her biri, şerik, hissedar
- "Bırakın ortağıma bir telefon edeyim." (Haldun Taner)
- "Kadınları hayata ortak olmayan millet öksüzdü, yarı kuvvetini kullanamıyor demekti." (Tarık Buğra)
-
Kuma
- "Kendi üstüne bir ortağın getirilmesi Emeti'nin pek ziyade gücüne gitmişti." (Ercüment Ekrem Talu)
-
[sıfat]
Birden çok kimse veya nesneyi ilgilendiren, onlara özgü olan, onların katılmasıyla oluşan, müşterek
- "Edebiyata şiirle başlamak, büyük küçük bütün yazarlarda görülen ortak bir yöndür." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Birlikte iş yapan, ortaklaşa yararlarla birbirlerine bağlı kimselerden her biri, şerik, hissedar
- YUTAK
-
-
[isim]
Ağız ve burun boşluklarıyla gırtlak ve yemek borusu arasındaki boşluk
-
[isim]
Ağız ve burun boşluklarıyla gırtlak ve yemek borusu arasındaki boşluk
- TUTAK
-
-
[isim]
Bir şeyin tutulacak yeri
- "Saban tutağı. Bıçak tutağı. Kılıç tutağı. Tüfek tutağı."
-
Tutacak
-
Kabza
-
Maşa, kerpeten vb. araçların tutmaya yarayan kanatlarından her biri
-
Bir anlaşma, sözleşme veya isteğin yerine getirilmesini sağlamak için güvence olarak ele geçirilen kimse, tutu, rehine
-
[isim]
Bir şeyin tutulacak yeri
- ÇATAK
-
-
[isim]
İki dağ yamacının kesişmesi ile oluşmuş dere yatağı
- "Karakaçanı, Armutdere çataklarında bu Bozdayı tepelediydi." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Yapışık, ikiz (meyve)
-
[sıfat]
Kavgacı
-
[isim]
İki dağ yamacının kesişmesi ile oluşmuş dere yatağı
- BATAK
-
-
[isim]
Üzerine basıldığında çöken çamurlaşmış toprak
- "İnsan bu kumda, bir batakta gibi yürür, ayağını güç çeker, her adımda bir günlük yol zahmeti duyar." (Falih Rıfkı Atay)
-
Kötü durum, içinden çıkılmaz iş
- "Bu bataktan kendini kurtarmaya çalıştıkça büsbütün saplandığını dehşetle görüyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Hayır gelmez, yarar sağlamaz, batmış
-
[isim]
Üzerine basıldığında çöken çamurlaşmış toprak