Başında kal olan 5 harfli 18 kelime var. Kal ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde kal olan kelimeler listesine ya da sonu kal ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında kal bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A K L Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KAL, LAK
2 Harfli Kelimeler
AK, AL, LA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KALIM
-
-
[isim]
Kalma işi
-
[isim]
Kalma işi
- KALIP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir şeye biçim vermeye veya eski biçimini korumaya yarayan araç
- "İstenilen kalıplarda ve istenilen nüanslarda heykeller yapılabilir." (Peyami Safa)
- "Lakin sonra mandalın gürültüsü, kanadın gıcırtısını duyunca hemen yerine donmuş, yatmış, kalıp kesilmişti." (Refik Halit Karay)
- "Hekimler epeyce çalıştılar, ilaç verdiler ise de fayda etmedi. Bir hafta sonra kalıbı dinlendirdi." (Memduh Şevket Esendal)
- "Aklı yerinde ama sabaha çıkamayacağına kalıbımı basarım." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Biçki modeli, patron
-
[sıfat]
Genellikle küp biçiminde yapılmış olan
- "Bir kalıp peynir."
- "İki kalıp sabun."
-
Gösterişli görünüş
- "Kalıbına bakarsan aslan gibi."
-
Biçim, durum
- "Muayyen bir kalıba girecek insana benzemiyordu." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Bir şeye biçim vermeye veya eski biçimini korumaya yarayan araç
- KALBİ
- ...
- KALAY
-
-
[isim]
Atom numarası 50, atom ağırlığı 118,7, yoğunluğu 7,29 olan, 232 °C'de eriyen, gümüş beyazlığında, kolay işlenebilen, yumuşak bir element (simgesi Sn)
- "Basıyorlar kalayı bize, değil mi?" (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kalaylanmış bir kabın üzerindeki alaşım tabakası
- "Pencereye, elinde yeni kalaydan çıkmış bir bakır sahanla orta yaşlı kadın geldi." (Osman Cemal Kaygılı)
-
Aldatıcı görünüş
-
Sövme, küfür
-
[isim]
Atom numarası 50, atom ağırlığı 118,7, yoğunluğu 7,29 olan, 232 °C'de eriyen, gümüş beyazlığında, kolay işlenebilen, yumuşak bir element (simgesi Sn)
- KALIÇ
-
-
[isim]
Orak
-
[isim]
Orak
- KALAK
-
-
[isim]
Burun, burun ucu
-
Gelin tacı
-
Tezek yığını
-
[isim]
Burun, burun ucu
- KALÇA
-
-
[isim]
Gövdenin arka bölümünde, bacakların birleştiği yerle bel arasındaki şişkin bölge
- "Sol kolunu yürürken hep kalçasına dayardı." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Gövdenin arka bölümünde, bacakların birleştiği yerle bel arasındaki şişkin bölge
- KALAS
-
-
[isim]
Kalın biçilmiş uzun tahta
-
Ahşap yapılarda kiriş olarak kullanılan kalın biçilmiş uzun tahta
-
[sıfat]
Kaba, anlayışsız kimse, kereste
- "Önümüze geçen pahalı bir Alman arabasıydı, direksiyonundaki de bir başka kalas." (Sulhi Dölek)
-
[isim]
Kalın biçilmiş uzun tahta
- KALIT
-
-
[isim]
Miras
-
Kalıtım yoluyla geçmiş olan şey
-
Görenekler yoluyla yerleşmiş olan tutum veya davranış biçimi
-
[isim]
Miras
- KALCI
-
-
[isim]
Kal işi yapan kimse
-
[isim]
Kal işi yapan kimse
- KALIŞ
-
-
[isim]
Kalma işi veya biçimi
-
[isim]
Kalma işi veya biçimi
- KALIN
-
-
[sıfat]
Cisimlerde uzunluk ve genişlik dışında üçüncü boyutu çok olan (cisim), ince karşıtı
- "Alt katta her tarafın pencereleri kalın, sık demir parmaklıklarla örtülüydü." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Enli ve gür (kaş)
-
Yoğun, akıcılığı az olan
- "Kalın bir sis tabakası."
