İçinde k olan 6 harfli 2248 kelime var. İçerisinde K harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında k harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu k harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ASALAK
-
-
Bir canlıda sürekli veya geçici yaşayarak ona zarar veren başka canlı, parazit
-
[sıfat]
Başkalarının sırtından geçinen (kimse), abacı, ekti, otlakçı, tufeyli
-
Bir canlıda sürekli veya geçici yaşayarak ona zarar veren başka canlı, parazit
- BÜKLÜK
-
-
[isim]
Akarsu kıyılarındaki verimli tarlalar, bük
-
[isim]
Akarsu kıyılarındaki verimli tarlalar, bük
- CINCIK
-
-
[isim]
Bardak, kadeh, tabak vb. sırçadan veya porselenden yapılan şeyler, züccaciye
-
[isim]
Bardak, kadeh, tabak vb. sırçadan veya porselenden yapılan şeyler, züccaciye
- DİPÇİK
-
-
[isim]
Tüfek vb. silahların namlu gerisinde bulunan, atış sırasında silahın omza dayanmasını veya tabancanın elle kavranmasını sağlayan taban bölümü
- "Canı çıkıncaya kadar dipçiklerle dövdüler." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Tüfek vb. silahların namlu gerisinde bulunan, atış sırasında silahın omza dayanmasını veya tabancanın elle kavranmasını sağlayan taban bölümü
- ILIKÇA
-
-
[sıfat]
Biraz ılık, ılıcak
-
[sıfat]
Biraz ılık, ılıcak
- İNİKAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Toplanma, birleşim
-
Anlaşma, kararlaştırma
-
[isim]
Toplanma, birleşim
- KAFİYE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Uyak
-
Halk edebiyatında ayak
-
[isim]
Uyak
- KİŞNİŞ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Maydanozgillerden yaprakları maydanozu andıran, 20-60 cm yükseklikte, tüysüz, bir yıllık ve otsu bir bitki (Coriandrum sativum)
-
Bu bitkinin baharat olarak kullanılan kurutulmuş meyvesi veya tohumu
-
[isim]
Maydanozgillerden yaprakları maydanozu andıran, 20-60 cm yükseklikte, tüysüz, bir yıllık ve otsu bir bitki (Coriandrum sativum)
- MAKYÖZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
İyi görüntü sağlamak, belli bir tipi yaratmak veya yalnızca bazı düzeltmeler yapmak için oyuncunun yüzünde ve başka organlarında boyama ve değişim yapan kadın
-
[isim]
İyi görüntü sağlamak, belli bir tipi yaratmak veya yalnızca bazı düzeltmeler yapmak için oyuncunun yüzünde ve başka organlarında boyama ve değişim yapan kadın
- MONOKL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Tek gözde kaş ile yanak arasına sıkıştırılan, çerçevesiz ve tek camlı gözlük
-
[isim]
Tek gözde kaş ile yanak arasına sıkıştırılan, çerçevesiz ve tek camlı gözlük
- NURHAK
- ...
- RAKICI
-
-
[isim]
Rakı yapan veya satan kimse
-
Rakı içen kimse
-
[isim]
Rakı yapan veya satan kimse
- SELCİK
-
-
[isim]
Küçük sel
- "Ufak bayırlardan akan billur gibi selcikler arasından araba ile yavaş yavaş geçmek ne ömür oluyordu." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[isim]
Küçük sel
- ÇAPKIN
-
-
[sıfat]
Geçici aşklar ve ilişikler peşinde koşan (kimse), hovarda
- "Sen onun karşısına çapkın bir adam gibi çıktın." (Peyami Safa)
-
Cinsellik hatırlatan
- "Bunlar, herhangi bir caz havasına uyar gibi omuz, gerdan kırar, kalça sallar ve mantolarını çapkın bir eda ile şöylece omuzlarının üstüne atıverirler." (Halide Edip Adıvar)
-
Haylaz
- "İyidir, hoştur ... ille velakin birazcık delişmendir, birazcık çapkındır." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[ünlem]
Okşayıcı bir seslenme sözü
- "Kostüm yeni, potinler yeni, gömlek yeni ... güveyi mi giriyorsun çapkın!" (Peyami Safa)
-
[sıfat]
Geçici aşklar ve ilişikler peşinde koşan (kimse), hovarda
- ÇÖZMEK
-
-
[-i]
Düğümlü, bağlı veya sarılı bir şeyi açmak
-
Düğmeyi iliğinden açmak
- "Yalnız göğsünün düğmelerini çöz." (Peyami Safa)
-
Saçı açmak
-
Bulmaca, sorun vb.nin bilinmeyen, gizli noktasını bulup açıklamak, sonuca bağlamak
- "Kır saçlı postacı bulmacayı çözmüştü." (Haldun Taner)
-
Bir maddeyi çözücüyle çözündürmek, onun çözeltisini yapmak
-
Bir problemde aranan sonucu, belli ögeler yardımıyla ortaya çıkarmak, halletmek
-
Çözgü ipini tezgâha yerleştirmek
-
[-i]
Düğümlü, bağlı veya sarılı bir şeyi açmak
- DÜŞMEK
-
-
[-e]
Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek
- "Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Ulan bu kıyafet ne? diye haykırdı. -Ey, dünya bu ... düşmez kalkmaz bir Allah." (Ömer Seyfettin)
- "Beni tanımadan önce de beni tanıdıktan sonra da başka erkeklerle düşüp kalktı." (Necati Cumalı)
-
[-den]
Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya inmek
- "Çocukken ağaçtan düşüp ayağım kırılmıştı da ağlayamamıştım." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Onu bu hâle sokan düşüp kalktığı arkadaşlarıdır." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Yere devrilmek, yere serilmek
- "Çocuk koşarken yere düştü."
-
Hava taşıtları kaza sonucu hızla yere inerek çarpmak
-
Vücuda bol gelen giysi aşağı kaymak
-
Yağmak
- "Dağlara kar düştü."
-
Vurmak, değmek, rastlamak
- "İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
Vakti gelmeden ölü doğmak
-
[-den]
Atlanmak, aradan çıkmak, eksik kalmak
- "Kitabın yeni baskısında buradan bir kelime düşmüş."
-
[nsz]
Eksilmek
- "Gündelikleri yarı yarıya düşmüştü." (Necati Cumalı)
-
Bir zorunluluk sebebiyle bulunduğu yerden ayrılmak, gitmek
- "Bir lokma ekmek uğruna çoluk çocuğu ile gurbet ellere düşmüştü." (Haldun Taner)
-
Aşırı ilgi veya sevgi göstermek
- "Sen bu işin üstüne çok düştün."
-
Uğramak, kapılmak
- "Kadınlar yeni baştan telaşa, heyecana, korkuya düştüler." (Aka Gündüz)
-
Yakışmak, uygun gelmek
- "Bu resim buraya iyi düştü."
-
Yakışık almak
- "Övünmesi de komşulara, arkadaşlara düşer." (Haldun Taner)
-
Ödevi veya yetkisi içinde bulunmak
- "Bana arada bir bakkaldan tuz, limon almak düşüyor, o kadar." (Haldun Taner)
-
Bulunmak
- "Birlikte evden çıkmışlar, limanda iskelenin karşısına düşen kahveye doğru yürümüşlerdi." (Necati Cumalı)
-
Biriyle yaşama, çalışma, birlikte olma durumunda kalmak
- "O asker, gittiğimiz yerde bir aralık benim bölüğüme düşmüştü." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bir bölüşme sonunda payına ayrılmak
- "Mirastan ona bu ev düştü."
-
Kötü bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak
- "Bu yaşta mahkemelere düşmek..." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[nsz]
İşbaşından uzaklaşmak
- "Kabine düştü."
-
[nsz]
Hızı, gücü, değeri azalmak
- "Arabanın hızı düştü. Paranın değeri düştü."
-
[nsz]
Isı, basınç ve ateş, eksilmek, azalmak
- "İki gün içinde ateş düştü; ağrılar, sızılar hafifledi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[nsz]
Düşkünleşmek
- "Babam balıkçı amma vaktiyle zenginmiş efendim. Sonradan düşmüş." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bir yere ansızın gelmek, damlamak, tesadüfen gelmek
- "Bir rastlantı sonucu aralarına düşmüştüm." (Haldun Taner)
-
Belirli zamana rastlamak
- "Babasının Sütlüce'de yeni bir ev alması bu tarihlere düşer." (Memduh Şevket Esendal)
-
[nsz]
Fırsat çıkmak
- "Bir kelepir düştü."
-
[nsz]
Olmak, olumsuz bir duruma girmek
- "Yorgun düşmek. Zayıf düşmek. Şehit düşmek. Esir düşmek."
-
[nsz]
Savaşta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak
- "Medine'nin düştüğünü söylemek istedim." (Falih Rıfkı Atay)
-
Bazı deyimlerde "yürümek, birlikte gelmek" anlamlarında kullanılan bir fiil
- "Önüne, peşine, arkasına düşmek."
-
[nsz]
Bayağılaşmak
-
Alışmak, müptela olmak
-
[-e]
Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek
- KAFACA
-
-
[zarf]
Düşünce bakımından
- "Kafaca, ruhça, zevkçe, terbiyece eski adam diyebileceğimiz bir örnek alınız." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[zarf]
Düşünce bakımından
- KALTAK
-
-
[isim]
Üzeri meşin, halı vb. şeylerle kaplanmamış olan eyerin tahta bölümü
-
Kuskunsuz eyer
-
İffetsiz, namussuz kadın
- "Bırak be, dedi, kendi kendine, elin kaltağı için dövüşecek miyim?" (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Üzeri meşin, halı vb. şeylerle kaplanmamış olan eyerin tahta bölümü
- KASARA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Geminin baş ve kıç tarafında, asıl güverteden yüksek olan kısa güverte
- "Baş kasarası, kıç kasarası."
-
[isim]
Geminin baş ve kıç tarafında, asıl güverteden yüksek olan kısa güverte
- KORKMA
-
-
[isim]
Korkmak işi
-
[isim]
Korkmak işi