İçinde yet olan 8 harfli 64 kelime var. İçerisinde YET bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında yet olan kelimeler listesine ya da Sonu yet ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E T Y Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
ET, EY, TE, YE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- MANYETİK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Mıknatısla ilgili, kendinde mıknatıs özellikleri bulunan
-
[isim]
Yüzeyine manyetik kayıt yoluyla bilginin depolanabildiği mıknatıslanabilir kaplaması olan plak şekilli tabaka
-
[sıfat]
Mıknatısla ilgili, kendinde mıknatıs özellikleri bulunan
- MANYETİT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Mıknatıs özelliği olan doğal demir oksidi (Fe2O4)
-
[isim]
Mıknatıs özelliği olan doğal demir oksidi (Fe2O4)
- MAHVİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Alçak gönüllülük
-
[isim]
Alçak gönüllülük
- FAİKİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Üstünlük
-
Yükseklik
-
[isim]
Üstünlük
- FAALİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çalışkanlık, çalışma, canlılık, hareket
- "İstasyonda bir faaliyet vardı." (Aka Gündüz)
- "Sendikalar siyasi amaç güdemezler, siyasi faaliyette bulunamazlar." (Anayasa)
-
İşler durumda olma, etkinlik
- "Casusların en çok faaliyet gösterdikleri liman da burasıydı." (Feridun Fazıl Tülbentçi)
- "Bir siyasi grup, başka cinsten bir faaliyete geçmiş görünüyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Çalışkanlık, çalışma, canlılık, hareket
- YETİMLİK
-
-
[isim]
Yetim olma durumu, babasızlık
-
[isim]
Yetim olma durumu, babasızlık
- ACİLİYET
- ...
- KAYETMEK
- ...
- SIHRİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Evlenme sonucu oluşan yakınlık, akrabalık, dünürlük, hısımlık
- "Süleyman Şah, kurtuluşu Osman Oğulları ile sıhriyet peyda etmekte görüyordu." (Feridun Fazıl Tülbentçi)
-
[isim]
Evlenme sonucu oluşan yakınlık, akrabalık, dünürlük, hısımlık
- MUAFİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ayrı tutulma, kendisine uygulanmama, bağışıklık
-
Bağışıklık
-
[isim]
Ayrı tutulma, kendisine uygulanmama, bağışıklık
- TABİİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir şeye veya bir kimseye bağlı olma, bağımlılık, bağlılık
-
Uyruk
- "Fransız tabiiyetine girivermişler o zaman." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Bir şeye veya bir kimseye bağlı olma, bağımlılık, bağlılık
- SUİNİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kötü niyet
-
[isim]
Kötü niyet
- ZİHNİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Anlayış
- "İşte Cumhuriyet rejimine yaraşan zihniyet budur." (Orhan Seyfi Orhon)
-
[isim]
Anlayış
- ŞİİRİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Şiir olma özelliği
- "Mana, vezin değişti mi? Başka kelimeler mi kullandık? Hayır fakat şiiriyet uçuverdi." (Nurullah ataç)
-
[isim]
Şiir olma özelliği
- İZAFİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Görelilik
-
[isim]
Görelilik
- YETKİSİZ
-
-
[sıfat]
Herhangi bir işte yetkisi olmayan
-
[sıfat]
Herhangi bir işte yetkisi olmayan
- CİNSİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bireye, üreme işinde ayrı bir rol veren ve erkekle dişiyi ayırt ettiren yaradılış özelliği, eşey, cinslik, seks
- "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir." (Anayasa)
-
[isim]
Bireye, üreme işinde ayrı bir rol veren ve erkekle dişiyi ayırt ettiren yaradılış özelliği, eşey, cinslik, seks
- YETERLİK
-
-
[isim]
Yeterlilik
-
[isim]
Yeterlilik
- YETİŞKİN
-
-
[sıfat]
Yetişmiş, olgunlaşmış
-
Evlenme çağına gelmiş (kız)
- "Hem de yetişkin, yosma bir kadın beni erkek yerine koymuştu." (Necati Cumalı)
-
Beden, ruh ve duygu bakımlarından olgunluğa erişmiş olan (kimse)
-
Gelişimin herhangi bir yönünde veya tümünde duraklama düzeyine erişmiş olan
-
[isim]
Kanunların belirttiği belli bir yaşı aşmış, toplumsal sorumluluklarını bilme durumunda olan genç
-
[sıfat]
Yetişmiş, olgunlaşmış
- YETİŞMEK
-
-
[-e]
Ulaşmak, ermek, varmak, vasıl olmak
- "Gâvur Ali kahvedeki cemaate hiçbir şey söylemeden küçük çobanla uzaklaştı, bir nefeste ağıla yetişti." (Ömer Seyfettin)
-
Vaktinde tamam olmak, bitmek, hazırlanmak, hazır olmak
- "Bu giysi yarına yetişmeli."
-
Vaktinde varmak, vaktinde bulunmak
- "Öteki tünelle gelseler de vapura yetişeceklerini bilirlerdi." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Bir işe başlamış olanlara veya gidenlere sonradan katılmak
- "Kadınlar, derme çatma ayakkabılarıyla onlara zor yetişebiliyorlardı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Değmek, uzanıp dokunabilmek
- "Ben o dala yetişemem. Bu ip kuyunun dibine yetişmez."
-
Vakit bulmak, yapabilmek
- "Ben bu kadar işe yetişemem."
-
[nsz]
Yetmek, yeter olmak, kâfi gelmek
- "Bu para yetişir. Bu yemek hepimize yetişir."
-
Bir zamanda yaşamış olmak, bir zamanı veya kimseyi görmüş olmak
- "Bol zamanıma yetişti de ben onu böyle şımarık büyüttüm." (Peyami Safa)
-
[nsz]
Üremek, büyümek, olmak
- "Şu Marmara kıyılarında o sene bol meyve yetişmişti." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-de]
Eğitim görmüş olmak, öğrenmek, gelişmek
- "İşte bu kadronun içinde yetişecektim ben." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
İş görebilecek yaşa gelmek, büyümek
-
Yardım etmek, yardımına koşmak
- "Tam o sırada talih imdadıma yetişti." (Refik Halit Karay)
-
[-e]
Ulaşmak, ermek, varmak, vasıl olmak