İçinde yet olan 7 harfli 61 kelime var. İçerisinde YET bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında yet olan kelimeler listesine ya da Sonu yet ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E T Y Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
ET, EY, TE, YE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- GAYETLE
-
-
[zarf]
Aşırı derecede
- "Gayetle zengin bir ailenin kıymetli, tek evladı." (Ömer Seyfettin)
-
[zarf]
Aşırı derecede
- ZAFİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Arıklık, zayıflık
-
Dermansızlık, güçsüzlük
-
[isim]
Arıklık, zayıflık
- MERİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yürürlük
-
[isim]
Yürürlük
- RİVAYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Söylenti
- "O, yanıma oturarak kara haberlerden, kötü rivayetlerden bahsetti." (Falih Rıfkı Atay)
- "Son nefesini vermeden önce, biraz daha ışık, diye söylendiği rivayet edilir." (Haldun Taner)
-
Bir olay, bir haber veya sözü nakletme
- "Rivayete göre, iğrenç, akla gelmez uğursuzluklar işlemişler." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Söylenti
- YETİRME
-
-
[isim]
Yetirmek işi veya durumu
-
[isim]
Yetirmek işi veya durumu
- AİDİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İlişkinlik
-
[isim]
İlişkinlik
- VESAYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Vasilik
- "Vesayet ve himaye altına giren bir devlet istiklalini yitirir." (Haldun Taner)
-
[isim]
Vasilik
- HAMİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir insanın yurdunu, ulusunu ve ailesini koruma çabası
- "İçinde müthiş bir harp taraftarlığı, bir vatanperverlik, bir hamiyet taşıyordu." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Bir insanın yurdunu, ulusunu ve ailesini koruma çabası
- SOSYETE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir topluluktaki gelir düzeyi yüksek ve kendilerine özgü yaşama biçimleri olan topluluk
- "Sosyetede bir kişinin etrafına toplanmak, öteki misafirleri açıkta bırakmak ayıptır." (Peyami Safa)
-
Topluluk, toplum, cemiyet
- "Sosyetemizde yerli zenginlerden bazıları ve birkaç İstanbullu büyük memur ailesi vardı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Bir topluluktaki gelir düzeyi yüksek ve kendilerine özgü yaşama biçimleri olan topluluk
- VASİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir kimsenin ölümünden sonra yapılmasını istediği şey
- "Şimdiki hür Türkiye halkının yarınki hür Türkiye halkına vasiyeti işte budur." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
Vasiyetname
-
[isim]
Bir kimsenin ölümünden sonra yapılmasını istediği şey
- VİLAYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İl
- "İki haftadan beri komşu vilayetleri kasıp kavuran dayanılmaz sıcaklar burada..." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Valilik
-
[isim]
İl
- YETİŞME
-
-
[isim]
Yetişmek işi
-
[isim]
Yetişmek işi
- NİHAYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Son
- "Ben nihayete doğru yanımdaki çocuğu dürterek kalktım." (Ömer Seyfettin)
- "Tekaüt olduktan sonra doktorlara inat, oburluğa, nargileye bir nihayet vermemişti." (Ömer Seyfettin)
-
[zarf]
(ni'ha:yet) Sonunda
- "Uzun bir münakaşadan sonra nihayet işi şakaya dökmek zorunda kaldı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Bu komediye nihayet vermek, buraya bir daha gelmemek üzere çıkıp gitmek isterdim." (Halide Edip Adıvar)
-
[zarf]
-den başka bir şey değil
- "Ama bu, nihayet bir nüktedir." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[isim]
Son
- EHLİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sürücü belgesi
-
Ustalık, uzluk
- "Üstat, ehliyetin son olgunluk merhalesini ifade ettiğinden yaş, baş ve sakal mefhumlarını da ihtiva ederdi." (Ahmet Haşim)
-
[isim]
Sürücü belgesi
- ŞENİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Gerçeklik
-
[isim]
Gerçeklik
- YETİNME
-
-
[isim]
Yetinmek işi, kanaat, iktifa
-
[isim]
Yetinmek işi, kanaat, iktifa
- ŞİKAYET
- ...
- VAZİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Konum
- "Kasaba coğrafi vaziyeti yüzünden lodosu, poyrazı pek az tutan bir limanda kurulmuştur."
- "İşgalden sonra Rumların bize karşı nasıl bir vaziyet aldıklarını da pekâlâ biliyorduk." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Karısı ve arkadaşı da bir müddet sustular, galiba bir şeyler düşündüler. Vaziyeti yine genç diplomat kurtardı." (Refik Halit Karay)
-
Durum, tavır, hâl
- "Vaziyetimi söyleyiniz, hemen gelir beni kurtarır." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Konum
- KİFAYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yeterli miktarda olma, yetme, kâfi gelme
- "Kazandığım para benim sade hayatıma kifayet ediyor." (Halide Edip Adıvar)
-
Bir işi yapabilecek yetenekte olma, yeterlik, liyakat, iktidar
-
[isim]
Yeterli miktarda olma, yetme, kâfi gelme
- MALİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Üretimde bir mal elde edilinceye değin harcanan değerlerin toplamı
-
[isim]
Üretimde bir mal elde edilinceye değin harcanan değerlerin toplamı