İçinde ut olan 5 harfli 82 kelime var. İçerisinde UT bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ut olan kelimeler listesine ya da Sonu ut ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
T U Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
TU, UT
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- HUDUT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sınır
- "Bir çiçek dermeden sevgi bağından / Huduttan hududa atılmışım ben." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
-
Uç, son
-
[isim]
Sınır
- VÜRUT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Geliş, gelme
- "Ben onun yatağa bu suretle vüruduna hayret ederken o, gözlüklerini çıkarıp yanındaki masanın üstüne koydu." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Geliş, gelme
- UTMAK
-
-
[-i]
Yenmek
-
Oyunda yenmek, ütmek (II)
-
[-i]
Yenmek
- TUTYA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çinko
-
Sürme
-
[isim]
Çinko
- HAMUT
-
-
[isim]
Araba koşumunda atların boyunlarına geçirilen ağaç veya üstüne meşin geçirilmiş çember
-
[isim]
Araba koşumunda atların boyunlarına geçirilen ağaç veya üstüne meşin geçirilmiş çember
- KOŞUT
-
-
[sıfat]
Paralel
- "Kuruluş, işletmeye koşut olarak başka yararlı işler de yaptı." (Aydın Boysan)
-
[sıfat]
Paralel
- VÜCUT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İnsan veya hayvan gövdesi, beden
- "Koltukta vücudunu bir yandan bir yana çevirirken âdeta inliyor." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Erkek sporları tarihe karışıyor, halter kaldıran, vücut yapan kadın atletler gündelik manzaralar arasında..." (Atilla İlhan)
- "Koridor burada sola kıvrılarak yeni bir dehliz daha vücuda getirmektedir." (Halit Fahri Ozansoy)
-
Var olma, varlık
-
[isim]
İnsan veya hayvan gövdesi, beden
- MUTAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Alışılmış, alışılan
- "Kendilerine güçlükle yol açan mutat zevat da onun peşi sıra otomobilleriyle uzaklaştılar." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Alışılmış, alışılan
- KUTUP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yer yuvarlağının, Ekvator'dan en uzak olan yer ekseninin geçtiği varsayılan iki noktasından her biri
- "Kutuplara gitmeği bile çok düşündüm." (Peyami Safa)
-
Birbiriyle karşıt olan şeylerden her biri
- "Çalışanlarla çalıştıranları ayrı kutuplarda toplayarak birbirine düşman ediyor." (Necati Cumalı)
-
Gök küresinin, dolayında döndüğü varsayılan eksenin iki ucundan her biri
-
Elektrik akımını oluşturan gerilim ayrılığının en yüksek dereceyi bulduğu iki noktadan her biri
-
Bir mıknatıs demirinin iki ucundan her biri
-
Bir konuda yüksek bilgisi ve yetkisi olan kimse
- "Kendini kaza halkına âdeta bir kutup diye tanıtmıştı." (Ercüment Ekrem Talu)
-
[isim]
Yer yuvarlağının, Ekvator'dan en uzak olan yer ekseninin geçtiği varsayılan iki noktasından her biri
- NUKUT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Paralar
-
[isim]
Paralar
- LAHUT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tanrı âlemi
-
[sıfat]
Kutsal
- "Dünya senin bu lahut avazeni duymadıktan sonra kimin sesini dinler, kime kulak asar?" (Samiha Ayverdi)
-
[isim]
Tanrı âlemi
- TUTKU
-
-
[isim]
İrade ve yargıları aşan güçlü bir coşku, ihtiras
-
Güçlü istek ve eğilimin yöneldiği amaç
-
[isim]
İrade ve yargıları aşan güçlü bir coşku, ihtiras
- BULUT
-
-
[isim]
Atmosferdeki su damlacıkları ve buz taneciklerinin görülebilir yoğunluk kazanmasıyla oluşan, biçimleri, yükseklikleri ve yol açtıkları hava olaylarıyla birbirinden ayrılan yığın
- "Mavi maviydi gökyüzü / Bulutlar beyaz beyazdı / Boşluğu ve üzüntüsü / İçinde ne garip bir yazdı." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
- "Biraz gariptir ki buluttan nem kapan o zamanki sansür bu cinayetler ve tesadüflerden ahkâm çıkararak hafiyelik etmezdi." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "İhtiyatlı ol, bunlar tilkidir, rüzgârdan nem kapar; elden kaçırmayalım." (Atilla İlhan)
-
Herhangi bir şeyden oluşan yoğun yığın
- "Zehirli bir çekirge bulutu gibi oraya üşüşen Avrupalılar..." (Ömer Seyfettin)
-
Keder, endişe
- "Gazinin şen çehresi üstünden ciddi bir düşüncenin bulutu geçer gibi oldu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Atmosferdeki su damlacıkları ve buz taneciklerinin görülebilir yoğunluk kazanmasıyla oluşan, biçimleri, yükseklikleri ve yol açtıkları hava olaylarıyla birbirinden ayrılan yığın
- BOYUT
-
-
[isim]
Bir cismin herhangi bir yöndeki uzantısı
- "Aylak kişiliğine tutarlı bir boyut katar." (Haldun Taner)
- "Bazı şeylere uzaktan bakmak, onlara, onlarda olmayan bir boyut kazandırır." (Haldun Taner)
-
Nitelik, genişlik, kapsam
- "Macarların kukla tiyatrosunu seyrederken de aynı inanılmaz boyutlara vardığını görmüştüm." (Haldun Taner)
-
Durum
- "Yeni boyutlar, düşünme olanakları kazandığımı sanarak ayrıldım tiyatrodan." (Necati Cumalı)
-
Doğruların, yüzeylerin veya cisimlerin ölçülmesinde ele alınan üç doğrultudan uzunluk, genişlik ve derinlikten her biri, buut
-
Film veya fotoğrafta boyut, format
-
[isim]
Bir cismin herhangi bir yöndeki uzantısı
- HANUT
-
-
[isim]
Hizmet karşılığı olarak özellikle turist kafilelerini alışveriş etmeleri için belirli dükkânlara götürme işinden alınan yüzde
-
[isim]
Hizmet karşılığı olarak özellikle turist kafilelerini alışveriş etmeleri için belirli dükkânlara götürme işinden alınan yüzde
- TUTMA
-
-
[isim]
Tutmak işi
-
Destekleme
-
Yanaşma
-
Markaj
-
[isim]
Tutmak işi
- KAVUT
-
-
[isim]
Kavrulmuş ve dövülmüş tahıl ununa şeker veya tatlı yemiş katılarak yapılan yiyecek
- "... ama bir yanı da kavut alamama, sapan atamama, ... yalnızlığını yaşıyor." (Adalet Ağaoğlu)
-
Güneşte kurutulmuş peynir
-
[isim]
Kavrulmuş ve dövülmüş tahıl ununa şeker veya tatlı yemiş katılarak yapılan yiyecek
- TUTAÇ
-
-
[isim]
Laboratuvar maşası
-
Tutacak
-
[isim]
Laboratuvar maşası
- BUTLU
-
-
[sıfat]
Budu olan
-
[sıfat]
Budu olan
- TUTAM
-
-
[sıfat]
Avuç içi veya parmak uçlarıyla tutulabilen miktarda olan
- "Öksüzün cebindeki son tutam tütünü sardılar, sıra ile üçer nefes çektiler." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Avuç içi veya parmak uçlarıyla tutulabilen miktarda olan