İçinde lme olan 6 harfli 27 kelime var. İçerisinde LME bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında lme olan kelimeler listesine ya da Sonu lme ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

E L M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler

2 Harfli Kelimeler

EL, EM, LE, ME

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

ÇELMEK

  1. [-i] Ayak uzatarak birisini düşürmek
  2. Yolundan çevirmek, engel olmak, engellemek
    • "En tutulmaz penaltıları çeler ama bazen de bakarsın, bacak arasında en olmayacak golleri yerdi." (Haldun Taner)
  3. Örtü vb.ni örtünüp iki ucunu bağlamak
  4. Bir şeyin kenarını verev veya çapraz kesmek, çalmak
  5. Topa gidiş yönünü değiştirecek biçimde vurmak
  6. Kendi yanına çekmek, beğenisini, sevgisini kazanmak
    • "Gönlümü çelen bir söz söyle."
  7. Düşünce ve davranış birbirini tutmamak, birbirine ters düşmek
    • "Bu sözünüz deminkini çeliyor."

GELMEK

  1. [-den] Bir yere gitmek, ulaşmak, varmak
    • "Gurbetten gelmişim yorgunum, hancı." (Bekir Sıtkı Erdoğan)
    • "Sen gel de bu işe kızma. Gelsin de bu işin içinden çıksın bakalım."
    • "Oh, artık sabahın bu vaktinde güneş henüz doğarken bu serin harman yerinde, gel keyfim gel." (Osman Cemal Kaygılı)
    • "Gel zaman git zaman, bir gün Güven Parkı'nda otururken..."
  2. Geriye dönmek
    • "... adamı Ödemiş'ten aldım geldim, her masrafını çektim." (Necati Cumalı)
  3. Oturmaya, ziyarete gitmek
    • "Dün akşam amcamlar bize geldi."
    • "Kızcağız bilir ki bu sözler kızgınlık sözleridir, gelir geçer." (Memduh Şevket Esendal)
  4. İsabet etmek
    • "Kurşun ayağına geldi."
  5. Varmak, ulaşmak
    • "Derslerin artık sonuna geldik. Telgraf geldi."
  6. Varlığını sürdürmek, yaşamak, intikal etmek
    • "Eski çağlardan birçok anıt çağımıza kadar gelmiştir."
  7. Ortaya çıkmak, doğmak
  8. Belli bir süre dolmak
    • "Vakit kuşluğu aşmış, öğleye geliyordu." (Necati Cumalı)
  9. Belli bir zamana ulaşmak
  10. Kadar olmak
    • "Boyu ancak omzuna geliyor."
  11. Çıkmak, yönelmek
    • "Merak etme, ondan kimseye kötülük gelmez."
  12. İzlemek, takip etmek
    • "Çocuklar arkadan geliyordu."
  13. Bir yerden alınıp bir yere ulaştırılmak
    • "Kahve Brezilya'dan geliyor."
  14. Katılmak, eklenmek
    • "Türkçede ekler kelimelerin sonuna gelir."
  15. Türemek
  16. Daha önce üzerinde durulmuş olan bir konuya yeniden dönmek
    • "Şimdi sözü burada kesip asıl konumuza gelelim."
  17. Sonuç çıkmak
    • "Bu davranışlardan ne gelir bilinmez."
  18. Dayanmak, tahammül etmek
    • "Birazcık üşütmeye gelmiyor, hemen hastalanıyor."
  19. Kendine yapılan herhangi bir davranış veya durumu iyi karşılamak
    • "Kadri o adamlardandır ki iyi davranmaya, yüz vermeye gelmez." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Bizim baştan savma işe gelmediğimizi bilirsin." (Refik Halit Karay)
  20. [-e] Bir şeye sonradan inanmak, doğruluğuna hak vermek, eğilim göstermek, kabul etmek
    • "Dediğime geldiniz mi?"
  21. Etkisini herhangi bir biçimde göstermek
    • "Buranın havası iyi geldi. Burası bana çok sıcak geldi."
  22. Kazanılmak, sağlanılmak
    • "Çiftlikten onlara ayda beş yüz milyon lira gelir."
  23. Uymak
    • "Bu ayakkabı sana küçük gelir."
  24. Olmak, -e uğramak
    • "Felç gelmek. Başımıza bir bela geldi."
  25. Akmak
    • "Burnundan kan geldi. Musluktan su gelmiyor."
  26. Düşmek, rast gelmek
    • "Buraya ışık gelmiyor."
  27. Görünmek, sanılmak
    • "Baygın da olsa yabancı bir kadını böyle kucağında tutmak ona pek ayıp bir şey gibi geldi." (Haldun Taner)
  28. [-e] Uygun düşmek
    • "Caddelerde oturmaya gelmez." (Ömer Seyfettin)
  29. [-e] Başlamak, ortaya çıkmak
  30. Mal olmak
    • "Bu bardakların tanesi yüz liraya geldi."
  31. Biriyle birlikte gitmek
    • "Ben İstanbul'a gidiyorum, benimle gelir misiniz?"
  32. Başlamak, ulaşmak
    • "Saati gelince söylerim. Öyle bir zaman gelecek ki..."
  33. İhtiyaç anlatan deyimler kurmaya yarayan bir fiil
    • "Uykusu gelmek."
  34. [yardımcı fiil] Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur
    • "Alışageldiğimiz bir anlamı vardı."
  35. -mez, -mezlik ile birlikte yapmacık anlatan deyimler yapar
    • "Görmezlikten gelmek. İşitmezlikten gelmek."
  36. Yönelme durumundaki bazı kelimelere getirilerek birleşik fiil yapar
    • "Yola gelmek. Meydana gelmek. Hatıra gelmek. Akla gelmek."
  37. ...-dikçe, ...-esi biçiminde kullanılan sıfat-fiil eklerinden sonra geldiğinde önceki fiille ilgili olarak pekiştirilmiş bir istek ve sürerlik bildiren bir fiil
    • "Baktıkça bakası gelmek. Yedikçe yiyesi gelmek."
  38. Herhangi bir sırada bulunmak
    • "Başta gelmek. Önde gelmek. Birinci gelmek."

