İçinde ay olan 4 harfli 53 kelime var. İçerisinde AY bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ay olan kelimeler listesine ya da Sonu ay ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A Y Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AY, YA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- TAYF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Görüntü, hayalet, ruh
- "Orada ezelî efsanelerini yaşayan binlerce tayf vardı." (Ömer Seyfettin)
-
Birleşik bir ışık demetinin bir biçmeden geçtikten sonra ayrıldığı basit renklerden oluşmuş görüntü
- "Güneşin tayfı, biçmenin köşesinden tabanına doğru sıra ile şu renkleri gösterir: Kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert, mor."
-
[isim]
Görüntü, hayalet, ruh
- AYAK
-
-
[isim]
Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü
- "Kalabalıktan en hoşlanan insan vagona ayak attı mı derhâl bir inziva hastalığına tutulur." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Arkasını dönerek sandalyesini muavinin tarafına çevirdi ve ayak ayak üstüne attı." (Peyami Safa)
- "Amerikan astronotu aya ayak basacağı günkü gazetelerde odalar seçimi havadisleri vardı." (Falih Rıfkı Atay)
- "Tevfik'in kızı, kendi evladı gibi büyüttüğüm çocuk, konağa ayak basmıyor." (Halide Edip Adıvar)
-
Bacak
- "Köy evinin içine ayak basar basmaz, elbette bir saman ve hafif tezek kokusu duyulur." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Bu kazaklar ayağa düştü."
- "Kısmet ayağına geldi."
- "Ayağını denk al yavrum, ateşle oyun olmaz diye öğüt verdi." (Haldun Taner)
-
Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri
- "İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var."
- "Âdettir, genç kızlar girdikleri ailenin terbiyesine, gidişine ayak uydururlar." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Vücudun belden aşağı bölümü
- "Ayağına bir pantolon çekti."
- "Bu gece büyük hanımın kerem ve ihsan damarları ayağa kalkmıştı; köylüler mutlaka yemek yiyeceklerdi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Yürüyüşün ağırlık veya çabukluk derecesi
- "Senin ayağınla köye akşama kadar varamayız."
- "Bütün kahve halkı ayağa kalkıyor." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Basamak
-
Fut
-
Futun küpü alınarak hesaplanan değer
-
Aşağı düzeyde, sıradan, bayağı
- "Ayak takımı."
-
Mayalardan önce, makama uygun olarak çalınan veya söylenen beste
-
Yarım arşın veya 30,5 cm uzunluğundaki ölçü birimi, kadem
-
Göl ayağı
-
Halk edebiyatında koşuklarda kısa yedekli dizeler
-
Halk edebiyatında uyak
- "Mânicilerin kafa yormadan buldukları ayaklar Cenap'ı şaşkınlıktan şaşkınlığa sürükler." (Salâh Birsel)
-
Bir doğrunun başka bir doğruyu veya bir düzlemi kestiği nokta
- "Dikme ayağı."
-
Karakucak ve yağlı güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş dereceden biri
-
Altılı ganyanda yer alan her bir koşu
-
[isim]
Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü
- AYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kur'an surelerini oluşturan kısımlardan her biri
- "Unutmadığı ayetlerle namaz kılıyor, dua ediyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Kur'an surelerini oluşturan kısımlardan her biri
- ONAY
-
-
[isim]
Uygun bulma, tasdik, icazet, izin
- "Orhan Veli'nin Garip'i arkadaşlarının onayını almadan çıkardığını anlatmıştır." (Salâh Birsel)
- "... olağanüstü hâl ilanına karar verilmesi durumunda, bu karar Resmî Gazete'de yayımlanır ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur." (Anayasa)
-
[isim]
Uygun bulma, tasdik, icazet, izin
- KAYI
- ...
- DAYI
-
-
[isim]
Annenin erkek kardeşi
-
Cesur, yiğit
-
[ünlem]
Yaşlı erkeklere söylenen bir seslenme sözü
- "O kadarcık okumaktan kanun anlaşılsa avukata ekmek mi kalırdı, dayı!" (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kayırıcı
- "Bunların çok bariz olan bir tarafı da siyasi dayıları sık sık değiştirmeleridir." (Peyami Safa)
-
Kabadayı
-
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Tunus, Cezayir ve Trablusgarp'ta seçimle başa getirilen yönetici
-
[isim]
Annenin erkek kardeşi
- GAYR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Başka kimse, başkası
- "Gayre muhtaç olmamak."
-
[isim]
Başka kimse, başkası
- YAYA
-
-
[isim]
Yürüyerek giden kimse
- "Özellikle süper devletler, kendi çıkarları için kendilerine muhtaç dostları bir çırpıda yaya bırakıverirler." (Talât Halman)
- "Yetişmiş adamları, pek çok paraları olanlar bile bu yolda yaya kalıyorlar." (Memduh Şevket Esendal)
-
[zarf]
Yayan
- "Galiba sen köprüyü bizim gibi yaya geçmiyorsun." (Burhan Felek)
-
[isim]
Yürüyerek giden kimse
- MAYA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Bazı besinlerin yapımında mayalanmayı sağlamak için kullanılan madde, ferment
- "Ekmek mayası. Yoğurt mayası. Kımız mayası."
-
İçerdikleri enzimlerin katalizör niteliği etkisiyle şekerleri karbondioksit ve alkole dönüştüren bir hücreli bitki organizmaları
-
Yaradılış, öz nitelik
- "Belki biri soyutlanmaya daha az yatkın, öteki daha fazla tetikti ama mayaları galiba birdi." (Atilla İlhan)
-
Arsız, utanmaz kimse
-
[isim]
Bazı besinlerin yapımında mayalanmayı sağlamak için kullanılan madde, ferment
- AYNA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Işığı yansıtan, varlıkların görüntüsünü veren, cilalı ve sırlı cam, gözgü, mirat
- "Ben onun aynada saçlarına değil, bana baktığını gene aynadan görüyordum." (Tarık Buğra)
-
Karagöz oyununda perde
-
Doğramacılık ve yapıcılıkta çerçeve içine geçirilen tahta veya taş levha
- "Kapı kanadının aynası. Çeşmenin aynası."
-
Atların diz kapağı
-
İyi bir durumda, yolunda
- "İşimiz ayna."
-
Bir olayı, bir durumu yansıtan, göz önünde canlandıran olay, durum, şey
- "Bir ülkenin sanat ve kültür hayatı bir bakıma o ülkenin uygarlık aynasıdır." (Haldun Taner)
-
Küreğin yassı uç bölümü
-
Gemilerde işaretçi erlerin kullandığı dürbün
-
Akıntı ve anaforun birleştiği yerde oluşan su burgacı
-
[isim]
Işığı yansıtan, varlıkların görüntüsünü veren, cilalı ve sırlı cam, gözgü, mirat
- TAYT
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Bacakları sıkı saran özel kumaştan yapılmış bir tür pantolon
- "Tayt giymiş bir genç..."
-
Sızmaz, su geçirmez bir kumaştan yapılmış şort giysi
-
[isim]
Bacakları sıkı saran özel kumaştan yapılmış bir tür pantolon
- ŞAYİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Yaygın, yayılmış (söz veya haber)
-
Bir şeyin her noktasıyla ilgisi bulunan (pay)
-
[sıfat]
Yaygın, yayılmış (söz veya haber)
- AYIK
-
-
[sıfat]
Sarhoşluğu veya baygınlığı geçmiş olan
- "Ayık kafa ile mektubu okudu."
-
Anlayışlı, uyanık
- "O nasıl bir güçtü ki, ayık kafayla görülmeyen şeyleri gördürüyor." (Muzaffer Uyguner)
-
[zarf]
Sarhoşluğu geçmiş bir biçimde
-
[sıfat]
Sarhoşluğu veya baygınlığı geçmiş olan
- AYRI
-
-
[sıfat]
Yerleri bir olmayan
- "Beraber misiniz, ayrı mısınız?"
- "Bizim ayrımız gayrımız var mı? Parayı ha sen vermişsin ha ben."
-
Başka, başka türlü
- "Bu ayrı konu."
- "Düşüncelerimiz çok ayrı düşüyor."
-
[zarf]
Yalnız, tek başına
-
[sıfat]
Yerleri bir olmayan
- AYAZ
-
-
[isim]
Duru, sakin havada çıkan kuru soğuk
- "Sürüp gider en sert ayazlarda bile / Bir tatlı sıcak kış vakti." (Behçet Necatigil)
-
Çok soğuk hava
-
[isim]
Duru, sakin havada çıkan kuru soğuk
- AYLI
-
-
[sıfat]
Üzerinde ay biçimi bulunan
- "Beyaz aylı kırmızı bir bayrak."
-
Ay ışığı olan, mehtaplı
- "Aylı geceler."
-
Gebe
-
[sıfat]
Üzerinde ay biçimi bulunan
- MAYO
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Genellikle denize girerken ten üzerine giyilen, vücudun gerekli kısımlarını sıkıca örten giysi
-
[isim]
Genellikle denize girerken ten üzerine giyilen, vücudun gerekli kısımlarını sıkıca örten giysi
- GAYZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Öfke, hınç
-
[isim]
Öfke, hınç
- AYVA
-
-
[isim]
Gülgillerden, çiçekleri iri, beyaz veya pembe, yapraklarının altı tüylü, orta yükseklikte bir ağaç (Cydonia vulgaris)
- "Ortak bir kaderimiz var biz kadınların, sonunda ayvayı yiyen biz oluyoruz." (Ayşe Kulin)
-
Bu ağacın büyük, sarı renkte, tüylü, mayhoş, dokusu sertçe, ufak çekirdekli meyvesi
-
[isim]
Gülgillerden, çiçekleri iri, beyaz veya pembe, yapraklarının altı tüylü, orta yükseklikte bir ağaç (Cydonia vulgaris)
- SAYE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Gölge
-
Koruma, yardım
-
[isim]
Gölge