Başında otu olan 25 kelime var. Otu ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde otu olan kelimeler listesine ya da sonu otu ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında otu bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
OTURAKLILIK
OTURMUŞLUK, OTURTMALIK, OTURTULMAK
OTURMALIK, OTURTULMA, OTURULMAK, OTURUŞMAK
OTURACAK, OTURAKLI, OTURTMAK, OTURULMA, OTURUŞMA, OTUZUNCU
OTURMAK, OTURMUŞ, OTURTMA, OTURTUM, OTUZLUK
OTURAK, OTURMA, OTURUM, OTURUŞ, OTUZAR
OTUZ
O T U Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
OT, TU, UT
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- OTURAKLILIK
-
-
[isim]
Oturaklı olma durumu
-
[isim]
Oturaklı olma durumu
- OTURMUŞLUK
-
-
[isim]
Benimsenmiş, yerleşmiş olma durumu
- "Kontrbas öğretmeni Rıza'nın daha bir oturmuşluğu vardır rolüne." (Haldun Taner)
-
[isim]
Benimsenmiş, yerleşmiş olma durumu
- OTURTULMAK
-
-
[-e]
Oturtma işine konu olmak
- "Her sandala böyle bütün devrin mümessili bir hanımefendi oturtulmuş gibi..." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[-e]
Oturtma işine konu olmak
- OTURTMALIK
-
-
[isim]
Yapının toprak üstünde kalan, 1 m kadar yükseklikte, bütün yapı boyunca devam eden, üstüne gelen duvarlardan birkaç santim dışarı çıkıntılı ana temel duvarı
-
[isim]
Yapının toprak üstünde kalan, 1 m kadar yükseklikte, bütün yapı boyunca devam eden, üstüne gelen duvarlardan birkaç santim dışarı çıkıntılı ana temel duvarı
- OTURMALIK
-
-
[isim]
Subasman, oturma duvarı
-
[isim]
Subasman, oturma duvarı
- OTURTULMA
-
-
[isim]
Oturtulmak işi
-
[isim]
Oturtulmak işi
- OTURULMAK
-
-
Oturma işi yapılmak
- "Bu evde oturulmaz."
-
Oturma işi yapılmak
- OTURUŞMAK
-
-
[nsz]
Yatışmak, hızı azalmak
-
[nsz]
Yatışmak, hızı azalmak
- OTURUŞMA
-
-
[isim]
Oturuşmak işi
-
[isim]
Oturuşmak işi
- OTURULMA
-
-
[isim]
Oturulmak işi
-
[isim]
Oturulmak işi
- OTURACAK
-
-
[isim]
Sandalye, tabure, kanepe gibi üstüne oturulan şey
-
[isim]
Sandalye, tabure, kanepe gibi üstüne oturulan şey
- OTUZUNCU
-
-
[sıfat]
Otuz sayısının sıra sıfatı, sırada yirmi dokuzuncudan sonra gelen
-
[sıfat]
Otuz sayısının sıra sıfatı, sırada yirmi dokuzuncudan sonra gelen
- OTURAKLI
-
-
[sıfat]
Sağlam, gösterişli
- "Çoğu dört köşe, kalın, oturaklı olan Arap üslubu minareler o ruhaniliği vermez." (Refik Halit Karay)
-
Yerinde sağlam duran
-
Yerinde ve sırasında söylenen, çarpıcı (söz)
-
Saygı uyandıran, ağırbaşlı (kimse)
- "Seçmenleriniz sizin daha bir oturaklı, daha bir ağırbaşlı, daha bir ölçülü olmanızı isterler." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Sağlam, gösterişli
- OTURTMAK
-
-
[-i]
Oturma işini yaptırmak
- "Elini ayağını bağladım, bir köşeye oturttum." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Koymak, yerleştirmek
- "Kalemi aldım ve kâğıda yazının başlığını oturttum." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[-i]
Oturma işini yaptırmak
- OTUZLUK
-
-
Yaşı otuz civarında olan
-
İçinde otuz adet bulunan
-
Otuz lira değerinde olan
-
Yaşı otuz civarında olan
- OTURTUM
-
-
[isim]
Bir müzik parçasının seslendirilişinde insan sesleri ile çalgıların görevlendiriliş düzeni
-
[isim]
Bir müzik parçasının seslendirilişinde insan sesleri ile çalgıların görevlendiriliş düzeni
- OTURTMA
-
-
[isim]
Oturtmak işi
-
Halka halka kesilmiş patates, patlıcan, kabak vb. sebzelerden yapılan bir çeşit kıymalı yemek
-
[isim]
Oturtmak işi
- OTURMUŞ
-
-
[sıfat]
Yerleşik, yerleşmiş, güçlenmiş
- "Oturmuş bir kurum."
-
[sıfat]
Yerleşik, yerleşmiş, güçlenmiş
- OTURMAK
-
-
[-e]
Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek
- "Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Daha ilk gecesinden karı lafı ile oturup kalkmaya başlarsa konu nereye varır?" (Memduh Şevket Esendal)
-
[nsz]
Bu biçimde yerleştiği yerde kalmak
- "Bakın, hikâye zordur, acımasız ve hoşgörüsüzdür. Oturursunuz ve başından kalkamazsınız." (Tarık Dursun K)
-
[-i]
Uygun gelmek, ölçüleri tam olmak
- "Ütüsüz ve beli oturmamış pantolonunu çekti." (Tarık Buğra)
-
[-de]
Bir yerde sürekli olarak kalmak, ikamet etmek
- "Aynı semtte oturdukları için komşu da sayılırlar." (Burhan Felek)
-
[nsz]
Hiçbir iş yapmadan boş vakit geçirmek, boş durmak
- "Böyle oturacağınıza çalışsanız olmaz mı?"
-
[nsz]
Toprak veya yapı çökmek, aşağı inmek
- "Temelin bu tarafı on santim oturmuş."
-
[-le]
Biriyle beraber yaşamak
- "O günden beri, enişte beyle oturuyorum." (Sermet Muhtar Alus)
-
Bir işi yapmakta olmak, bir işe başlamak üzere olmak
- "Bu saat, kendimi bildim bileli sofraya oturma saatimizdir." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Yer almak, geçmek
- "Valilik makamına oturdu."
-
[nsz]
Benimsenmek, yerleşmek, kökleşmek
- "Gelenekler gün geçtikçe iyice oturdu."
-
Belli bir yörüngede dönmeye başlamak
- "Uydu yörüngeye oturdu."
-
Sıvı tortuları dibe çökmek, dipte toplanmak
-
[nsz]
Herhangi bir durumda belli bir süre kalmak
- "Arif gibi bir adamla çene yarışına girmek istememekle beraber susup oturamazdı." (Memduh Şevket Esendal)
-
Mal olmak
- "Bu bize pahalıya oturdu."
-
[-e]
Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek
- OTURUŞ
-
-
[isim]
Oturma işi veya biçimi
- "Başta delikanlılar, çoğunun oturuşunda bir büyüklenme var." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Oturma işi veya biçimi