İçinde kül olan 8 harfli 30 kelime var. İçerisinde KÜL bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında kül olan kelimeler listesine ya da Sonu kül ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
K L Ü Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KÜL, LÜK
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KÜLBASTI
-
-
[isim]
Közde veya ızgarada pişirilen kemiksiz et
- "Biraz et suyu ile iki parça külbastı yiyebildim." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Közde veya ızgarada pişirilen kemiksiz et
- ESKÜLABİ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Üstü kapalı
- "Babama yazdığın mektupta eskülabi bir cümle ile geçiştirmişsin. Demek iş yok." (Sabahattin Eyuboğlu)
-
[sıfat]
Üstü kapalı
- KÜLDÖKEN
-
-
[isim]
Kadın, eş
-
[isim]
Kadın, eş
- KÜLLENİŞ
-
-
[isim]
Küllenme işi veya biçimi
-
[isim]
Küllenme işi veya biçimi
- MİNÜSKÜL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Küçük harf
-
[isim]
Küçük harf
- SÖKÜLMEK
-
-
[nsz]
Sökme işine konu olmak
- "Duvardaki bir pencerenin sökülüp alınamayacak kadar kuvvetle yerleştirilmiş demir parmaklıkları." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[-i]
Parayı istemeyerek vermek, harcamak
-
[nsz]
Sökme işine konu olmak
- KÜLLİYAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir yazarın bütün eserlerini içeren dizi
- "Başlıca şair ve nasirleri tamamıyla öğrenmek için külliyat okumak merakına düştüm." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Bir yazarın bütün eserlerini içeren dizi
- DÖKÜLGEN
-
-
[isim]
Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde daha çok şıralık olarak üretilen, orta kalın kabuklu, beyaz renkli bir tür üzüm
-
[isim]
Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde daha çok şıralık olarak üretilen, orta kalın kabuklu, beyaz renkli bir tür üzüm
- KÜLLEMEK
-
-
[-i]
Genellikle ateşin üzerini külle örtmek
-
Bir acıyı, bir sıkıntıyı unutturmak
-
[-i]
Genellikle ateşin üzerini külle örtmek
- KÜLFETLİ
-
-
[sıfat]
Sıkıcı, zor, yorucu, özen isteyen
-
Büyük masraf gerektiren
- "Gece sokağa çıkmaktan korktuğum için değil, bizim tarafta sokağa çıkmak külfetli oluyor da ondan." (Burhan Felek)
-
[sıfat]
Sıkıcı, zor, yorucu, özen isteyen
- OKÜLTİZM
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Gizlicilik
-
[isim]
Gizlicilik
- KÜLAHSIZ
-
-
[sıfat]
Külahı olmayan
-
[sıfat]
Külahı olmayan
- PÜSKÜLLÜ
-
-
[sıfat]
Püskülü olan, püskül takılmış olan
- "Bu püsküllü şapka, boyunu biraz daha uzatmış." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Püskülü olan, püskül takılmış olan
- MAJÜSKÜL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Büyük harf
-
[isim]
Büyük harf
- PARTİKÜL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Parçacık
-
[isim]
Parçacık
- KÜLLİYEN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Bütünüyle, tamamıyla, tamamen
-
[zarf]
Bütünüyle, tamamıyla, tamamen
- TEŞEKKÜL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Belli bir varlık ve biçim kazanma
-
Kurulma
- "Kuvayımilliye teşekkül edinceye kadar şehri beklediler." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Örgüt
- "Burada sözü geçen bu üç teşekkül hakkında bir açıklama yapmak isterim." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Belli bir varlık ve biçim kazanma
- KÜLTÜREL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Kültüre ilişkin, kültürle ilgili
-
[sıfat]
Kültüre ilişkin, kültürle ilgili
- TEVEKKÜL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Herhangi bir işte elinden geleni yapıp daha sonrasını Allah'a bırakma
- "Bu tevekküle karışan bir memnuniyetsizliğin ifadesiydi." (Peyami Safa)
-
[isim]
Herhangi bir işte elinden geleni yapıp daha sonrasını Allah'a bırakma
- DÖKÜLMEK
-
-
[nsz]
Dökme işi yapılmak veya dökme işine konu olmak
- "Tepesinden saçları bir hayli dökülmüştü." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kumaş dökümlü olmak
-
Bir işi, bir konuyu ele alış biçiminde değişiklik olmak
-
[-e]
Düşmek
- "Bizim motor ikiye bölünüp suya döküldüğümüzde, dört kişiydik." (Zeyyat Selimoğlu)
-
Çıkmak, ortaya konulmak
- "Âdeta düşünmeksizin kaleminden masal sahnelerine benzeyen dağ, dere, uçurum resimleri dökülüyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Kaplamak, yayılmak
- "Duvarlar, bütün ışıkları yutuyor, halkın üstüne bir toprak rengi dökülüyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-e]
Salınmak, serbest bırakılmak
- "Saçlarını arkaya atıp ensesine dökülen buklelerini kabarttı." (Haldun Taner)
-
[-e]
Kır, sokak vb. yerlerde insanlar çokça birikmek
- "Bahar o sene erken gelmiş, herkes tarlalara dökülmüştü." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Çok eskimiş olmak, değerini ve güzelliğini yitirmek
- "Yaşayan, var olan her şey eskiyip dökülecek." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Çok yorgun, hasta olmak
- "Erkek arıların takatleri kesilmeye başlar, bir bir dökülür, ölür giderler." (Tarık Buğra)
-
Akarsular, göl veya denize akmak
-
[nsz]
Dökme işi yapılmak veya dökme işine konu olmak