Başında çe olan 6 harfli 34 kelime var. Çe ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde çe olan kelimeler listesine ya da sonu çe ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında çe bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ÇELEBİ
-
-
[isim]
Bektaşi ve Mevlevi pirlerinin en büyüklerine verilen unvan
-
Hristiyan tüccar
- "Çelebi, tütün mü alacaksınız?"
-
[sıfat]
Görgülü, terbiyeli, olgun (kimse)
- "Yeleği gümüş köstekli, fesi kalıpsız, orta yaşlı bir adamdı. Son derece Osmanlı ve çelebi." (Atilla İlhan)
-
[isim]
Bektaşi ve Mevlevi pirlerinin en büyüklerine verilen unvan
- ÇENGEL
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Bir yere takılmaya, geçirilmeye yarayan eğri ve ucu sivri demir
- "Kız eğilmiş, panjurun kanatlarını çengellerine takıyor." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Bir yere takılmaya, geçirilmeye yarayan eğri ve ucu sivri demir
- ÇERKEZ
- ...
- ÇEKMEK
-
-
[-i]
Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek
- "Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Ben şimdi boya mı düşünüyorum? Çek arabanı şuradan diyecektim, diyemedim." (Orhan Veli Kanık)
- "Bu laf anlamaz ustadan çekeceğin var."
- "Beni tiyatrodan çekip alırken alıştığım yaşayışın giderlerini karşılayıp karşılayamayacağını sonradan anladım." (Necati Cumalı)
-
Taşıtı bir yere bırakmak, koymak
-
Germek
- "İpi çekmek."
-
İçine almak, emmek
-
Bir yerden başka bir yere taşımak
- "Ekini tarladan çekmek."
-
Bir amaçla ortadan kaldırmak
- "Piyasadaki parayı çekmek."
-
Solukla içine almak
- "Beş defa yutkunup üç defa burnunu çektikten sonra anlattı." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Üzerinde bulunan bir silahla saldırmak için davranmak
- "Elindeki tabancayı tetiğine basmak için yeni çekivermiş gibiydi." (Tarık Buğra)
-
Atmak, vurmak
- "Dayak çekmek. Şut çekmek."
-
Bir kimseyi veya bir şeyi geri almak
-
Güç durumlara dayanmak, katlanmak
- "Yalnız bende meçhul bir hastalık vardı. Sekiz yaşından beri çekiyordum." (Peyami Safa)
-
[-i]
Yüklenmek, üzerine almak, etkisi altında bulunmak
- "Onun bütün masraflarını ben çekiyorum."
- "Senin yüzünden bir hâl olursa azabını ömrün boyunca çekersin, ağabey..." (Haldun Taner)
-
Tartıda ağırlığı olmak
- "Tartsaydınız kırk, kırk beş kilodan fazla çekmezdi." (Peyami Safa)
-
Döşemek
- "Kablo çekmek."
-
Herhangi bir engel kurmak
- "Derenin kış yaz kurumayan suları böğürtlen fidanlarını yükseltmiş, iki tarafa yemiş dolu bir koyu çit çekmiş." (Refik Halit Karay)
-
Şans denemek amacıyla hazırlanmış kâğıtlardan birini almak
- "Birisi niyet çeksin de biz de bir lokma bir şey yiyelim, diye bekleşiyorlar." (Sait Faik Abasıyanık)
-
İmbik yardımı ile elde etmek
- "İspirto çekmek. Gül yağı çekmek."
-
Çizgi durumunda uzatmak
- "Kirpiğine sürme çek / Kına yak parmağına." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
-
Aynısını yazmak veya çizmek
- "Yazıyı temize çekmek. Kopya çekmek."
-
Tedavi amacıyla şişe, vantuz, sülük vb.ni uygulamak
- "Bardak çekmek."
-
Bir yerden bir şeyi yukarı doğru almak
-
Görüntüyü bir aletle özel bir nesne üzerine kaydetmek
- "Fotoğraf çekmek. Film çekmek."
-
Taşıma gücü olmak
- "Bu araba 500 kilodan çok yük çekmez."
-
Öğütmek
- "Kahve çekmek."
-
Protesto, poliçe, çek vb. düzenleyip yürürlüğe koymak
-
Dikkat, ilgi vb.ni üzerine toplamak
- "Bu kadın iyi terzi elinden çıkmış koyu renk elbiseleri içinde biçimli vücuduyla az sonra dikkati çeker." (Refik Halit Karay)
-
Hoşa gitmek, sarmak
-
Kaçan ilmeği örmek
- "Çorap çekmek."
-
Masrafını karşılamak, ikramda bulunmak
- "Beni lokantasına götürdü, âlâ bir öğle yemeği çekti." (Halide Edip Adıvar)
-
Bir duyguyu içinde yaşatmak
- "Ona yanıyorum, onun hasretini çekiyorum." (Refik Halit Karay)
-
Yürütmek, sürmek
- "Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[-e]
Bir kimse ailesinden birine herhangi bir bakımdan benzemek
- "Yeğeninin ona çeken tek yanı yoktur." (Tarık Buğra)
-
Bir şeyin içyüzünü anlamak amacıyla bir kimseyi sıkıştırmak
- "Sorguya çekmek."
-
[-i]
Herhangi bir anlama almak
- "Bak, sözümü nereye çekti!"
-
[-i]
Örtmek, giymek
- "Yorganınızı başınıza çeker ve uykunuza devam edersiniz." (Refik Halit Karay)
-
[-i]
Dişi hayvanı çiftleşmek için erkeğin yanına götürmek
-
Yol, ay sürmek
- "Sevmediğim ayların çoğu otuz bir çeker, uzundur." (Burhan Felek)
-
[nsz]
Daralıp kısalmak
- "Kumaşı yıkayınca çekti."
-
Söylemek
- "Bir nutuk çekmeye başlarken birdenbire yutkunmuş susmuştu." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Asmak
- "Açıkta durduk. Demir attık. Kayığa tehlike bayrakları çektik." (Halikarnas Balıkçısı)
-
Boya, badana vb. sürmek
-
Yollamak
- "Çektikleri telgrafı babasıyla annesi, bakalım, alabilecekler mi?" (Atilla İlhan)
-
Bir şeyi emip dışarıya çıkarmak
- "Tulumba, suyu iyi çekiyor. Baca iyi çekiyor."
-
Hamur vb. iyice pişmiş duruma gelmek
-
Bir cisim, belli bir yakınlıktaki başka bir cismi kendisine yaklaşmaya zorlamak, itmek karşıtı
-
İçki içmek
- "Çok kimse rakısını bağında çekiyordu." (Falih Rıfkı Atay)
-
[-i]
Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek
- ÇENELİ
-
-
[sıfat]
Çenesi olan
-
Çok konuşan, çenebaz
-
[sıfat]
Çenesi olan
- ÇERVİŞ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Kasaplık hayvanlardan elde edilen çeşitli yağların eritilmişi
-
Yemeğin sulu kısmı
-
[isim]
Kasaplık hayvanlardan elde edilen çeşitli yağların eritilmişi
- ÇEMREK
-
-
[sıfat]
Kolları ve bacakları sıvanmış (kimse)
- "Tepeden tırnağa çamura, toza batmış, dize kadar çemrek kalabalığı görenler, bunda bir iş, mühim bir iş olduğunu anlamakta gecikmediler." (Yahya Kemal)
-
[sıfat]
Kolları ve bacakları sıvanmış (kimse)
- ÇEVRİM
-
-
[isim]
Devir
-
Bir elektrik akımının iletken üzerinde aldığı yol, devre
-
Elektrik enerjisinin bir başka enerjiye dönüştürülmesi
-
[isim]
Devir
- ÇETELE
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Çizilerek veya oyularak açılan kertik
-
Ekmekçi, sütçü vb. esnafın, uzunlamasına ikiye bölüp üzerine kertikler çenterek hesap tuttukları ağaç dalı
-
[isim]
Çizilerek veya oyularak açılan kertik
- ÇELMİK
-
-
[isim]
Buğday ve başakla karışık iri saman
-
[isim]
Buğday ve başakla karışık iri saman
- ÇENTME
-
-
[isim]
Çentmek işi
-
[isim]
Çentmek işi
- ÇEVRİK
-
-
[sıfat]
Çevrilmiş, dönük
- "Bu gücün içeriye ve dışarıya çevrik belirtileri insan için hep yararlıdır." (Azra Erhat)
-
[sıfat]
Çevrilmiş, dönük
- ÇELMEK
-
-
[-i]
Ayak uzatarak birisini düşürmek
-
Yolundan çevirmek, engel olmak, engellemek
- "En tutulmaz penaltıları çeler ama bazen de bakarsın, bacak arasında en olmayacak golleri yerdi." (Haldun Taner)
-
Örtü vb.ni örtünüp iki ucunu bağlamak
-
Bir şeyin kenarını verev veya çapraz kesmek, çalmak
-
Topa gidiş yönünü değiştirecek biçimde vurmak
-
Kendi yanına çekmek, beğenisini, sevgisini kazanmak
- "Gönlümü çelen bir söz söyle."
-
Düşünce ve davranış birbirini tutmamak, birbirine ters düşmek
- "Bu sözünüz deminkini çeliyor."
-
[-i]
Ayak uzatarak birisini düşürmek
- ÇEVGEN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Değnek
-
Polo
-
[isim]
Değnek
- ÇEYREK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Dörtte bir
-
[isim]
On beş dakikalık zaman
- "Bir çeyrek geçmeden otomobil kara saplanıyor." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Çeyrek altın
-
[isim]
Alman markı
-
[isim]
Gümüş mecidiyenin dörtte biri değerinde olan beş kuruş
- "Şehre vardığım zaman, iki gümüş çeyrekten başka param yoktu." (Falih Rıfkı Atay)
-
[sıfat]
Dörtte bir
- ÇELENK
-
-
[isim]
Çiçek, dal ve yapraklarla yapılmış halka
- "Uçaktaki elli iki delegenin boyunlarına genç kızlar çelenk geçirdiler." (Haldun Taner)
-
Kadınların başlarına taktıkları mücevher veya madenden yapılmış sorguç
-
[isim]
Çiçek, dal ve yapraklarla yapılmış halka
- ÇERKEŞ
- ...
- ÇEVREN
-
-
[isim]
Ufuk, göz erimi
- "Arada sırada da olsa, böyle buluşup konuşmak çok güzel oluyor, insanın çevreni genişliyor." (Tahsin Yücel)
-
[isim]
Ufuk, göz erimi
- ÇEKİCİ
-
-
[sıfat]
Çekme işini yapan
-
Alımlı
- "Necdet için bu öbüründen daha çekici değildi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Kaza veya arıza yapan aracı belli bir yere götürmek için kullanılan taşıt
-
[sıfat]
Çekme işini yapan
- ÇETECİ
-
-
[isim]
Çeteden olan kimse
- "Sadi artık kâh bir hoca, kâh bir çeteci kılığında idi." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Çeteden olan kimse