İçinde as olan 4 harfli 41 kelime var. İçerisinde AS bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında as olan kelimeler listesine ya da Sonu as ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- TRAS
-
Kelime Kökeni : Almanca
-
[isim]
Volkanik tüf
-
[isim]
Volkanik tüf
- MASK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Genellikle ölünün yüzüne uygulanarak elde edilen yüz kalıbı
-
[isim]
Genellikle ölünün yüzüne uygulanarak elde edilen yüz kalıbı
- KAST
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Ayrıcalıklar bakımından yukarıdan aşağıya doğru kesin ölçülerle sınırlanmış bulunan, en koyu biçimiyle Hindistan'da görülen toplumsal sınıfların her biri
-
[isim]
Ayrıcalıklar bakımından yukarıdan aşağıya doğru kesin ölçülerle sınırlanmış bulunan, en koyu biçimiyle Hindistan'da görülen toplumsal sınıfların her biri
- KLAS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Sınıf
-
[sıfat]
Üstün nitelikli, üstün yetenekli
- "Klas oyuncu."
-
[isim]
Sınıf
- KASA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Para veya değerli eşya saklamaya yarayan çelik dolap
- "Arkaya doğru bir adım atıp sırtını meyhanecinin kasasına dayadı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Ticarethanelerde para alınıp verilen yer
-
Bazı oyunlarda oyunu yönetme veya para karşılığında fiş verme işi
- "Kasa kim?"
-
Vagon, kamyon veya traktörün yük taşımak için şasiye bağlanmış üst bölümünü oluşturan parça
-
Tahta veya sentetik maddelerden yapılmış, dört köşe, sağlam ambalaj parçası, sandık
- "Barın kapısı önünde bira kasaları yığılmıştı." (Atilla İlhan)
-
Basımcılıkta dizgi harflerinin konulduğu gözlerden oluşan tabla
-
Kapı ve pencerelerin sabit olarak tutturulduğu asıl çerçeve
-
Birbiri üzerine istif edilerek yüksekliği ayarlanabilen atlama aracı
-
[isim]
Para veya değerli eşya saklamaya yarayan çelik dolap
- KASE
- ...
- HASA
-
-
[isim]
Patiska
-
[isim]
Patiska
- ASYA
- ...
- ESAS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir şeyin özünü oluşturan ana öge, temel
-
Bir iş veya sözde doğru biçim
- "Bu işin esası böyle değil."
-
[sıfat]
Ana, temel olarak alınan, başlıca, asal, esasi
- "Esas düşünce. Esas görev."
-
[isim]
Bir şeyin özünü oluşturan ana öge, temel
- VASL
- ...
- ASRİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Çağdaş
-
[sıfat]
Çağdaş
- ASLI
- ...
- SASI
-
-
[sıfat]
Küf ve çürük gibi kokan
-
Kokuşmuş
-
Tatsız
-
[sıfat]
Küf ve çürük gibi kokan
- ASKI
-
-
[isim]
Üzerine herhangi bir şey asmaya yarar nesne
- "Giysi askısı."
-
Pantolon veya giysilerin düşmesini önlemek için omuzdan aşırılan bağ
-
Artırma, eksiltme vb. resmî iş ilanlarının ilgili daire duvarında belli bir zaman süresince asılı durması
-
Hastanelerde kırık kol veya bacakların asılarak tutturulduğu araç
-
Çay, kahve taşımaya yarar kahveci tepsisi, fener
-
Saklanmak için tavana asılmış dizi veya hevenk
- "Üzüm askısı. Ayva askısı."
-
Yeni yapılan yapıların çatısına, ev sahibi tarafından usta için veya düğün arabalarına düğün sahibi tarafından arabacı için armağan olarak asılan kumaş
-
Gelinin oturacağı yerin üstüne asılan süsler
- "Askı ... kalpakçılar başındaki hususi dükkânlardan ariyet kaldırılan ve düğün odasının münasip bir köşesine kurulan bir nevi dekor." (Refik Halit Karay)
-
Kadınların kullandığı altın dizisi veya zincirli mücevherat
-
Düğünlerde geline yakınları tarafından takılan hediye
-
İpek böceğinin kozasını sarması için yanına konulan çalı çırpı
-
Saz şairleri arasında yapılan deyiş yarışında üstün gelene verilmek için duvara asılan kumaş, tabanca vb. ödül
-
[isim]
Üzerine herhangi bir şey asmaya yarar nesne
- ASAR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Eserler
-
[isim]
Eserler
- ASİL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Soylu
- "Hepsi de iyi yüzlü asil tavırlı aile çocuklarıydı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Yüce duygularla yapılan
- "Asil bir davranış."
-
[isim]
Bir görevin gerçek sahibi
-
[sıfat]
Soylu
- YASA
-
-
[isim]
Olayların gidişinde olağan dışına yer vermeyen, değişmezlik ve mecburiyet gösteren kural
- "Doğa yasaları."
-
Devletin yasama organları tarafından konulan ve uyulması gereken kurallar bütünü, kanun
- "Ceza yasası."
-
Bilimde çok sayıda deney ve gözlemden sonra, aynı şartlarda aynı sonuçları verdiği kesin olarak belirlenen durum
- "Yer çekimi yasası. Mendel yasaları."
-
Toplumsal hayat içinde kendiliğinden oluşan ve uyulması toplum içinde yaşamanın bir mecburiyeti olan alışkıların bütünü
- "Ahlak yasası."
-
Düşüncenin mantıksal bir değeri olması için uyulması şart olan temel
- "Düşünme yasaları."
-
[isim]
Olayların gidişinde olağan dışına yer vermeyen, değişmezlik ve mecburiyet gösteren kural
- GASP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir malı sahibinin izni ve haberi olmadan zorla alma
-
[isim]
Bir malı sahibinin izni ve haberi olmadan zorla alma
- MASA
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Ayaklar veya bir destek üzerine oturtulmuş tabladan oluşan mobilya
- "Çoğunlukla akşam yemeğinden sonra, sofra kaldırılınca yemek masasında yazardım o öyküleri." (Necati Cumalı)
-
Bu mobilya etrafında oturanların tümü
-
Dairelerde, kurumlarda belli konularla ilgili işlerin görüldüğü bölüm
- "Kaçakçılık masası. Kıbrıs masası."
-
Düz duruşlu yer, düzlek yapı
-
İç içe geçme ayaklarıyla yüksekliği ayarlanabilen masa biçiminde atlama aracı
-
[isim]
Ayaklar veya bir destek üzerine oturtulmuş tabladan oluşan mobilya
- ASIL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir şeyin kendisi, örnek, kopya karşıtı
- "Bir belgenin aslı."
- "Söylenenlerin aslı çıkarsa güç duruma düşecek."
- "Ömrü savaş içinde geçer insanın, aslına bakarsan, ekmeğini topraktan çıkarmak için." (Azra Erhat)
-
Kök, köken, kaynak
- "Yazının aslı resimdir."
-
Gerçeklik
- "Bu haberin aslı yok."
-
Soy, nesep
- "İnsan dedi, aslını unutmamalıdır." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[sıfat]
Gerçek, esas, hakikat
- "Genç kızın bıraktığı mektup asıl sebebi meydana çıkarmıştı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Bir şeyin temelini oluşturan, ana
-
[sıfat]
Aranılan nitelikleri en çok kendinde toplamış olan
- "Asıl sanat budur."
-
[sıfat]
Bir görevde sürekli bulunan, yedek karşıtı
- "Asıl jüri üyesi toplantıya gelmediğinden yedek üye çağrıldı."
-
(a'sıl) Gerçekten, gerçek olarak
- "İşin asıl tuhaf tarafı. Kabahat asıl bundadır."
-
[isim]
Bir şeyin kendisi, örnek, kopya karşıtı