Başında b olan 3 harfli 48 kelime var. B harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde b harfi olan kelimeler listesine ya da sonu b harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında b bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BAZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Temel
- "Baz fiyat."
-
[isim]
Taban
-
[isim]
Bir asitle birleştiğinde bir tuz oluşturan madde, esas
-
[sıfat]
Temel
- BOA
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Boa yılanı
-
Kadınların boyunlarına aldıkları yılan biçiminde dar ve uzun kürk, boyun kürkü
-
[isim]
Boa yılanı
- BÜZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Künk
-
[isim]
Künk
- BEY
-
-
[isim]
Erkek adlarından sonra kullanılan saygı sözü
- "Eniştem Neyyir Bey'i kimin vurduğunu ben biliyorum." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Erkek özel adları yerine kullanılan bir söz
- "Bir bey sizi aradı."
-
Eş, koca
- "İki yol var önünde: ya beyinin dilini öğrenirsin, ya beyin senin dilini." (Tarık Dursun K)
-
İskambil kâğıtlarında birli, as
- "Gerçekten de doktora bir bey ile iki yedili gelmişti." (Tarık Buğra)
-
Erkek sıfatlarının hemen arkasına eklenir
- "Doktor bey. Damat bey."
-
Küçük bir toplumun veya küçük bir devletin başkanı
- "Karaman beyi. Menteşe beyi."
-
Komutan
- "Alay beyi. Uç beyi."
-
Zengin, ileri gelen kimse, bay (I)
-
[isim]
Erkek adlarından sonra kullanılan saygı sözü
- BAD
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Rüzgâr
- "Esme ey bad esme canan uykuda." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
-
[isim]
Rüzgâr
- BAM
- ...
- BET
-
-
[isim]
Beniz kelimesi ile birlikte, "yüz rengi" anlamında ikileme oluşturan bir söz
- "... haykırıyordu. Müşterim bu sesi duyunca arabayı durdurdu. Beti benzi kalmadı. Eli ayağı titremeye başladı." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Baksana, beti benzi kül kesildi." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Paranın beti bereketi kalmadı."
-
Bereket kelimesi ile birlikte "bolluk" anlamında ikileme oluşturan bir söz
- "Ucuzluklarına hayret ettiğimiz her çeşit satıcılar, o bet bereket nereye kaybolmuş?" (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Beniz kelimesi ile birlikte, "yüz rengi" anlamında ikileme oluşturan bir söz
- BRE
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[ünlem]
"Ey, hey" anlamında kullanılan bir seslenme sözü
- "Bre Arslan Bey! Sen bu işi kolay mı sanırsın?" (Sevinç Çokum)
-
"Be" yerine kullanılan bir seslenme sözü
-
"Vay" anlamında şaşma bildiren bir seslenme sözü
- "Bre, bu ne büyük gemi!"
-
Şaşkınlık, coşku anlatan bir seslenme sözü
-
[bağlaç]
Tekrarlanan iki emir kipi arasına getirilerek işin sürekliliğini anlatan bir söz
- "Öyle bir yol ki git bre git, bitmez. Gez bre gez. Dolaş bre dolaş." (Ahmet Rasim)
-
[ünlem]
"Ey, hey" anlamında kullanılan bir seslenme sözü
- BAS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
En kalın erkek sesi
-
Sesi böyle olan sanatçı
-
En kalın sesli orkestra çalgısı
-
[isim]
En kalın erkek sesi
- BED
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Kötü, çirkin, tuhaf
-
[sıfat]
Kötü, çirkin, tuhaf
- BÜK
-
-
[isim]
Ovada veya dere kıyısında çalı ve diken topluluğu
-
Böğürtlen
-
Akarsu kıyılarındaki verimli tarlalar
-
Dönemeç
-
[isim]
Ovada veya dere kıyısında çalı ve diken topluluğu
- BUZ
-
-
[isim]
Donarak katı duruma gelmiş su
- "Hep kar yağmıştı, her yer buzdu." (Tarık Dursun K)
- "Beton döşeme bir türlü ısınmak bilmiyordu. Ve akşamlardan sabahlara kadar ayakları, baldırları buz kesiyordu." (Reşat Enis)
-
[sıfat]
Çok soğuk bir etki uyandıran (şey veya kimse)
- "Bu romanın neresini beğendiniz? Buz!"
