İçinde as olan 5 harfli 165 kelime var. İçerisinde AS bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında as olan kelimeler listesine ya da Sonu as ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KASKO
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Taşıtların uğrayacakları kazadan doğacak zararların tamamının karşılanması için yapılan sigorta türü
-
[isim]
Taşıtların uğrayacakları kazadan doğacak zararların tamamının karşılanması için yapılan sigorta türü
- RASAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Gözlem
- "Türkler Belgrat'a yaklaştıkları zaman evvelki keşif ve rasat merkezi olmak üzere Havale kalesini inşa etmişlerdi." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Gözlem
- RASIT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Gözlemci
-
[isim]
Gözlemci
- ELMAS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yerin derinliklerinde bulunan, billurlaşmış arı karbon
- "Elmas gibi kalbi var. Elmas gibi bir çocuk."
-
Mücevher olarak kullanılan, saydam, değerli taş
- "Eline geçen elması eve taşıyor, içi kasalı aynalı dolaba kutu kutu istif ediyormuş." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Bu taşlarla yapılmış
- "Elmas küpe."
-
Elmastıraş
-
[isim]
Yerin derinliklerinde bulunan, billurlaşmış arı karbon
- SASON
- ...
- ÇASAR
-
Kelime Kökeni : Macarca
-
[isim]
Viyana'da oturan Alman imparatoruna verilen unvan
-
[isim]
Viyana'da oturan Alman imparatoruna verilen unvan
- HASSA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Özgülük, özellik, hasiyet
- "Geçmişi incelerken de eleştiri hassamızı uyanık tutalım." (Haldun Taner)
-
[isim]
Özgülük, özellik, hasiyet
- İHSAS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Üstü kapalı anlatma, sezdirme, ima
- "Bunların hepsini bana beş on kelimeyle ihsas etti." (Halide Edip Adıvar)
-
Duyum
-
[isim]
Üstü kapalı anlatma, sezdirme, ima
- YASMA
-
-
[isim]
Yasmak işi
-
[isim]
Yasmak işi
- BARAS
- ...
- ATLAS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yüzü parlak, sık dokunmuş bir tür ipekli kumaş, saten
-
[isim]
Yüzü parlak, sık dokunmuş bir tür ipekli kumaş, saten
- KASLI
-
-
[sıfat]
Kasları sıkı, gelişmiş, adaleli
-
[sıfat]
Kasları sıkı, gelişmiş, adaleli
- YASİN
- ...
- ASMAK
-
-
[-i]
Bir şeyi aşağıya sarkacak biçimde bir yere iliştirip sarkıtmak
- "Lambayı tam pencerenin karşısına astı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Üzerine takınmak, kuşanmak
-
[-i]
Bir kimseyi boğazından ip vb. geçirip sallandırarak öldürmek, idam etmek
-
Gitmek zorunda olunan bir yere özürsüz gitmemek
- "... güzel havada mektebi asamamış bir ilkokul öğrencisi somurtkanlığı ile kafileye katıldım." (Haldun Taner)
-
Görevi olan bir işi özürsüz yapmamak
-
[-i]
Bir şeyi aşağıya sarkacak biçimde bir yere iliştirip sarkıtmak
- BASIK
-
-
[sıfat]
Basılmış, yassılaşmış
- "Başına, arkası basık, önü yüksek, çuha püsküllü bir şapka giymiş." (Memduh Şevket Esendal)
-
Çok yüksek olmayan, alçak
- "Arka sokağa bakan, dar, basık tavanlı, ışıksız bir yerdi." (Peyami Safa)
-
Kısık
- "Onun sesi de aynı şekilde basıktı." (Tarık Buğra)
-
[sıfat]
Basılmış, yassılaşmış
- HASAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ürün kaldırma, ekin biçme işi
-
Bu yolla elde edilen ürün
-
[isim]
Ürün kaldırma, ekin biçme işi
- ASKER
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Orduda görev yapan erden generale kadar herkes
- "Babam askere alınıp Bağdat'a götürülmüş." (Memduh Şevket Esendal)
-
Askerlik görevi veya ödevi
- "Askere gitmek. Askerden dönmek."
-
Er
-
[sıfat]
Topluluk düzenine saygısı olan, disiplinli
- "Asker adam."
-
[sıfat]
Yurdun korunması yolunda iyi dövüşmesini başaran
- "Asker millet."
-
[isim]
Orduda görev yapan erden generale kadar herkes
- BASTI
-
-
[isim]
Kıyma ile pişirilmiş sebze
- "Kabak bastısı. Patlıcan bastısı."
-
[isim]
Kıyma ile pişirilmiş sebze
- HASIR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Saz, kabuk, yaprak vb. bir bitki maddesiyle örülmüş taban veya tavan örtüsü
-
[sıfat]
Tamamı veya bir bölümü böyle bir örgüden yapılmış olan
- "Kuş tüyü yastıklı hasır sandalyelere oturdular." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Saz, kabuk, yaprak vb. bir bitki maddesiyle örülmüş taban veya tavan örtüsü
- NASİP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Birinin payına düşen şey
- "Acaba İstanbul'u bir daha görmek nasip olacak mı?" (Halide Edip Adıvar)
- "Herkes ondan haz veya hüzün, kendi nasibini alırdı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Bir kimsenin elde edebildiği, sahip olabildiği şey
- "Türk'e ve Türk vatanına bir kurtuluş nasip ise onu gene Mehmetçiklerden beklemeliyiz." (Aka Gündüz)
- "Konaktaki hamamlardan halayıklar, hizmetçiler de nasiplerini alırmış." (Salâh Birsel)
- "Allah bana o rezaletle gelmeyi nasip etmesin, ölmek daha iyi." (Halide Edip Adıvar)
- "Hiçbir erkeğe nasip olmadığını iddia edeceğim hayat, hep kaçamaklarla dolu idi." (Refik Halit Karay)
-
Kısmet, talih, baht
- "Tembellerin nasibi aç kalmaktır."
-
Günlük kazanç
-
[isim]
Birinin payına düşen şey