İçinde kın olan 7 harfli 36 kelime var. İçerisinde KIN bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında kın olan kelimeler listesine ya da Sonu kın ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- YAKINTI
-
-
[isim]
Yakılan bir şeyin kalıntıları
- "Düşmanın yakıp yıktığı köylerin yakıntı ve yıkıntıları..." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
Şikâyet
-
[isim]
Yakılan bir şeyin kalıntıları
- KINANMA
-
-
[isim]
Kınanmak işi
-
[isim]
Kınanmak işi
- YAKINDA
-
-
[zarf]
Yakın bir yerde
- "Yakında mı oturuyorsunuz?"
-
Çok geçmeden
- "Yakında görüşürüz."
-
Son günlerde
- "Yakında mı geldiniz?"
-
[zarf]
Yakın bir yerde
- BAKINDI
-
-
[ünlem]
"Bak hele, olacak şey mi?" anlamlarında şaşma bildiren bir söz
-
[ünlem]
"Bak hele, olacak şey mi?" anlamlarında şaşma bildiren bir söz
- SIKINTI
-
-
[isim]
İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet
- "İçinin sıkıntısını mümkün mertebe gizlemeye çalışarak, dereden tepeden konuşarak oyalandı." (Peyami Safa)
- "İki ateş arasında epeyce sıkıntı çektik." (Aka Gündüz)
- "Bir derdi, bir sıkıntısı olup da öyle susup durduğu akşamlar bile yanında bulunmaktan hoşlanıyoruz." (Nurullah ataç)
-
Bir bozukluğun, karışıklığın sebep olduğu etkili ve sürekli yorgunluk, meşakkat, mihnet
- "Sıkıntı ve ıstırapla sağa sola döndüm." (Aka Gündüz)
-
Yokluk ve parasızlığın yol açtığı geçim darlığı
- "İhtiyarın bir para sıkıntısı içinde olduğunu o söylemeden ben keşfetmiştim." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bulunmama durumu
- "Bu kış yine, kok kömürü sıkıntısı baş gösterecekmiş." (Haldun Taner)
-
Sorun, problem, mesele
- "Atatürk öldüğü zaman Türkiye'nin ufak tefek sıkıntılar dışında hiçbir büyük problemi yoktu." (Burhan Felek)
-
[isim]
İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet
- BAKINTI
-
-
[isim]
Temel gereksinimleri karşılama
- "Üç yaşına kadar valideler çocuklarına pek az bir şey öğretebilecek veyahut hemen hiçbir şey öğretemeyecek, yalnız bir bakıntıdan ibaret bulunan hizmetlerinde bile..." (Ahmet Mithat)
-
[isim]
Temel gereksinimleri karşılama
- SAKINMA
-
-
[isim]
Sakınmak işi, içtinap
-
Olabileceği düşünülen kötü durumlara karşı önlem alma, ihtiyat
-
Boksörün korunmak için, ayaklarını oynatmadan eliyle, gövdesiyle sağa sola, öne arkaya yaptığı hareket
-
[isim]
Sakınmak işi, içtinap
- BAKINMA
-
-
[isim]
Bakınmak işi
-
[isim]
Bakınmak işi
- KINAMAK
-
-
[-i]
Yapılan bir işin kötü olduğunu belirtir bir biçimde söz söylemek, ayıplamak
-
[-i]
Yapılan bir işin kötü olduğunu belirtir bir biçimde söz söylemek, ayıplamak
- YAKINMA
-
-
[isim]
Yakınmak (I) işi
-
[isim]
Yakınmak (I) işi
- KINDIRA
-
-
[isim]
Sulak yerlerde yetişen, ince uzun yapraklarının kenarları keskin, koyu renkli bir tür çayır otu
-
[isim]
Sulak yerlerde yetişen, ince uzun yapraklarının kenarları keskin, koyu renkli bir tür çayır otu
- KAKINTI
-
-
[isim]
Sözü dinlenmeyen, rezil, itilip kakılan kimse
-
[isim]
Sözü dinlenmeyen, rezil, itilip kakılan kimse
- IKINMAK
-
-
[nsz]
Herhangi bir nedenle soluğunu içinde tutarak kendini zorlamak
- "A ... A ... A ... diye sesler çıkardı, sonra birdenbire ıkındı, yüzü kıpkırmızı kesildi." (Peyami Safa)
- "Ikınıp sıkındı, bir cevap bulup veremedi."
-
Peklikte veya doğum sırasında kasları zorlayarak soluğunu tutmak
-
[nsz]
Herhangi bir nedenle soluğunu içinde tutarak kendini zorlamak
- YIKINTI
-
-
[isim]
Yıkılma, yıkım, mahvolma
-
Yıkılan bir şeyin parçaları, kalıntıları, enkaz
- "Ateşoğlu'nun evinin biraz ötesinde bir ev yıkıntısı keşfettim." (Halikarnas Balıkçısı)
-
Ruhsal bakımdan yıkılma, yıkım, mahvolma
-
[isim]
Yıkılma, yıkım, mahvolma
- TIKINMA
-
-
[isim]
Tıkınmak işi
-
[isim]
Tıkınmak işi
- ASKINTI
-
-
[sıfat]
Başkalarının sırtından geçinen (kimse)
-
Karşı cinsi rahatsız eden (kimse)
-
[sıfat]
Başkalarının sırtından geçinen (kimse)
- ALIŞKIN
-
-
[sıfat]
Bir şeye veya bir şey yapmaya alışmış olan, alışkan, alışmış
- "Hayatın alışkın olduğumuz birçok gündelik hâlleri beklenmedik nice zevklere bürünürdü." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[sıfat]
Bir şeye veya bir şey yapmaya alışmış olan, alışkan, alışmış
- SIKINMA
-
-
[isim]
Sıkınmak işi
-
[isim]
Sıkınmak işi
- SAKINTI
-
-
[isim]
Sıkıntıya yol açabilecek durumlara karşı alınan önlem, ihtiyat
-
[isim]
Sıkıntıya yol açabilecek durumlara karşı alınan önlem, ihtiyat
- KINLAMA
-
-
[isim]
Kınlamak işi
-
[isim]
Kınlamak işi