İçinde kal olan 6 harfli 50 kelime var. İçerisinde KAL bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında kal olan kelimeler listesine ya da Sonu kal ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

A K L Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler

3 Harfli Kelimeler

KAL, LAK

2 Harfli Kelimeler

AK, AL, LA

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

KALICI

  1. [sıfat] Sürekli, geçici karşıtı
  2. Her zaman geçerliğini sürdürecek olan
  3. Bir süre için belli bir yerde kalan, konuk, gidici karşıtı

PEKALA
...
KALGAY
...
KALPÇİ

  1. [isim] Kalp hastalıkları uzmanı

KALOMA

Kelime Kökeni : İtalyanca

  1. [isim] Demir atmış bir geminin zincirinin su içindeki bölümü

KALİKO

  1. [isim] Pamuk iplikleriyle yapılan ilk cilt bezi

KALİTE

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Nitelik
    • "Saatin kalitesi, kurgu mekanizmasında yani zembereğindedir." (Haldun Taner)
  2. [sıfat] Üstün nitelikli
    • "Kalite şarap."

ŞAKALI
...
KALECİ

  1. [isim] Bazı top oyunlarda kalenin önünde durarak topun kaleye girmesini önlemekle görevli oyuncu
    • "Sonra topu en yükseğe kaleciler vurur, çıkarırlar." (Haldun Taner)

KALTAK

  1. [isim] Üzeri meşin, halı vb. şeylerle kaplanmamış olan eyerin tahta bölümü
  2. Kuskunsuz eyer
  3. İffetsiz, namussuz kadın
    • "Bırak be, dedi, kendi kendine, elin kaltağı için dövüşecek miyim?" (Sait Faik Abasıyanık)

OKKALI

  1. [sıfat] Kiloca fazla olan, ağır çeken
    • "... ablak yüzlü, okkalı bir adamdı nazır hazretleri." (Yusuf Ziya Ortaç)
  2. Çok, fazla
    • "Müfettiş Bey, öncekilerden çok daha okkalı bir yudum içti." (Tarık Buğra)
  3. Ağır
    • "Önce Bekir'in omzuna okkalı bir sille indirdi." (Necati Cumalı)

MİSKAL

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] 4,810 g olan bir ağırlık ölçü birimi
    • "Muhabbet kantarla, alışveriş miskalle."

SAKALI

  1. [sıfat] Saka hastalığına tutulmuş
    • "İçlerinden biri sakalı bir at gibi fena fena öksürüyordu." (Refik Halit Karay)

KALMAK

  1. [nsz] Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek
    • "Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı." (Tarık Buğra)
    • "Kaldı ki bugün propaganda da yasaktır." (Haldun Taner)
    • "Bana kalırsa siz yanılıyorsunuz."
  2. Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak
    • "Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı." (Osman Cemal Kaygılı)
    • "Ona kalsa bize hiçbir şey vermez."
  3. [-de] Konaklamak, konmak
    • "Hemen karargâha yerleşmezsem ne geri dönebilir ne de otelde kalabilirdim." (Falih Rıfkı Atay)
  4. [-le] Oturmak, yaşamak, eğleşmek
    • "Tam beş sene benimle beraber kaldı." (Sait Faik Abasıyanık)
  5. Hayatını sürdürmek, yaşamak
    • "O aileden bir bu çocuk kaldı."
  6. Varlığını korumak, sürdürmek
    • "Eniştemizin iptidai kalmış huyları da vardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
  7. [-de] Oyalanmak, vakit geçirmek
    • "Kısa bir süre tezgâhın önünde kaldı." (Necati Cumalı)
  8. Sınıf geçmemek
    • "Çocukların içinde kalanlar da var geçenler de."
  9. [-de] İşlemez, yürümez duruma gelmek
    • "Araba yarı yolda kaldı."
  10. [-e] Geriye atılmak, ertelenmek
    • "Mahkeme ayın on sekizine kaldı." (Sait Faik Abasıyanık)
  11. [-de] Bir şeyle kaplanmak, bir şeye bulanmak
    • "Oda duman içinde kaldı."
  12. [-de] Bir işi belli bir noktada bırakmak, ara vermek
    • "Bugün iş maddesinde kaldık."
  13. [-den] Miras olarak geçmek
    • "Çiftlik ana babasından kalmış."
  14. [-den] Yapamamak
    • "Misafir geldi, gezmeden kaldık."
  15. Belli bir gelirle geçinmek zorunda bulunmak
    • "Refika, valide, iki kerime kaldık mı biz iki bin kuruş tekaüt maaşına." (Haldun Taner)
  16. [-le] Yetinmek
    • "Yalnız dayak atmakla kalmadı, onu işinden de çıkardı."
  17. [-le] Sınırlanmak, bitmemek
    • "Amasya'da iken karşılaştığımız vaziyet yalnız Şeyh Recep Vakası ile kalmadı." (Atatürk)
  18. Herhangi bir durumu sürdürmek
  19. [yardımcı fiil] Olmak, herhangi bir durumda bulunmak
    • "Fatma'nın yemek çantası olmasaydı, dün aç kalmıştık." (Falih Rıfkı Atay)
  20. [yardımcı fiil] Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e), -ıp (-ip) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur
    • "Bakakalmak."
    • "Şaşakalmak."
    • "Donakalmak. Şaşırıp kalmak. Donup kalmak."

KALSİT

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Billurlaşmış doğal kalsiyum karbonatı
    • "Tebeşir bir tür kalsittir."

KALÇIN

Kelime Kökeni : İtalyanca

  1. [isim] Üstüne başka bir şey giyilmek için abadan veya meşinden yapılan çizme biçiminde ayak giysisi

KALPLİ

  1. [sıfat] Kalp hastalığı olan

KALKER

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Kireç taşı

KALLEŞ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Sözünde durmayıp bir işin yüzüstü kalmasına yol açan
    • "Gene gülümsüyordu ama artık kalleş bir hınç vardı gülümseyişinde." (Tarık Buğra)
  2. Birine gizlice kötülük eden

KALYON

Kelime Kökeni : İtalyanca

  1. [isim] Yelkenle ve kürekle yol alan savaş gemilerinin en büyüğü

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü