Sonunda k olan 6 harfli 907 kelime var. K harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde k harfi olan kelimeler listesine ya da başında k harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BURKUK
-
-
[sıfat]
Burkulmuş olan
-
[sıfat]
Burkulmuş olan
- ÇAKMAK
-
-
[isim]
Taşa vurulup kıvılcım çıkarılan çelik parçası
- "Nasıl oldu bilmem, eğilip yakarken çakaralmaz çakmak kıvılcım çıkardı." (Burhan Felek)
-
Çelik, taş, cam, plastik vb. maddeden yapılmış gaz veya benzinle dolu tutuşturma aleti
-
Tabanca veya tüfeklerde bulunan tetik düzeni
-
[isim]
Taşa vurulup kıvılcım çıkarılan çelik parçası
- HOPLAK
- ...
- KIZMAK
-
-
[nsz]
Isıtılan veya ısınan bir nesnenin sıcaklığı çok artmak
- "Taşlar güneşten kızmıştı."
- "Tatmin olmamış bir sanatçı öfkesiyle eski arkadaşlarına kızıp duruyordu." (Çetin Altan)
-
At, eşek vb. hayvanlar çiftleşmek istemek, kösnümek
-
Dişi kuşlar zamanı gelip kuluçkaya yatma isteği göstermek
-
Öfkelenmek, sinirlenmek
- "Tamamıyla bir Fransız olduğumu anlayınız da şapka giydiğime kızmayınız, olur mu?" (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
Isıtılan veya ısınan bir nesnenin sıcaklığı çok artmak
- KOKMAK
-
-
[nsz]
Koku çıkarmak
- "Her gelişinde üzeri yabancı lavantalar kokuyor." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Çürüyüp bozularak kötü bir koku çıkarmak, kokuşmak
- "Bu et kokmuş."
-
Olacağıyla ilgili belirtiler göstermek, olacağı hissedilmek
- "Ortalık savaş kokuyordu."
-
[-i]
Koklamak
-
[nsz]
Koku çıkarmak
- BALTIK
- ...
- BİNLİK
-
-
[isim]
Bin birimden oluşan para
-
Yaklaşık olarak üç litrelik büyük şişe
-
[sıfat]
Bin tanesi bir arada olan
-
[isim]
Bin birimden oluşan para
- ÇELMİK
-
-
[isim]
Buğday ve başakla karışık iri saman
-
[isim]
Buğday ve başakla karışık iri saman
- CIRNAK
-
-
[isim]
Yırtıcı hayvan tırnağı
-
[isim]
Yırtıcı hayvan tırnağı
- EBELİK
-
-
[isim]
Ebe olma durumu veya ebenin yaptığı iş
-
Çocuk oyunlarında ebe olma durumu
- "Ebe sendin, yaklaş da gözlerini bağlayayım, ebelikten kolay kolay yakayı sıyıramazsın." (Peyami Safa)
-
[isim]
Ebe olma durumu veya ebenin yaptığı iş
- GRAFİK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir olayın, niceliğin çeşitli durumlarını göstermeye veya birkaç şey arasında karşılaştırma yapmaya yarayan çizgilerden oluşmuş şekil, çizge
-
Biçim, desen veya çizgilerle gösterme
- "Grafik sanatlar."
-
[isim]
Bir olayın, niceliğin çeşitli durumlarını göstermeye veya birkaç şey arasında karşılaştırma yapmaya yarayan çizgilerden oluşmuş şekil, çizge
- OVALIK
-
-
[sıfat]
Ovası olan, ovalarla kaplı
- "Ovalık memleket."
-
[sıfat]
Ovası olan, ovalarla kaplı
- ŞAPLAK
-
-
[isim]
"Şap" diye ses çıkaran tokat
- "Rahmi'nin sırtına güya şaka olsun diye bir şaplak indirdikten sonra..." (Burhan Felek)
-
[isim]
"Şap" diye ses çıkaran tokat
- TEKNİK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir sanat, bir bilim, bir meslek dalında kullanılan yöntemlerin hepsi
-
Fizik, kimya, matematik vb. bilimlerden elde edilen verileri iş ve yapım alanında uygulama
- "Yurdumuz teknik gelişme yolundadır."
-
[sıfat]
Bu uygulamaya dayanan, bu uygulamaya ilişkin
- "Teknik okul."
-
Yol, beceri, yöntem
- "Bu kızın sanatını hiç olmazsa teknik tarafından bildiğine hükmediyorum." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Bir sanat, bir bilim, bir meslek dalında kullanılan yöntemlerin hepsi
- FİNTEK
- ...
- HENDEK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Geçmeye engel olacak biçimde uzunlamasına kazılmış derin çukur
- "Bir hendekten çıkıp öbürüne giriyor, bir çukurdan kurtulup bir başkasına dalıyordu." (Orhan Veli Kanık)
-
[isim]
Geçmeye engel olacak biçimde uzunlamasına kazılmış derin çukur
- KIRMAK
-
-
[-i]
Sert şeyleri vurarak veya ezerek parçalamak
- "Taşları kırmak. Bardağı kırmak."
- "Kaşla göz arasında ellerine geçirdiklerini kırıp dökmeye koyulmuşlardı." (Atilla İlhan)
- "Pakize'nin kırıp geçirdiği bir şeyi görmekten hasıl olacak tesiri temaşaya gelen çocuklara..." (Halit Ziya Uşaklıgil)
- "Düğüne kimlerin çağrıldığı anlaşılmaz, ne hediye gönderileceği de belli olmaz. Olmaz ama hepsi çağrılmıştır, hepsi de kırıp sarar, birer hediye alır yollar." (Memduh Şevket Esendal)
-
İri parçalara ayırmak
- "Adamın her akşam yarım kiloyu devirdikten sonra ortalığı kırıp geçirmesinden perişan oluyorlar." (Çetin Altan)
-
[nsz]
Belirli bir biçimde katlamak
- "Forma kırmak."
- "Hoşsohbet, şakacı bir insan olduğu için Kâzım Bey'le kaynatasını kahkahadan kırıp geçirir." (Salâh Birsel)
-
Öldürmek, yok olmasına neden olmak
- "Bu yıl soğuk hayvanları kırdı."
- "Bir İspanyol şarkıcı var. Beyoğlu'nu kırıp geçiriyor." (Halide Edip Adıvar)
-
Bir şeyin fiyatını azaltmak, indirmek
- "Firma verdiği teklif fiyatını son dakikada bir yüzde yirmi daha kırıyordu." (Haldun Taner)
-
Dileğini kabul etmeyerek veya beklenmeyen bir davranış karşısında bırakarak gücendirmek, incitmek
- "Sizin hatırınızı kırmamak için işte gelip misafir oluyorum; fakat bu yaşımda misafirle uğraşacak hâlim yok." (Halit Ziya Uşaklıgil)
-
Tavlada karşı oyuncunun pulunu oyun dışında bırakmak
-
Vücut kemiklerinden birini parçalamak
- "Ayol, yapma, gel, düşüp bir yerini kıracaksın!" (Osman Cemal Kaygılı)
-
Tahılı iri ve kaba öğütmek
-
[-e]
Hareket durumundaki canlının veya taşıtın yönünü değiştirmek, çevirmek, döndürmek
- "Ne tarafa doğru meyil varsa gidonu o tarafa doğru kıracaksınız ki bisiklet doğrulsun." (Burhan Felek)
-
[nsz]
Daha iyi bir sonuç elde etmek
- "Tam en az elli bin satıp rekor kıracak." (Aka Gündüz)
-
Yok etmek
- "Direncini kırmak. Hevesini kırmak."
-
Gücünü, etkisini azaltmak
- "Birkaç gün evvel yağan yağmur sıcağı kırmamış." (Burhan Felek)
-
Kaçmak, uzaklaşmak
-
[nsz]
Değerinden düşük fiyata almak
- "Bono kırmak. Çek kırmak."
-
[-i]
Sert şeyleri vurarak veya ezerek parçalamak
- YANMAK
-
-
[nsz]
Birleşiminde karbon bulunan maddeler, ısı ve ışık yayarak kül durumuna geçip yok olmak
- "Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir..." (Anayasa)
- "Bir babam olduğunu, nasıl yana yana istediğini size anlatamam." (Memduh Şevket Esendal)
- "Herife bir tokat yahut bir yumruk yerleştiremediğine bile yandı durdu." (Peyami Safa)
- "Ali Safa Bey bir şeye çok yanıp yakılıyordu, işini daha gizli görebilirdi." (Yahya Kemal)
-
Ateş durumuna geçmek, tutuşmak
- "Kömür yandı. Ocaktaki odun yandı."
- "Her şeyden önce bir bakanlık koltuğuna kurulmak ihtirasıyla yanıp tutuştuğunu ve oraya varmak için her vasıtayı mübah saydığını sezip anlamamış mıydı?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Isı, ışık veren bir konuma geçmek
- "Gece oldu ışıklar yandı, yatsı vakti geldi." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bütünü veya bir bölümü ateş veya sıcaklığın etkisi ile bozulmak, kömür durumuna geçmek
- "Yemek yandı. Ekmek yandı."
-
Isı etkisiyle vücudun bir yanı yara olmak, kızarmak veya rengi koyulaşmak
- "Ateşe dokundu, eli yandı. Güneşten kolları yandı."
-
Vücut veya nesnelerin ısısı artmak
- "Ateşler içinde, günlerce titreyerek yanar." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Odamız yaz günleri çinkodan damın altında yanar durur." (Orhan Veli Kanık)
-
Parlamak, parıldamak
- "Birkaç batarya top, kızgın güneş altında pırıl pırıl yanıyor." (Falih Rıfkı Atay)
-
Birtakım etmenlerin etkisiyle işe yaramaz duruma gelmek
- "Kumaş boyadan yanmış. Ekinler dondan yanmış."
-
Yanık acısına benzer bir acı duymak
- "Boğazım yanıyor. Biberden ağzım yandı."
-
Kendini göstermek, çabalamak
- "Çocuklar, kendilerini beğendirmek için yanıyorlar." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Çok üzülmek
- "Bu yaz tatil yapamayacağıma yanıyorum."
-
Çok sevmek, büyük bir aşk ile sevmek
-
Hükümsüz kalmak, değerini yitirmek
- "Vaktinde değiştirilmeyen kâğıt paralar yandı."
-
Zarara, kötülüğe uğramak
- "Maazallah, birimize kitaptan rastgele bir şey soracak olsa yandığımız gündü." (Haldun Taner)
-
Çocuk oyunlarında oyun dışı olmak
-
Bir bir sıralamak, dile getirmek, dert dökmek, anlatmak
- "Yazı yazmak, hayatımı anlatmak, kalbimi dökmek ihtiyacıyla yanıyorum." (Sermet Muhtar Alus)
-
[nsz]
Birleşiminde karbon bulunan maddeler, ısı ve ışık yayarak kül durumuna geçip yok olmak
- EROTİK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Aşkla ilgili olan, aşkı anlatan, kösnül, erosal, şehevi, şehvani
- "Erotik şiir."
-
Cinsel aşkla, cinsiyetle ilişkisi olan, kösnül, erosal
-
[sıfat]
Aşkla ilgili olan, aşkı anlatan, kösnül, erosal, şehevi, şehvani
- KAPÇIK
-
-
[isim]
Küçük kap
-
Boş mermi kovanı
- "Fişek kapçığı."
-
Tahıl tanelerinde kabuk
-
[isim]
Küçük kap