Başında kal olan 9 harfli 35 kelime var. Kal ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde kal olan kelimeler listesine ya da sonu kal ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında kal bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A K L Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KAL, LAK
2 Harfli Kelimeler
AK, AL, LA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KALSEDUAN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kadıköy taşı
-
[isim]
Kadıköy taşı
- KALVENİZM
- ...
- KALKIKLIK
-
-
[isim]
Kalkık olma durumu
-
[isim]
Kalkık olma durumu
- KALKANCIK
-
-
[isim]
Tohum içerisinde embriyoyu besi dokuya bağlayan, onu besin deposundan ayıran ve besin maddelerini emerek embriyoya veren zar gibi ince ve kalkan şeklinde bir parça
-
[isim]
Tohum içerisinde embriyoyu besi dokuya bağlayan, onu besin deposundan ayıran ve besin maddelerini emerek embriyoya veren zar gibi ince ve kalkan şeklinde bir parça
- KALİGRAFİ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Güzel yazı sanatı
- "Hele yazısı, eskiden meşk dedikleri bir kaligrafi örneğidir." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[isim]
Güzel yazı sanatı
- KALPLAŞMA
-
-
[isim]
Kalplaşmak işi
-
[isim]
Kalplaşmak işi
- KALECİLİK
-
-
[isim]
Kaleci olma durumu veya kalecinin görevi
-
[isim]
Kaleci olma durumu veya kalecinin görevi
- KALABİLME
- ...
- KALAYLAMA
-
-
[isim]
Kalaylamak işi
-
[isim]
Kalaylamak işi
- KALİTATİF
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Nitel
-
[sıfat]
Nitel
- KALTAKLIK
-
-
[isim]
Toplumca hoş karşılanmayan davranışlarda bulunan kadının durumu
-
Böyle bir kadına yakışır davranış
-
[isim]
Toplumca hoş karşılanmayan davranışlarda bulunan kadının durumu
- KALİBORİT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Hidratlı doğal sodyum ve magnezyum boratı
-
[isim]
Hidratlı doğal sodyum ve magnezyum boratı
- KALİTESİZ
-
-
[sıfat]
Niteliksiz
- "Ne kadar orta malı, kalitesiz tartışmalar yaptığınızın farkında mısınız?" (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Niteliksiz
- KALKIŞMAK
-
-
[-e]
Yetenek, imkân ve gücü aşan bir işe girişmek
-
Girişmek, başlamak, yeltenmek
- "Bunu haber alınca zavallı intihara kalkışmış." (Aka Gündüz)
-
[-e]
Yetenek, imkân ve gücü aşan bir işe girişmek
- KALAFATLI
- ...
- KALPSİZCE
- ...
- KALABALIK
-
-
[isim]
Çok sayıda insanın bir araya gelmesiyle oluşan insan topluluğu
- "Kalabalık içinde zorlukla boş bir masa bularak oturdum." (Ahmet Haşim)
- "Şu eşya odada kalabalık ediyor."
-
Gereksiz, karışık şeyler topluluğu
-
[sıfat]
Sayıca çok
- "Köy kahvesinin içi bu akşam her zamankinden kalabalıktı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Çok sayıda insanın bir araya gelmesiyle oluşan insan topluluğu
- KALAKALMA
-
-
[isim]
Kalakalmak işi
-
[isim]
Kalakalmak işi
- KALDIRMAK
-
-
[-i]
Bulunduğu yerden almak
- "Örtüyü masanın üzerinden kaldır."
-
Yukarı doğru hareket ettirmek
- "Gözlerini yüzüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Yükseltmek
- "Duvarı bir metre daha kaldırmalı."
-
[nsz]
Ürün toplamak, taşımak
- "Harman kaldırmak."
-
Çekmek, taşımak
- "Bu araba bu yükü kaldırmaz."
-
Bir kuruluşun çalışmasına son vermek, feshetmek, lağvetmek
- "Meclis ... olağanüstü hâli kaldırabilir." (Anayasa)
-
[-e]
Hastayı hastaneye götürmek
- "Yarasının dikişleri koptu dün öğleden sonra, Fransız Hastanesi'ne kaldırdılar." (Aka Gündüz)
-
Tören yaparak ölüyü gömmek
-
Toplamak
- "Anası, kardeşi ile hep beraber sofrayı kaldırdılar." (Necati Cumalı)
-
Alıp başka yere götürmek
-
Uyandırmak
- "Bir gece yanında mihman olduğum / Sabah oldu deyi kaldırdın beni." (Halk türküsü)
-
Piyasadan çekmek
- "İstifçilerin piyasadan kaldırdığı mallar."
-
Elin ulaşamayacağı yere koymak, saklamak
- "Vazoyu ortadan kaldıralım, çocuğun eline geçmesin."
-
Kaçırmak
- "Yakın köyden kaldırdığı bir yosmayı sarhoş etmekle meşguldü." (Sait Faik Abasıyanık)
-
İyi etmek, iyileştirmek
- "Bu ilaç onu yataktan kaldırdı."
-
Bir şeyden çokça satın almak
-
Tayin etmek, atamak
- "Günün birinde bu müdürü başka, daha önemli bir yere kaldırdılar, buraya da bir başka müdür getirdiler." (Memduh Şevket Esendal)
-
Yok etmek, ortadan silmek
- "Yeryüzünden hayali kaldırın, dünya bir taş ve toprak yığınından ibaret kalır." (Orhan Seyfi Orhon)
-
[nsz]
Katlanmak, tahammül etmek
- "Doğrusunu isterseniz onu çoktan kapı dışarı etmeliydim ama yüreğim kaldırmıyor, acıyorum." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[nsz]
Uygun gelmek, götürmek, yakışmak
- "Bu kumaş fazla süs kaldırmaz."
-
Çalmak, aşırmak
-
[-i]
Bulunduğu yerden almak
- KALAYHANE
-
-
[isim]
Kalaycının çalıştığı yer
-
Kalay işlerinin yapıldığı yer
-
[isim]
Kalaycının çalıştığı yer