- "Bu sefer avuçlarımla yanaklarım buz kesiliyor." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Donarak katı duruma gelmiş su
- BAÇ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Osmanlı İmparatorluğu'nda gümrük vergisi
- "Sirkeci'de 'oh' diye gözlerini açtı, şehrin ta göbeğinde bacını verdiği köprüyü yavaş yavaş geçti." (Ömer Seyfettin)
-
Zorla alınan para, haraç
- "Galata'da baç alınan evler bir gece içinde istiklallerini ilan ederek en meşhur hamilerini kovmuşlardı." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Osmanlı İmparatorluğu'nda gümrük vergisi
- BOŞ
-
-
[sıfat]
İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan, dolu karşıtı
- "Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler." (Aka Gündüz)
- "Nasıl boş bulunup o gazeteci kızın resmini çekmesine imkân verdi?" (Atilla İlhan)
- "Ben birkaç gündür arıyorum, birkaç yerlere başvurdum, boş çıktı." (Memduh Şevket Esendal)
- "Ankara'ya giden hiçbir heyetin geri boş döndüğünü görmedik." (Yahya Kemal)
-
Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal
- "Boş kadro."
- "Bizden sonra cenaze çıkmış bir eve benzeyen Bekirağa bölüğündeki arkadaşlar boş durmamışlardı." (Hüseyin Cahit Yalçın)
- "Her senede üç dört ay, bahusus kışın boş kalırız." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Yapılacak işi olmayan, işsiz
- "Bugün sabah boşum, gelebilirsin."
-
[zarf]
İşsiz bir biçimde
- "Boş oturmak, aylak durmak insanı çabuk çökertir." (Haldun Taner)
-
Verimsiz
-
Anlamsız
- "Bilirim, sen bu gibi boş yazılardan hoşlanmazsın!" (Memduh Şevket Esendal)
-
Habersiz, hazırlıksız
- "Tatar dilencinin küfürlerine işte böyle boş yakalandım." (Orhan Pamuk)
-
Bilgisiz
- "Daha meselesiz, daha cahil, daha boş, daha yakışıklıydılar." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bir işe yaramayan, yararsız
- "Yaşlı başlı insanlarız dedi. Birbirimizi boş tesellilerle aldatacak değiliz." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan, dolu karşıtı
- BUT
-
-
[isim]
İnsan vücudunun kalça ile diz arasındaki bölümü
-
Hayvanların, arka bacaklarının gövdeye bitişik olan dolgun, etli bölümü
- "Kimi azık torbasını, kimi yanındakinin kaba budunu yastık yapmıştı kafasına." (Reşat Enis)
-
[isim]
İnsan vücudunun kalça ile diz arasındaki bölümü
- BUN
-
-
[isim]
Sıkıntı
- "Soluğunu kesen acı, göğsünü sıkıştıran bun sancılarına benzemiyordu." (Atilla İlhan)
-
[isim]
Sıkıntı
- BEN
-
-
[isim]
Çoğu doğuştan, tende bulunan ufak, koyu renkli leke veya kabartı
- "Dedim tane tane olmuş benlerin / Dedi zülfüm değdi tel yarasıdır." (Âşık Ömer)
-
En çok üzümde görülen olgunlaşma belirtisi
-
Saçta, sakalda beliren beyazlık
-
[isim]
Çoğu doğuştan, tende bulunan ufak, koyu renkli leke veya kabartı
- BİZ
-
-
[zamir]
Çokluk birinci kişiyi gösteren söz
- "Biz, Türkler, bütün tarihî hayatımızca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz!" (Atatürk)
- "Şehir uşağıyız. Bize de mi lolo? Bu işin içinde bir karı dalaveresi olduğunu anladım." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Bazen teklik birinci kişi zamiri "ben" yerine kullanılan bir söz
- "Biz kendisini aldığımız zaman vücudu pek ince idi." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[zamir]
Çokluk birinci kişiyi gösteren söz
- BOT
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Küçük gemi
- "Şu botta bu kadar er var, içlerinde gözüm bir seni tuttu." (Haldun Taner)
-
Ağaç, plastik veya kauçuktan yapılmış küçük sandal
-
[isim]
Küçük gemi
- BUL
-
-
[isim]
Yalnız iki geniş yüzü testere ile düzeltilmiş tahta
-
[isim]
Yalnız iki geniş yüzü testere ile düzeltilmiş tahta