Başında kal olan 7 harfli 39 kelime var. Kal ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde kal olan kelimeler listesine ya da sonu kal ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında kal bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A K L Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KAL, LAK
2 Harfli Kelimeler
AK, AL, LA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KALINCA
-
-
[sıfat]
Kalına yakın
- "Ellerinin parmakları hem uzun hem kalınca idi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[sıfat]
Kalına yakın
- KALİPSO
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Jamaika'dan yayılmış iki zamanlı bir dans
-
Bu dansın müziği
-
[isim]
Jamaika'dan yayılmış iki zamanlı bir dans
- KALIPLI
-
-
[sıfat]
Kalıplanmış olan
-
Düzgün, biçimli
- "Hüseyin Efendi, ütülü pantolonu, kalıplı fesi, yeni kravatı, temiz gömleği ve olgun konuşması ile sahiden efendiydi." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
İri yapılı, heybetli
-
[sıfat]
Kalıplanmış olan
- KALOTİP
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yarı saydam durumdaki kâğıt üzerinde fotoğraf negatifleri elde etme yöntemi
-
[isim]
Yarı saydam durumdaki kâğıt üzerinde fotoğraf negatifleri elde etme yöntemi
- KALİNİS
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Bir tür yağmur kuşu, su tavuğu
-
[isim]
Bir tür yağmur kuşu, su tavuğu
- KALAMİT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Amfibol cinsinden bir mineral türü
-
İlk Çağ ağaç taşılı
-
[isim]
Amfibol cinsinden bir mineral türü
- KALAYLI
-
-
[sıfat]
Kalaylanmış (kap)
- "Bir salepçinin kalaylı güğümü tütüyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
İçinde kalay bulunan
-
Gösterişi ve süsü yapay olan
-
[sıfat]
Kalaylanmış (kap)
- KALESKA
-
Kelime Kökeni : Rusça
-
[isim]
Dört tekerlekli, hafif, bir tür gezinti arabası
-
[isim]
Dört tekerlekli, hafif, bir tür gezinti arabası
- KALAVRA
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Ölçeksiz ayakkabı, yemeni
-
Deriden yapılmış eşya
-
[isim]
Ölçeksiz ayakkabı, yemeni
- KALAMİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Doğada az bulunan, güç işlenen, hidratlı çinko silikat
-
Havada, yüksek ısıda işlenen metal parçaların yüzeyinde oluşan oksit katmanı
-
[isim]
Doğada az bulunan, güç işlenen, hidratlı çinko silikat
- KALÇETE
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Elle örülerek yapılan yassı halat
-
[isim]
Elle örülerek yapılan yassı halat
- KALINTI
-
-
[isim]
Artıp kalan şey, bakiye
-
Bir kentten veya mimarlık eserinden artakalan bölüm, yıkıntı, harabe, enkaz
- "Efes, Bergama'nın kalıntıları, ulaştıkları uygarlığı serer gözler önüne." (Necati Cumalı)
-
İz, işaret
-
Bir toplum, kültür, uygarlık vb.nden artakalan şey
- "Bu babacan, filozof ve hazırcevap insanlar kuşağı, tükenen bir görgü devrinin son kalıntıları gibidir." (Haldun Taner)
-
[isim]
Artıp kalan şey, bakiye
- KALOMEL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Tatlı sülümen
-
[isim]
Tatlı sülümen
- KALAFAT
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Geminin kaplama tahtaları arasını üstüpü ile doldurup ziftleyerek su geçirmez duruma getirme işi
- "Kalafatın tokmak gürültüsü ve denize uzayan zift kokusu arasından yol aldım ve tenha yollara saptım." (Halikarnas Balıkçısı)
-
Aşağısı dar, yukarısı geniş bir çeşit yeniçeri başlığı
-
Osmanlı İmparatorluğu'nda vezir veya yüksek mevkide devlet adamlarının giydikleri bir başlık
-
Onarma, tamir etme
-
[isim]
Geminin kaplama tahtaları arasını üstüpü ile doldurup ziftleyerek su geçirmez duruma getirme işi
- KALANLI
- ...
- KALEMLİ
- ...
- KALECİK
- ...
- KALAMAR
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Mürekkep balığının bir türü (Loligo vulgaris)
-
[isim]
Mürekkep balığının bir türü (Loligo vulgaris)
- KALKMAK
-
-
[nsz]
Gitmek üzere yerinden ayrılmak
- "Niye kalktınız, biraz daha otursaydınız."
-
[-den]
Oturma durumundan dik duruma gelmek, doğrulmak
- "Annem yerinden kalktı, yanıma geldi, bir kolunu uzatarak omzuna doladı." (Halit Ziya Uşaklıgil)
-
[-den]
Uyanarak yataktan ayrılmak
- "İstemeye istemeye, altüst olmuş yataktan kalktım." (Ömer Seyfettin)
-
Yukarı doğru yükselmek
- "Terazinin bir gözü inince öbürü kalkar."
-
Taşıtlar yola çıkmak
- "Tren saat onda kalktı."
-
[-den]
Uçmak, havalanmak
- "Uçak pistten kalktı."
-
Yerinden ayrılıp yol almaya başlamak
- "Çıkın arabaya, kalkacak şimdi, kalacaksınız buracıkta!" (Osman Cemal Kaygılı)
-
[-e]
Hayvan iki art ayağı üzerinde dik durum almak
- "At, art ayakları üzerine kalktı."
-
Kabarmak, ayrılmak
- "Masanın kaplaması kalktı."
-
Derlenip götürülmek
- "Ne zaman kalkacağını, nereye gömüleceğini bilmek, bildirmek mümkün değil." (Memduh Şevket Esendal)
-
Hasta iyileşerek gezecek duruma gelmek
- "Hasta bir haftaya kadar kalkar."
-
Varlığı, hayatı son bulmak
- "Halifelik kalktı."
-
[-den]
Yok olmak, artık bulunmamak
- "Ortalıktan kar kalkınca..."
-
[-e]
Girişmek, başlamak, davranmak, yeltenmek
- "Gözlüklerini takmadan okumaya kalktı." (Necati Cumalı)
-
Geçerli olmamak, geçerliğini yitirmek, geçmez olmak
- "Yasanın bu maddesi kalktı."
-
Uygulanmaz olmak
- "Sıkıyönetim kalktı."
-
Güncelliğini yitirmek
- "Bu âdet çoktan kalktı."
-
[-e]
Bir durumdan başka bir duruma geçmek
- "Dörtnala kalkmak."
- "Tırısa kalkmak."
-
[-den]
Başka yere gitmek, taşınmak
- "O yıl, çok geçmeden piyade taburu bizim ilçeden başka ilçeye kalktı." (Necati Cumalı)
-
[-e]
Ayakta beklemek
- "Mektepte cezaya kalkmış gibi duruyorsun." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Gitmek üzere yerinden ayrılmak
- KALPGAH
- ...