İçinde kal olan 9 harfli 99 kelime var. İçerisinde KAL bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında kal olan kelimeler listesine ya da Sonu kal ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A K L Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KAL, LAK
2 Harfli Kelimeler
AK, AL, LA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- MARKALAMA
-
-
[isim]
Markalamak işi
-
[isim]
Markalamak işi
- BOZBAKKAL
-
-
[isim]
Karatavukgillerden, boz renkli ardıç kuşu (Turdus pil ris)
-
[isim]
Karatavukgillerden, boz renkli ardıç kuşu (Turdus pil ris)
- KALİTATİF
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Nitel
-
[sıfat]
Nitel
- YAKALIKLI
-
-
[sıfat]
Yakalığı olan
- "Bu büyük salonda toplananların çoğu redingotlu, kolalı yüksek yakalıklı, fesli beylerdi." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Yakalığı olan
- KALIPLICA
- ...
- HALKALAMA
-
-
[isim]
Halkalamak işi
-
[isim]
Halkalamak işi
- KALABİLME
- ...
- BAKAKALIŞ
-
-
[isim]
Bakakalma işi veya biçimi
-
[isim]
Bakakalma işi veya biçimi
- CAKALANMA
-
-
[isim]
Caka satma
-
[isim]
Caka satma
- ŞAŞAKALMA
-
-
[isim]
Şaşakalmak işi
-
[isim]
Şaşakalmak işi
- YAKALAYIŞ
- ...
- KALIVERME
- ...
- ARKALAMAK
-
-
Bir kimseye güven vererek yardım etmek, destek olmak, korumak, müzaheret etmek
- "Bu roman, sanırım İş Bankası'nın arkaladığı ilk Tan gazetesinde tefrika edilirken üniversite öğrencisi idi." (Haldun Taner)
-
[-i]
Arkasına almak, yüklenmek
-
Bir kimseye güven vererek yardım etmek, destek olmak, korumak, müzaheret etmek
- KAKALAMAK
-
-
[-i]
Kakmak
- "Kakalamaktan parmak uçları delik deşik terzi çırakları, kalfalar..." (Atilla İlhan)
-
Sürekli çekiştirmek, itmek, kakıp durmak
-
Alışverişte aldatmak, kötü mal satmak, kazıklamak
-
[-i]
Kakmak
- KALECİLİK
-
-
[isim]
Kaleci olma durumu veya kalecinin görevi
-
[isim]
Kaleci olma durumu veya kalecinin görevi
- KALDIRMAK
-
-
[-i]
Bulunduğu yerden almak
- "Örtüyü masanın üzerinden kaldır."
-
Yukarı doğru hareket ettirmek
- "Gözlerini yüzüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Yükseltmek
- "Duvarı bir metre daha kaldırmalı."
-
[nsz]
Ürün toplamak, taşımak
- "Harman kaldırmak."
-
Çekmek, taşımak
- "Bu araba bu yükü kaldırmaz."
-
Bir kuruluşun çalışmasına son vermek, feshetmek, lağvetmek
- "Meclis ... olağanüstü hâli kaldırabilir." (Anayasa)
-
[-e]
Hastayı hastaneye götürmek
- "Yarasının dikişleri koptu dün öğleden sonra, Fransız Hastanesi'ne kaldırdılar." (Aka Gündüz)
-
Tören yaparak ölüyü gömmek
-
Toplamak
- "Anası, kardeşi ile hep beraber sofrayı kaldırdılar." (Necati Cumalı)
-
Alıp başka yere götürmek
-
Uyandırmak
- "Bir gece yanında mihman olduğum / Sabah oldu deyi kaldırdın beni." (Halk türküsü)
-
Piyasadan çekmek
- "İstifçilerin piyasadan kaldırdığı mallar."
-
Elin ulaşamayacağı yere koymak, saklamak
- "Vazoyu ortadan kaldıralım, çocuğun eline geçmesin."
-
Kaçırmak
- "Yakın köyden kaldırdığı bir yosmayı sarhoş etmekle meşguldü." (Sait Faik Abasıyanık)
-
İyi etmek, iyileştirmek
- "Bu ilaç onu yataktan kaldırdı."
-
Bir şeyden çokça satın almak
-
Tayin etmek, atamak
- "Günün birinde bu müdürü başka, daha önemli bir yere kaldırdılar, buraya da bir başka müdür getirdiler." (Memduh Şevket Esendal)
-
Yok etmek, ortadan silmek
- "Yeryüzünden hayali kaldırın, dünya bir taş ve toprak yığınından ibaret kalır." (Orhan Seyfi Orhon)
-
[nsz]
Katlanmak, tahammül etmek
- "Doğrusunu isterseniz onu çoktan kapı dışarı etmeliydim ama yüreğim kaldırmıyor, acıyorum." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[nsz]
Uygun gelmek, götürmek, yakışmak
- "Bu kumaş fazla süs kaldırmaz."
-
Çalmak, aşırmak
-
[-i]
Bulunduğu yerden almak
- KARABAKAL
-
-
[isim]
Karatavukgillerden, kara renkli ardıç kuşu (Tutrdus pilaris)
-
[isim]
Karatavukgillerden, kara renkli ardıç kuşu (Tutrdus pilaris)
- ÇANAKKALE
- ...
- OKALİPTÜS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Mersingillerden, asıl yurdu Avustralya olan, boyu 100 m'yi aşabilen, toprağın suyunu çekerek yerin bataklık duruma gelmesini önleyen bir ağaç (Eucalyptus globulus)
-
[isim]
Mersingillerden, asıl yurdu Avustralya olan, boyu 100 m'yi aşabilen, toprağın suyunu çekerek yerin bataklık duruma gelmesini önleyen bir ağaç (Eucalyptus globulus)
- FEVKALADE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Alışılmış olandan ayrı, olağanüstü, beklenmedik, görülmedik, işitilmedik
- "Çok güzel bir kadın, kumral, orta boylu ama çok mütenasip, fevkalade endamlı." (Refik Halit Karay)
-
Aşırı, çok fazla
- "Eski kâtibe, şimdi fevkalade şık giyiniyormuş." (Haldun Taner)
-
[ünlem]
"Çok iyi, çok üstün, çok güzel" anlamlarında beğeni ifade eden bir söz
- "Yemek nasıldı?- Fevkalade!"
-
[sıfat]
Alışılmış olandan ayrı, olağanüstü, beklenmedik, görülmedik, işitilmedik