Sonunda k olan 6 harfli 907 kelime var. K harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde k harfi olan kelimeler listesine ya da başında k harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

CILLIK
...
ÇIPLAK

  1. [sıfat] Üstünde bulunması gereken giysi, örtü vb. bulunmayan, üryan, nü, cıbıl, cıbıldak
    • "Kız, çıplak tabanlarını bozuk yolda şaplata şaplata köyün içerisine doğru uzaklaştı." (Ercüment Ekrem Talu)
  2. Saçsız (baş)
  3. Üzerinde yeşillik olmayan (arazi)
    • "Irmağın başında kocaman, çıplak bir tek kavak vardı." (Halide Edip Adıvar)
  4. İçinde gerekli eşya bulunmayan
    • "Ankara tepelerinin birinde, boz renkli bir binanın çıplak ve dar bir odasında onunla karşı karşıyayız." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  5. [isim] Soyunmuş durumda olan vücudun resmi, nü
  6. Yoksul (kimse)
    • "Askerliğini yapmamış, beş parasız, çıplak bir Cemal'in nesi vardı evlenilecek?" (Necati Cumalı)
  7. Yalın, süssüz
    • "Çıplak bir anlatım."
  8. Olduğu gibi, apaçık

DÖNMEK

  1. [nsz] Kendi ekseni üzerinde veya başka bir şeyin dolayında hareket etmek
    • "İçeride anahtarın acı bir gıcırtısıyla döndüğünü duydum." (Yusuf Ziya Ortaç)
    • "Bahçenin içinde döne dolaşa meşhur kuyunun yanına geldiğimiz zaman..." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Şimdi dönüp geriye baktığımda ne görüyorum? Kimi insanlar hayatımızı bir karikatüre çevirmek için ellerinden geleni yapıyorlar." (Sulhi Dölek)
  2. [-den] Geri gelmek, geri gitmek
    • "Ertesi gün aynı yoldan Bodrum'a döndük." (Halikarnas Balıkçısı)
    • "Yirmi sene hep aynı renkler içinde dönüp dolaştık." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
  3. [-e] Yönelmek
    • "Babam birdenbire bana döndü." (Sait Faik Abasıyanık)
  4. Sapmak
    • "Gülümseyerek bir köşeyi döndü." (Peyami Safa)
  5. [-e] Bir şeyi andıracak duruma girmek, benzemek
    • "Dikmen yolları, mabede adak için gidenlerin yollarına dönmüştü." (Aka Gündüz)
  6. Sınıfta kalmak
    • "Çocuk çalışmazsa bu yıl döner."
  7. [-e] Durumdan duruma geçmek, değişmek, olduğundan daha değişik bir durum almak, benzemek
    • "Erkekler tekaüt olunca çocuğa dönüyorlar." (Reşat Nuri Güntekin)
  8. [-de] Belirli bir yerde dolaşmak
  9. [-de] Kendini bir yandan bir yana çevirmek
    • "Yatağında sabaha kadar dönüp durdu."
  10. Yönetilmek, düzene konulmak, çekip çevrilmek
  11. [-e] Söz konusu etmek, hatırlamak
    • "Biz yine onun gençliğine, lise öğretmeni olduğu zamana dönelim." (Haldun Taner)
  12. [-e] Bırakılan bir konu veya işe başlamak
  13. Hileyle, gizlice yapılmak
    • "Burada bir şeyler oluyor, bir şeyler dönüyor ama anlayamıyorum." (Refik Halit Karay)
  14. İnanç, din veya düşüncesini değiştirmek
    • "... annesinin İtalyan Yahudisiyken döndüğünü söylemişti." (Ömer Seyfettin)

FİLENK

Kelime Kökeni : Rumca

  1. [isim] Ağır cisimleri bir yerden bir yere kaydırmak ve özellikle deniz teknelerini karaya çekmek için bunların altına sürülen yuvarlak ağaç

ODAŞIK
...
ŞENLİK

  1. [isim] Şen olma durumu, şetaret
    • "Emine'nin yüzüne öyle bir şenlik, çakırımsı şehla gözlerine öyle bir civeleklik geldi ki..." (Osman Cemal Kaygılı)
  2. Belli günlerde yapılan, coşku veren eğlendirici gösterilerin tümü, bayram
    • "Ne var ki bu şenlik gününde yüzüne bakan yok." (Tarık Buğra)
  3. Festival
  4. Sevinç, neşe
    • "Gece her tarafta şenlik olmuş, çalgılar, davullar çalınmış, kıyamet kopmuş." (Memduh Şevket Esendal)

TAHRİK

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Cinsel isteği, duyguları uyandırma
  2. Bir kimseyi kötü bir iş yapması için ileri sürme, kışkırtma
    • "Zamanımızın sanatkârını en çok tahrik eden budur." (Sait Faik Abasıyanık)
  3. Yola çıkartma, hareket ettirme, kımıldatma

HAŞLAK

  1. [sıfat] Kızgın, kaynar, çok sıcak
    • "Fakat kendisini iki çatık kaşın altında parlayan iki hiddetli göz karşıladı. Sevincinin üzerine haşlak sular döküldü." (Aka Gündüz)

KALTAK

  1. [isim] Üzeri meşin, halı vb. şeylerle kaplanmamış olan eyerin tahta bölümü
  2. Kuskunsuz eyer
  3. İffetsiz, namussuz kadın
    • "Bırak be, dedi, kendi kendine, elin kaltağı için dövüşecek miyim?" (Sait Faik Abasıyanık)

TEZLİK

  1. [isim] Tez olma durumu, tezleşme

ÇÖĞMEK

  1. [nsz] Alçalmak, aşağıya inmek

IŞILAK

  1. [isim] Parıltı

PÜRTÜK

  1. [isim] Herhangi bir şeyin üzerindeki çıkıntı biçiminde küçük kabarcık
    • "Portakalın pürtükleri."
  2. Cızırtı

DOLMAK

  1. [nsz] Dolu duruma gelmek
    • "Dışarıda bulutsuz bir temmuz göğü, öğle güneşinin yakıcı aydınlığıyla dolup taşıyordu." (Necati Cumalı)
  2. Bitkiler olgunlaşmak, erginleşmek
    • "Gök ekini biçer gibi!.. Başaklar daha dolmadan." (Tarık Buğra)
    • "Millî takımın karşılaşmalarında stadyumlar dolup taşıyor."
  3. Bir yere iyice yayılmak, kaplamak
    • "Oda sigara dumanı dolmuştu." (Sait Faik Abasıyanık)
  4. Bir yerde pek çok eşya veya kimse toplanmak, kalabalık duruma gelmek
    • "Kıştan kurtulur kurtulmaz deniz kenarları insanla, sandalla dolar." (Sait Faik Abasıyanık)
  5. Süre, hesap tamamlanmak
    • "Süresi doldu, emekliye ayrıldı."
  6. Sabrı tükenip öfkesi taşacak duruma gelmek

İÇECEK

  1. [isim] İçilen her şey, meşrubat
    • "Burada yiyecek, içecek her şey var."
  2. [sıfat] İçilmeye elverişli

İŞEMEK

  1. [nsz] İdrar torbasında biriken sidiği dışarı atmak, çiş yapmak

KALKIK

  1. [sıfat] Düzeyine göre yüksekte olan
    • "Masanın bir tarafı kalkık."
  2. Kabararak yerinden ayrılmış
    • "Kaplamanın ortası kalkık."
  3. Dik durumda, ucu yukarı doğru olan
    • "Ve eniştemiz yine kaşlarını, omuzlarını yukarıya kalkık ve başını önüne eğik tutmaya koyulurdu." (Abdülhak Şinasi Hisar)

SÖVMEK

  1. [-e] Onur kırıcı, çoğu basmakalıp kaba sözler söylemek, küfretmek
    • "Daha dört yaşındayken en azılı köy erkekleri gibi sövermiş." (Halide Edip Adıvar)
    • "Kılıksız kıyafetsiz adamlardan biri güya kapımızdan içeri dalarak bize sövüp saymaya başlamış sanırdım." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

SUNMAK

  1. [-i] Bir büyüğe veya nezaket gereğince bir kimseye bir şeyi vermek, yollamak, göndermek, takdim etmek
    • "Bu küçük hadiseyi devlet adamlarımıza bir müşahede olarak sunuyorum." (Burhan Felek)
  2. Tanıtmak, bilgi vermek amacıyla çeşitli yöntemler kullanarak bir konuyu dinleyenlere aktarmak
  3. Radyoda, televizyonda, bir eğlence yerinde programı takdim etmek

YAKMAK

  1. [-i] Yanmasını sağlamak veya yanmasına yol açmak, tutuşturmak
    • "Kendi sigarası için yaktığı kibriti bana uzattı." (Falih Rıfkı Atay)
  2. Ateşle yok etmek
    • "Çöpleri yakmak."
  3. Işık vermesini sağlamak
    • "Mavi ışıklı ispirto lambalarını yakarlar." (Sait Faik Abasıyanık)
  4. Isı etkisiyle bozmak
    • "Eteği ütülerken yaktı."
  5. Keskin, sert ve ısırıcı bir duyum vermek
    • "Biber ağzı yakar."
  6. Yanıyormuş gibi bir etki yapmak
    • "Hekime daima şarabın midelerini yaktığından bahsederler." (Falih Rıfkı Atay)
  7. Kurutmak, zarar vermek
    • "Fırtına ekinleri yakmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
  8. [nsz] Çok sıcak olmak
    • "Bugün güneş yakıyor."
  9. Karartmak
    • "Güneşte vücudunu yaktı."
  10. Çok üşütmek
    • "Soğuk rüzgâr insanın yüzünü yakıyor."
  11. Acıtmak
    • "Canını yakmak."
  12. Silahla vurmak
  13. Yıkıma, zarara yol açmak, büyük bir zarara uğratmak, mahvetmek
    • "Gözü mavi, boyu kısa, kendi muhacir olmasın. Ne olursa olsun makbulüm. Aman bu üçüne dikkat et. Beni yakma." (Ömer Seyfettin)
  14. Güçlü sevgi uyandırmak

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü