Başında b olan 3 harfli 48 kelime var. B harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde b harfi olan kelimeler listesine ya da sonu b harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında b bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BEL
-
-
[isim]
İşaret
-
[isim]
İşaret
- BOM
-
-
[isim]
Bir çeşit kumar
- "Akşamları Atpazarı'na bakan Altındiş'in kahvesinde bom oynarken gelir, omuz başımda durur, beni seyrederdi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Bir çeşit kumar
- BUT
-
-
[isim]
İnsan vücudunun kalça ile diz arasındaki bölümü
-
Hayvanların, arka bacaklarının gövdeye bitişik olan dolgun, etli bölümü
- "Kimi azık torbasını, kimi yanındakinin kaba budunu yastık yapmıştı kafasına." (Reşat Enis)
-
[isim]
İnsan vücudunun kalça ile diz arasındaki bölümü
- BUZ
-
-
[isim]
Donarak katı duruma gelmiş su
- "Hep kar yağmıştı, her yer buzdu." (Tarık Dursun K)
- "Beton döşeme bir türlü ısınmak bilmiyordu. Ve akşamlardan sabahlara kadar ayakları, baldırları buz kesiyordu." (Reşat Enis)
-
[sıfat]
Çok soğuk bir etki uyandıran (şey veya kimse)
- "Bu romanın neresini beğendiniz? Buz!"
- "Bu sefer avuçlarımla yanaklarım buz kesiliyor." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Donarak katı duruma gelmiş su
- BAM
- ...
- BOT
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Küçük gemi
- "Şu botta bu kadar er var, içlerinde gözüm bir seni tuttu." (Haldun Taner)
-
Ağaç, plastik veya kauçuktan yapılmış küçük sandal
-
[isim]
Küçük gemi
- BUL
-
-
[isim]
Yalnız iki geniş yüzü testere ile düzeltilmiş tahta
-
[isim]
Yalnız iki geniş yüzü testere ile düzeltilmiş tahta
- BAR
-
-
[isim]
Anadolu'nun doğu ve kuzey bölgesinde, en çok Artvin ve Erzurum yörelerinde el ele tutuşularak oynanan, ağır ritimli bir halk oyunu
- "Hançer barı."
- "Bahçesi var, bağı var, ayvası var, narı var / Atamızdan yâdigâr bizde ata barı var" (Halk türküsü)
-
[isim]
Anadolu'nun doğu ve kuzey bölgesinde, en çok Artvin ve Erzurum yörelerinde el ele tutuşularak oynanan, ağır ritimli bir halk oyunu
- BED
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Kötü, çirkin, tuhaf
-
[sıfat]
Kötü, çirkin, tuhaf
- BOZ
-
-
[isim]
Açık toprak rengi
-
Kül rengi, gri
-
[sıfat]
Bu renklerde olan
-
[sıfat]
Açılmamış, sürülmemiş (toprak)
-
[isim]
Açık toprak rengi
- BİZ
-
-
[zamir]
Çokluk birinci kişiyi gösteren söz
- "Biz, Türkler, bütün tarihî hayatımızca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz!" (Atatürk)
- "Şehir uşağıyız. Bize de mi lolo? Bu işin içinde bir karı dalaveresi olduğunu anladım." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Bazen teklik birinci kişi zamiri "ben" yerine kullanılan bir söz
- "Biz kendisini aldığımız zaman vücudu pek ince idi." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[zamir]
Çokluk birinci kişiyi gösteren söz
- BOY
-
-
[isim]
Bir şeyin tabanı ile en yüksek noktası arasındaki uzaklık
- "Boyu uzundu, yalnız biraz fazla semizdi." (Ömer Seyfettin)
- "Burada biraz boy gösterdikten sonra bir yolunu bulup kapağı Paris'e attı." (Halide Edip Adıvar)
- "Paraca belki onunla boy ölçüşebilecek Nuran'dı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Türkler belli tek bir sebeple mi yüzyıllar boyu yollara dökülmüştü?" (Cahit Uçuk)
-
Bir yüzeyde, en sayılan iki kenar arasındaki uzaklık, en, genişlik karşıtı
- "Kitabın boyu. Tablonun boyu."
-
Uzunluk
- "Yılanın boyu."
- "Eğer fideleriniz nitelikli değilse boy verip yapraklandıkça, çiçek açtıkça, meyve verdikçe fideliğe kızmaya hakkınız yoktur." (Salâh Birsel)
-
Kumaş için ölçü
- "Bu elbiseye iki boy yeter."
-
Destan
- "Boy boyladı, soy soyladı." (Dede Korkut)
-
[isim]
Bir şeyin tabanı ile en yüksek noktası arasındaki uzaklık
- BAŞ
-
-
[isim]
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
- "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." (Necati Cumalı)
- "Benim hilem hurdam yoktur, canı isteyen baktırmasın, zaten bu sanattan memnun değilim. Lakin baş alamıyorum ki." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Ara sıra işten baş aldıkça Semiha'yı özlüyordum." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Bu fiyata verirsem baş bulmaz."
-
Bir topluluğu yöneten kimse
- "Cumhurbaşkanı devletin başıdır." (Anayasa)
- "Uzun boyu, kumral saçları, sevimli çehresiyle birçok kadınlara sokakta baş çevirtiyordu." (Hüseyin Cahit Yalçın)
- "Gittikçe yükselen başı Allah'a kalkıyor / Asrın baş eğdi sandığı at şaha kalkıyor." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
- "Hep baş olmaya bakarız ve olduktan sonra nasihat veririz." (Burhan Felek)
-
Başlangıç
- "Hafta başı. Ay başı. Yılbaşı. Satır başı."
- "En sonunda rüzgârların istikametine baş verdi." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Gidip iskelenin başına dikiliyor gelen yolcuyu buyur etmek için." (Zeyyat Selimoğlu)
- "O gün Bakırköy'den gelirken yolda benim başıma gelenleri sana bir anlatsam..." (Osman Cemal Kaygılı)
-
Temel, esas
- "Gücün, erdemliğin, bilimin, her şeyin başı paradır, para." (Halide Edip Adıvar)
- "Tekrar masanın başına geçerek tavla oynamaya başladık." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Arazide en yüksek nokta
- "Dağın başı. Tepenin başı."
-
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu
- "Toplu iğne başı."
- "Avucumuzun içinde sakladığımız sigaraların yanmış ucu ile fitillerin başını yaktık." (Falih Rıfkı Atay)
-
Bir şeyin uçlarından biri
- "Bu müjde verilince acele yerinden kalktı, merdiven başına yürüdü." (Refik Halit Karay)
-
Kasaplık hayvanlarda ve bazı yiyeceklerde adet
- "Yirmi baş koyun. On baş sığır. Üç baş soğan."
-
Para değiştirirken verilen veya alınan üstelik, sarrafiye
-
Bir şeyin yakını veya çevresi
- "Mangal başı. Havuz başı."
-
"Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamlarında birleşik kelimeler yapan bir söz
- "Başbakan, başçavuş, başhekim, başkent, başöğretmen, başpehlivan, başrol, başsavcı."
-
Güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş derecenin en yükseği
- "Başa güreşmek."
-
Deniz teknelerinde ön taraf
-
[isim]
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
- BAD
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Rüzgâr
- "Esme ey bad esme canan uykuda." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
-
[isim]
Rüzgâr
- BEK
-
-
[sıfat]
Sert, katı
-
Sağlam
-
[sıfat]
Sert, katı
- BRE
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[ünlem]
"Ey, hey" anlamında kullanılan bir seslenme sözü
- "Bre Arslan Bey! Sen bu işi kolay mı sanırsın?" (Sevinç Çokum)
-
"Be" yerine kullanılan bir seslenme sözü
-
"Vay" anlamında şaşma bildiren bir seslenme sözü
- "Bre, bu ne büyük gemi!"
-
Şaşkınlık, coşku anlatan bir seslenme sözü
-
[bağlaç]
Tekrarlanan iki emir kipi arasına getirilerek işin sürekliliğini anlatan bir söz
- "Öyle bir yol ki git bre git, bitmez. Gez bre gez. Dolaş bre dolaş." (Ahmet Rasim)
-
[ünlem]
"Ey, hey" anlamında kullanılan bir seslenme sözü
- BÖĞ
-
-
[isim]
Eklem bacaklılardan, soluk sarı renkli, zehirli bir örümcek türü
-
[isim]
Eklem bacaklılardan, soluk sarı renkli, zehirli bir örümcek türü
- BET
-
-
[isim]
Beniz kelimesi ile birlikte, "yüz rengi" anlamında ikileme oluşturan bir söz
- "... haykırıyordu. Müşterim bu sesi duyunca arabayı durdurdu. Beti benzi kalmadı. Eli ayağı titremeye başladı." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Baksana, beti benzi kül kesildi." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Paranın beti bereketi kalmadı."
-
Bereket kelimesi ile birlikte "bolluk" anlamında ikileme oluşturan bir söz
- "Ucuzluklarına hayret ettiğimiz her çeşit satıcılar, o bet bereket nereye kaybolmuş?" (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Beniz kelimesi ile birlikte, "yüz rengi" anlamında ikileme oluşturan bir söz
- BEN
-
-
[isim]
Çoğu doğuştan, tende bulunan ufak, koyu renkli leke veya kabartı
- "Dedim tane tane olmuş benlerin / Dedi zülfüm değdi tel yarasıdır." (Âşık Ömer)
-
En çok üzümde görülen olgunlaşma belirtisi
-
Saçta, sakalda beliren beyazlık
-
[isim]
Çoğu doğuştan, tende bulunan ufak, koyu renkli leke veya kabartı
- BAT
-
-
[isim]
Kurşun boruların ağzını açmakta kullanılan, şimşirden yapılmış, ucu sivri bir çeşit takoz
-
[isim]
Kurşun boruların ağzını açmakta kullanılan, şimşirden yapılmış, ucu sivri bir çeşit takoz