İçinde tma olan 6 harfli 35 kelime var. İçerisinde TMA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında tma olan kelimeler listesine ya da Sonu tma ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A M T Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
MAT, TAM
2 Harfli Kelimeler
AM, AT, MA, TA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- YIRTMA
-
-
[isim]
Yırtmak işi
-
[isim]
Yırtmak işi
- ULUTMA
-
-
[isim]
Ulutmak işi veya durumu
-
[isim]
Ulutmak işi veya durumu
- ACITMA
-
-
[isim]
Acıtmak işi
-
[isim]
Acıtmak işi
- TUTMAÇ
-
-
[isim]
Dört köşe kesilmiş küçük hamur parçalarından yapılan yoğurtlu çorba
-
[isim]
Dört köşe kesilmiş küçük hamur parçalarından yapılan yoğurtlu çorba
- ATMACA
-
-
[isim]
Kartalgillerden, ava alıştırılabilen küçük bir yırtıcı kuş, akkuş (Accipiter nisus)
-
Sapan
-
[isim]
Kartalgillerden, ava alıştırılabilen küçük bir yırtıcı kuş, akkuş (Accipiter nisus)
- UZATMA
-
-
[isim]
Uzatmak işi, temdit
-
Sıhhi tesisatçılıkta kısa boruları uzatmak için kullanılan, kısa boru parçası
-
Bir ucu kıyıya bağlı durumda denize uzatılıp bırakılarak kullanılan balık ağı
-
Ünlülerin uzun söylenişi
-
Oyun içerisindeki duraklama dakikaları
-
Eşit sayılarla biten bir elemeli oyunu, kazananın belli olması amacıyla, kurallarına uygun olarak belli bir süre daha sürdürmek
-
[isim]
Uzatmak işi, temdit
- ÇATMAK
-
-
[-i]
Odun, değnek, kılıç, tüfek vb. uzun şeylerden birkaç tanesini, tepelerinden birbirine çaprazlama dayayarak durdurmak
- "Avlusunda silahlarını çatmış, ayaklarını germiş askerler var." (Falih Rıfkı Atay)
-
Kereste vb.ni birbirine tutturmak
-
Bir şeyi yapmak için gerekli parçaları bir araya getirmek
- "Koca bir nahiye titreştik, odunsuz yattık / O büyük mektebi gördün ya, kışın biz çattık." (Mehmet Akif Ersoy)
-
Yükü hayvana iki yanlı yüklemek
-
Başa yemeni, çatkı, yazma vb.ni bağlamak
-
Kaşı, yüzü sertlik, öfke bildiren bir duruma sokmak
- "Komiser o yana doğru geldiğinden polis kaşlarını çattı." (Haldun Taner)
-
[-e]
Üzücü, kızdırıcı veya şaşırtıcı olaylarla karşılaşmak
- "Hacı Mustafa bağırıyor, ömründe böyle bir işe çatmadığını söylüyordu." (Refik Halit Karay)
-
[-e]
Yazıyla veya sözle sataşmak
- "Böyle söyler de sonra yemek biraz azca çıkarsa yahut pek düzgün olmasa aşçıya çatacak gibi olur." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-e]
Rastlamak, karşılaşmak
- "Nerden çattım böylesi bir güzele..." (Cahit Sıtkı Tarancı)
-
[nsz]
Sırası gelmek, zamanı gelmek
- "Bir karara varma zamanı gelip çatmıştı." (Cahit Uçuk)
-
[-e]
Gemiler birbirine çarpmak
-
[-i]
Odun, değnek, kılıç, tüfek vb. uzun şeylerden birkaç tanesini, tepelerinden birbirine çaprazlama dayayarak durdurmak
- ADATMA
-
-
[isim]
Adatmak işi
-
[isim]
Adatmak işi
- KATMAK
-
-
[-i]
Bir şeyin içine, üstüne veya yanına, niteliğini değiştirmek veya niceliğini artırmak için başka bir şey eklemek, karıştırmak, ilave etmek
- "Sirkeye su katmak."
-
Bir araya getirmek
- "Fadime, bu yavru bolluğu arasında kuzuları çocuklara ve çocukları kuzulara katarak en olgun bir saadet içinde yaşamış." (Halide Edip Adıvar)
-
Birlikte göndermek
- "Kafileye muhafız katmak."
-
Döllenmeyi sağlamak için erkek hayvanı dişinin yanına salmak
-
[-i]
Bir şeyin içine, üstüne veya yanına, niteliğini değiştirmek veya niceliğini artırmak için başka bir şey eklemek, karıştırmak, ilave etmek
- ILITMA
-
-
[isim]
Ilıtmak işi
-
[isim]
Ilıtmak işi
- VATMAN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Tramvay sürücüsü
- "Yolda giderken / Vatman çan çalar, şoför korna." (Behçet Necatigil)
-
[isim]
Tramvay sürücüsü
- SATMAK
-
-
[-i]
Bir değer karşılığında bir malı alıcıya vermek
- "Geniş arazisini parselleyip sattı." (Tarık Buğra)
-
[nsz]
Kendinde olmayan bir şeyi var gibi göstermek, taslamak
- "Onun yerinde kim olsa bu kadar azamet satardı." (Peyami Safa)
-
Bir kimse, kendini veya başkasını olduğundan daha önemli, yetkili ve değerli göstermek
- "Herhâlde beni de satmasını bilmiş olacaktı ki hatırlılar masasında ehemmiyetli bir adam gibi karşılandım." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bir çıkar karşılığında bir şeyi gözden çıkarmak, feda etmek
-
Bir yolunu bularak birinden ayrılmak
- "Yanımdakini satamazsam size gelemeyeceğim."
-
[-i]
Bir değer karşılığında bir malı alıcıya vermek
- ARATMA
-
-
[isim]
Aratmak işi
-
[isim]
Aratmak işi
- TATMAK
-
-
[-i]
Dil yardımıyla bir şeyin tadının nasıl olduğunu anlamak
- "Ben de tadabilir miyim? Çok merak ediyorum." (Tarık Buğra)
-
Bir şeyden az miktarda yemek veya içmek
- "O meşhur beyaz şaraplarını tattık." (Haldun Taner)
-
Bir duruma uğramış olmak
- "Yaşamın her acısını tatmış."
-
Duymak, hissetmek
-
[-i]
Dil yardımıyla bir şeyin tadının nasıl olduğunu anlamak
- BATMAK
-
-
[nsz]
Bir sıvının üstündeyken içine gömülmek
- "Sonra hani bir gemimiz batmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Belki de battı balık yan gider diye eşinizle birlikte lüks bir gece kulübünü göze aldınız." (Haldun Taner)
-
Dünyanın dönüşü dolayısıyla güneş, ay ve yıldız ufkun altına inmek
- "Güneş renksiz bulutlar altında batıyordu." (Ömer Seyfettin)
-
İflas etmek
-
Kirlenmek
- "Üstüm başım battı."
-
[-e]
Saplanmak
- "Ayağına yolda diken batmıştı." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[-e]
Tedirgin etmemesi gereken şeyler tedirgin etmek
- "Bazı kimselere para batar, sarf edecek yer ararlar."
-
[-e]
Hoşa gitmeyen bir duruma uğramak
- "Abdi Bey'in sabırsız, çabuk parlamaya yatkın mizacına karısının tevekküllü ve sakinliği fena hâlde batıyor." (Atilla İlhan)
-
Yok olmak
-
[-e]
Çökmek
- "İçeriye batmış gözleri kadına dikilmişti." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Daha kötü bir duruma uğramak
-
Yıkılmak, egemenliği sona ermek
- "Bizans kurulduğundan battığı tarihe kadar 1125 sene geçmişti." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[-e]
Dokunmak, incitmek
- "Onun her sözü bana batar."
-
[nsz]
Bir sıvının üstündeyken içine gömülmek
- ISITMA
-
-
[isim]
Isıtma işi, teshin
-
Sıtma
-
[isim]
Isıtma işi, teshin
- AKITMA
-
-
[isim]
Akıtmak işi
-
Hayvanların, özellikle atların alınlarında bulunan ve burunlarına doğru uzanan beyaz leke
-
Un, süt, yağ, yumurta, şeker veya pekmezle yoğrularak cıvık bir duruma getirilen hamurun kızgın sac üzerinde pişirilmesiyle yapılan bir çeşit tatlı
-
Enli bilezik
-
[isim]
Akıtmak işi
- OKUTMA
-
-
[isim]
Okutmak işi
- "Ertesi gün, onu okutmaya başlayacağını, adam edeceğini müjdeledi." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Okutmak işi
- BATMAN
-
-
[isim]
7,692 kg olan ağırlık ölçü birimi
- "Şu güzelim zeytinin batmanını on sekiz mangıra bile almıyorlar." (Nabizade Nazım)
-
[isim]
7,692 kg olan ağırlık ölçü birimi
- YUTMAK
-
-
[-i]
Ağızda bulunan bir şeyi yutağa geçirmek
-
Tam ve doğru söylememek
- "Bazı heceleri yutuyor."
-
İnanmak, aldanmak, kanmak
- "Bize numara yapma, yutacak enayi değiliz." (Sermet Muhtar Alus)
-
Söylemek istediği bir sözü kendini tutarak söylememek
-
İyice, eksiksiz olarak öğrenmek
- "Bazen üçer yüz sayfalık iki kitabı birden, yirmi dört saat zarfında hatmedip yuttuğu olurdu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Işık, ses gücünü, parlaklığını azaltmak
- "Duvarlar bütün ışıkları yutuyor, halkın üstüne bir toprak rengi dökülüyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
Dayanıp sesini çıkarmamak, katlanmak
- "Ben bu ağır sözleri yutmam."
-
[-i]
Ağızda bulunan bir şeyi yutağa geçirmek