İNİLME

  1. [isim] İnilmek işi

DOLMEN

  1. [isim] İkisi dikili, üçüncüsü de bunların üzerine kapak gibi yatırılmış üç büyük taştan oluşturulmuş Taş Devri mezarı

SİLMEK

  1. [-i] Bir şeyin ıslaklığını gidererek kuru duruma getirmek
    • "Terlemiş gibi alnını elinin tersiyle sildi." (Ömer Seyfettin)
    • "Beni aldattı diye onu kalbimden silip attım, ondan nefret ediyorum." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. [nsz] Üzerine genellikle bir bez sürterek tozlarını, kirlerini almak veya parlatmak
    • "Türküler çağırarak tahta siliyorlar." (Yusuf Ziya Ortaç)
    • "Büyükdere'den yanına bir sepet kiraz aldığı vakit, sandalda bütün kirazı silip süpürür." (Salâh Birsel)
  3. Bir yazı, çizgi vb.ni kazıyarak veya sürterek yok etmek
    • "Daktilo yanlışlarını iğneyle kazıyarak sildi."
    • "Bu, nereden ve kimden geldiği belli olmayan darbe son ümitlerini de silip süpürmüştü." (Ercüment Ekrem Talu)
  4. Tahta malzemeyi makineyle düzgün ve pürüzsüz hâle getirmek
  5. [-i] Üzerini çizerek atmak, yok etmek
    • "Defterden adını silmişler."
  6. İlişkisini koparmak, yok saymak
  7. [-i] Üstünlük göstererek o alanda üstün olanları ikinci plana atmak
    • "Takımı sahadan silmek."
  8. Ortadan kaldırmak, yok etmek veya gidermek
    • "Senin gözlerin gönlümü dolduran kara düşünceleri silecek, beni korkulardan kurtaracaktır." (Memduh Şevket Esendal)

EMİLME

  1. [isim] Emilmek işi

EĞİLME

  1. [isim] Eğilmek işi
    • "İstese bile kendisini veremiyor, belirsiz bir tiksinti o yöne eğilmesini engelliyordu." (Atilla İlhan)
  2. Bir doğrunun, bir başka doğruya veya düzleme göre eğik olması
  3. Yerin manyetik alanında bulunan serbest mıknatıslı bir iğnenin doğrultusu ile yatay düzlem arasındaki açı

