İçinde kal olan 5 harfli 28 kelime var. İçerisinde KAL bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında kal olan kelimeler listesine ya da Sonu kal ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A K L Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KAL, LAK
2 Harfli Kelimeler
AK, AL, LA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- AKALA
-
-
[isim]
Amerikan tohumundan yurdumuzda üretilen bir pamuk türü
-
[isim]
Amerikan tohumundan yurdumuzda üretilen bir pamuk türü
- KALAN
-
-
[sıfat]
Kalma işini yapan
-
Artan, mütebaki
- "Kalan on lirayı Aliş'e verdim." (Halikarnas Balıkçısı)
-
[isim]
Bir çıkarmanın sonucu
-
[isim]
Bölme işleminde bölünenden artan sayı
-
[sıfat]
Kalma işini yapan
- KALBİ
- ...
- KALMA
-
-
[isim]
Kalmak işi
-
[sıfat]
Herhangi bir kimseden veya bir dönemden kalmış olan
- "Eskiden kalma bir anıt."
-
[isim]
Kalmak işi
- KALIM
-
-
[isim]
Kalma işi
-
[isim]
Kalma işi
- KALIŞ
-
-
[isim]
Kalma işi veya biçimi
-
[isim]
Kalma işi veya biçimi
- KALAK
-
-
[isim]
Burun, burun ucu
-
Gelin tacı
-
Tezek yığını
-
[isim]
Burun, burun ucu
- İŞKAL
- ...
- LOKAL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Yöresel
-
Yerel
- "Lokal anestezi."
-
[isim]
Dernekevi
- "Siyasal kuruluşların lokallerini yakıp yıkmaya kalkacaklardır." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Müzikli eğlencelerin yapıldığı yer, gece kulübü
- "Onlarla beraber Beyoğlu lokanta ve gece lokallerine büsbütün başka bir üslup geldi." (Falih Rıfkı Atay)
-
[sıfat]
Yöresel
- SAKAL
-
-
[isim]
Yetişkin erkeklerde yanak ve alt çenede çıkan kılların tümü
- "Sakalı kır, yaşı elliyi aşkın fakat dinçti." (Falih Rıfkı Atay)
- "Yaşıtlarının hemen hepsi sakal koyuverdi." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Yumuşak durmak, yalvarmak, sakalı ele vermek demektir, sonra artık evin idaresi ne olacak?" (Memduh Şevket Esendal)
- "Sakalına göre tarak vurdum. Oğlunun çok selamı var dedim. Tarla icarlarını toplar, kendi elleriyle verir dedim." (Orhan Kemal)
-
Bazı hayvanlarda çene altında bulunan kılların tümü
-
Gemi karinasında oluşan yosun, yapışan midye vb. yabancı madde
-
[isim]
Yetişkin erkeklerde yanak ve alt çenede çıkan kılların tümü
- KALFA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Aşaması çırakla usta arasında bulunan zanaatçı
- "Beyoğlu'nda Caddeikebir'de kunduracı kalfası olarak hayata girdi." (Halide Edip Adıvar)
-
Mimar yardımcısı
-
Saraylarda ve büyük konaklarda halayıkların başında bulunan kadın
-
İptidailerde hoca yardımcısı
-
Çocukları evlerinden alarak okula, okuldan evlerine götüren kimse
- "Evin içinde, yaşlı bir kalfa ve bir besleme ile kalmıştık." (Sermet Muhtar Alus)
-
[isim]
Aşaması çırakla usta arasında bulunan zanaatçı
- KALYA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sadeyağ ile pişirilen bir çeşit kabak veya patlıcan yemeği
-
[isim]
Sadeyağ ile pişirilen bir çeşit kabak veya patlıcan yemeği
- KALIT
-
-
[isim]
Miras
-
Kalıtım yoluyla geçmiş olan şey
-
Görenekler yoluyla yerleşmiş olan tutum veya davranış biçimi
-
[isim]
Miras
- SKALA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Genellikle ölçü aletlerinde gösterge çizelgesi
- "Ampermetrenin skalası."
-
Bir bestede kullanılabilecek aynı türden sesler kümesi
-
Gam
-
[isim]
Genellikle ölçü aletlerinde gösterge çizelgesi
- VOKAL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Sesle ilgili
-
[isim]
İyi işlenmiş, düzenlenmiş ses
-
[sıfat]
Sesle ilgili
- KALIP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir şeye biçim vermeye veya eski biçimini korumaya yarayan araç
- "İstenilen kalıplarda ve istenilen nüanslarda heykeller yapılabilir." (Peyami Safa)
- "Lakin sonra mandalın gürültüsü, kanadın gıcırtısını duyunca hemen yerine donmuş, yatmış, kalıp kesilmişti." (Refik Halit Karay)
- "Hekimler epeyce çalıştılar, ilaç verdiler ise de fayda etmedi. Bir hafta sonra kalıbı dinlendirdi." (Memduh Şevket Esendal)
- "Aklı yerinde ama sabaha çıkamayacağına kalıbımı basarım." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Biçki modeli, patron
-
[sıfat]
Genellikle küp biçiminde yapılmış olan
- "Bir kalıp peynir."
- "İki kalıp sabun."
-
Gösterişli görünüş
- "Kalıbına bakarsan aslan gibi."
-
Biçim, durum
- "Muayyen bir kalıba girecek insana benzemiyordu." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Bir şeye biçim vermeye veya eski biçimini korumaya yarayan araç
- KALÇA
-
-
[isim]
Gövdenin arka bölümünde, bacakların birleştiği yerle bel arasındaki şişkin bölge
- "Sol kolunu yürürken hep kalçasına dayardı." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Gövdenin arka bölümünde, bacakların birleştiği yerle bel arasındaki şişkin bölge
- KALIK
-
-
Kalmış, artmış
-
Eskimiş
-
Evlenme çağı geçmiş, evde kalmış (kız)
-
Eksik, noksan
-
Kalmış, artmış
- KALEM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yazma, çizme vb. işlerde kullanılan çeşitli biçimlerde araç
- "Kâğıt, kalem, mürekkep, hepsi masanın üstündedir." (Falih Rıfkı Atay)
- "Namık Kemal'in tek başına kalem oynattığı alanlarda başyazarlar, fıkra yazarları, sanat eleştiricileri yetişir." (Necati Cumalı)
- "Söylediklerinin içinde kaleme gelir bir lakırtı yoktu." (Haldun Taner)
- "Hemen kaleme sarıldı. Bir hafta her gece çalışmak suretiyle hikâyesini bitirdi." (Halide Edip Adıvar)
-
Resmî kuruluşlarda yazı işlerinin görüldüğü yer
- "Bütün bizim kalem böyle, geçen gün de Sıtkı Efendi o kör herifin istifasını kaybetti." (Memduh Şevket Esendal)
- "Kaleminden kan damlayan kavgacı yazarları sevmiyordu." (Tarık Buğra)
-
Yontma işlerinde kullanılan ucu sivri veya keskin araç
- "Taşçı kalemi."
- "Oymacı kalemi."
-
Çeşit, tür
- "Üç kalem erzak."
- "Beş kalem ilaç."
-
Bazı deyimlerde yazı
- "Kaleme almak."
- "Kaleme gelmemek."
-
Yazar
- "Edebiyatımızın usta kalemlerinden..."
-
[isim]
Yazma, çizme vb. işlerde kullanılan çeşitli biçimlerde araç
- UKALA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Kendini akıllı ve bilgili sanan, bilgiçlik taslayan (kimse)
- "Bu miskin ve ukala herifi sepetledi." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Kendini akıllı ve bilgili sanan, bilgiçlik taslayan (kimse)