-
Etli, dolgun
- "Dudakları kalın, yüzü ergenlik içinde..." (Memduh Şevket Esendal)
-
Pes (ses)
- "Aileyi geçindiren babaya bu kalın sesli, kalın kaşlı, yumuşak bakışlı adama saygı ile, biraz da korku ile bağlanmışızdır." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Cisimlerde uzunluk ve genişlik dışında üçüncü boyutu çok olan (cisim), ince karşıtı
- KALMA
-
-
[isim]
Kalmak işi
-
[sıfat]
Herhangi bir kimseden veya bir dönemden kalmış olan
- "Eskiden kalma bir anıt."
-
[isim]
Kalmak işi
- KALFA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Aşaması çırakla usta arasında bulunan zanaatçı
- "Beyoğlu'nda Caddeikebir'de kunduracı kalfası olarak hayata girdi." (Halide Edip Adıvar)
-
Mimar yardımcısı
-
Saraylarda ve büyük konaklarda halayıkların başında bulunan kadın
-
İptidailerde hoca yardımcısı
-
Çocukları evlerinden alarak okula, okuldan evlerine götüren kimse
- "Evin içinde, yaşlı bir kalfa ve bir besleme ile kalmıştık." (Sermet Muhtar Alus)
-
[isim]
Aşaması çırakla usta arasında bulunan zanaatçı
- KALAN
-
-
[sıfat]
Kalma işini yapan
-
Artan, mütebaki
- "Kalan on lirayı Aliş'e verdim." (Halikarnas Balıkçısı)
-
[isim]
Bir çıkarmanın sonucu
-
[isim]
Bölme işleminde bölünenden artan sayı
-
[sıfat]
Kalma işini yapan
- KALYA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sadeyağ ile pişirilen bir çeşit kabak veya patlıcan yemeği
-
[isim]
Sadeyağ ile pişirilen bir çeşit kabak veya patlıcan yemeği
- KALIK
-
-
Kalmış, artmış
-
Eskimiş
-
Evlenme çağı geçmiş, evde kalmış (kız)
-
Eksik, noksan
-
Kalmış, artmış
- KALEM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yazma, çizme vb. işlerde kullanılan çeşitli biçimlerde araç
- "Kâğıt, kalem, mürekkep, hepsi masanın üstündedir." (Falih Rıfkı Atay)
- "Namık Kemal'in tek başına kalem oynattığı alanlarda başyazarlar, fıkra yazarları, sanat eleştiricileri yetişir." (Necati Cumalı)
- "Söylediklerinin içinde kaleme gelir bir lakırtı yoktu." (Haldun Taner)
- "Hemen kaleme sarıldı. Bir hafta her gece çalışmak suretiyle hikâyesini bitirdi." (Halide Edip Adıvar)
-
Resmî kuruluşlarda yazı işlerinin görüldüğü yer
- "Bütün bizim kalem böyle, geçen gün de Sıtkı Efendi o kör herifin istifasını kaybetti." (Memduh Şevket Esendal)
- "Kaleminden kan damlayan kavgacı yazarları sevmiyordu." (Tarık Buğra)
-
Yontma işlerinde kullanılan ucu sivri veya keskin araç
- "Taşçı kalemi."
- "Oymacı kalemi."
-
Çeşit, tür
- "Üç kalem erzak."
- "Beş kalem ilaç."
-
Bazı deyimlerde yazı
- "Kaleme almak."
- "Kaleme gelmemek."
-
Yazar
- "Edebiyatımızın usta kalemlerinden..."
-
[isim]
Yazma, çizme vb. işlerde kullanılan çeşitli biçimlerde araç