DİLMEK

  1. [-i] Bir bütünü ince ve yassı parçalara ayırarak kesmek
    • "Şimdi bu elemanları ince ince dileceğim." (Aka Gündüz)
  2. Yarmak

BÖLMEK

  1. [-i] Bir bütünü iki veya daha çok parçaya ayırmak, taksim etmek
    • "Bir domates aldı, çakıyla dörde böldü." (Necati Cumalı)
  2. Birliğin bozulmasına yol açmak, parçalamak
  3. Bir niceliği iki veya daha çok eşit parçaya ayırmak

BÖLMEÇ

  1. [isim] Ambalaj içinde bulunan malları birbirinden ayırmaya yarayan koruyucu parça

GÜLMEK

  1. [nsz] İnsan, hoşuna veya tuhafına giden olaylar, durumlar karşısında, genellikle sesli bir biçimde duygusunu açığa vurmak
    • "O ne söylese sinirli sinirli ve tabii olmayan gülüşü ile gülüyordu." (Halide Edip Adıvar)
    • "Ahali gülmekten kırılıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Bizi şimdi böyle görse yine sadece gülüp geçer miydi?" (Osman Cemal Kaygılı)
  2. Mutlu, sevinçli zaman geçirmek, eğlenmek, hoşça vakit geçirmek
  3. [-e] Biriyle alay etmek
  4. Dikkati çekecek derecede hoş ve sıcak görünmek
    • "Annemin, yirmi gündür ağlayan yüzü, bu akşam ilk defa güldü." (Yusuf Ziya Ortaç)

BİLMEK

  1. [nsz] Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak
    • "Bu adam, bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan, bildiğini bilen, bilmediğini de şıp diye sezen bambaşka bir insandır." (Haldun Taner)
    • "Efendiden gizli yine herkes bildiğini okuyordu." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
    • "Her şeye peki, olur der fakat sonunda gene bildiğini yapardı." (Haldun Taner)
    • "Sütannenin sandık odası, bildim bileli akar." (Ömer Seyfettin)
  2. [-i] Bir bilim veya sanat dalında yeterli olmak
    • "Yani kısacası bu mükemmel dilimizi kimse bilmez, okumaz." (Burhan Felek)
  3. Bir iş yapmaya alışmış olmak, elinden gelmek
  4. Tanımak, hatırlamak
    • "Kadıncığım aç. Ben geldim. Bilemedin mi?" (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
  5. Sanmak, varsaymak, farz etmek
    • "Bir hastanın hastalığına gereken önemi vermesi, doktorun ancak kendini o hasta ile birlikte hasta bilmesi ile sağlanabilir." (Refik Halit Karay)
  6. [-i] Sorumlu tutmak
    • "Ben arkadaşını bilmem, seni bilirim."
  7. İnanmak
    • "Bilirim yaşamaz güneşte / Bilirim yaşamaz yan yana aşkla / Ne haksızlık / Ne korku." (Necati Cumalı)
  8. [-i] İşine gelmek, uygun bulmak
    • "Mal almasını bildi de parasını vermeyi mi bilmiyor?"
  9. -a / -e ekli fiillerle yeterlik bildiren birleşik fiiller oluşturur
    • "Anlayabilmek. Gidebilmek. Kapayabilmek. Yazabilmek."
  10. [-i] Saymak
    • "Teşekkürü borç bilirim."

DELMEK

  1. [-i] Delik açmak, delik duruma getirmek
    • "Taşın göze dokunmadığını ve bir parmak aşağıda yanağı deldiğini gördü." (Peyami Safa)
  2. İncitmek, kırmak

BİLMEZ
...
ZULMET

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Karanlık
    • "Görmek için aydınlık ve görülmemek için zulmet lazımdı." (Falih Rıfkı Atay)

ÖVÜLME

  1. [isim] Övülmek işi

EKİLME

  1. [isim] Ekilmek işi

ÖPÜLME

  1. [isim] Öpülmek işi

ÜZÜLME

  1. [isim] Üzüntü duyma, teessür

YELMEK

  1. [-e] Aceleyle, telaşla koşmak

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü