İçinde ge olan 5 harfli 67 kelime var. İçerisinde GE bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ge olan kelimeler listesine ya da Sonu ge ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- GEZİŞ
-
-
[isim]
Gezme işi veya biçimi
-
[isim]
Gezme işi veya biçimi
- DİZGE
-
-
[isim]
Bir bütün oluşturacak biçimde birbirine bağlı ögelerin bütünü, manzume, sistem
-
Bir ilkeye veya dünya görüşüne göre düzenlenmiş düşünceler, bilgiler, öğretiler bütünü, manzume, meslek, sistem
- "O dizgenin içinde, geleceği insanın umutlu olmasına bağlı tutan bir kayıt yoktur." (Melih Cevdet Anday)
-
[isim]
Bir bütün oluşturacak biçimde birbirine bağlı ögelerin bütünü, manzume, sistem
- GEYŞA
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Dansçı ve şarkıcı Japon kadını
-
Özel olarak konuk ağırlamak için yetiştirilmiş Japon kadını
-
[isim]
Dansçı ve şarkıcı Japon kadını
- ÜLGER
-
-
[isim]
Kadife, şeftali vb.nin üzerinde bulunan ince tüy
-
[isim]
Kadife, şeftali vb.nin üzerinde bulunan ince tüy
- GEDİZ
- ...
- GELİR
-
-
[isim]
Bir kimseye veya topluluğa belli zamanlarda, belli yerlerden gelen para, varidat
- "Saklanan bir gelir vardı ki aç, çıplak kalmıyorlardı." (Mahmut Yesari)
-
Bir ekonomik birimin belli bir süre içinde kazandırdığı aylık, kira vb. getiri, varidat, irat
-
[isim]
Bir kimseye veya topluluğa belli zamanlarda, belli yerlerden gelen para, varidat
- GEÇEK
-
-
[isim]
Çok geçilen yer, işlek yol
-
Küçük tahta köprü
-
[isim]
Çok geçilen yer, işlek yol
- GEÇİM
-
-
[isim]
Geçinme işi, geçinme araçları, geçinme, maişet
- "Biri elbise askısı yapıyor, diğeri de yapılanları satıyor, böylece geçimlerini doğrultuyorlardı." (Samiha Ayverdi)
-
Anlaşma, uyum
- "Aralarında geçim yok."
-
[isim]
Geçinme işi, geçinme araçları, geçinme, maişet
- GENİŞ
-
-
[sıfat]
Eni çok olan, enli, vâsi
- "Geniş, bomboş bir taşlığın serin, rutubetli küf kokusu duyuldu." (Peyami Safa)
- "Bu vahim skandalı, bu mahdut dışarlık çocuğu niçin bu kadar geniş karşılıyordu?" (Reşat Nuri Güntekin)
-
Alanı büyük olan, makro, dar karşıtı
- "Bu ağaç, bir geniş bostan duvarının dış tarafında idi." (Osman Cemal Kaygılı)
-
Bol (elbise)
-
Kapsamı büyük, dar sınırlar içinde kalmayan, yaygın, makro
- "Geniş anlamlı."
-
Kolay kolay tasalanmayan, hoşgörülü, rahat
- "Besbelli geniş, olabildiğince umursamaz görünmek istiyordu." (Atilla İlhan)
-
Çok
- "Geniş iş alanları sağlandı."
-
[sıfat]
Eni çok olan, enli, vâsi
- GEMRE
-
-
[isim]
Son turfanda yetişen, sert kabuklu, siyah bir çeşit üzüm
-
[isim]
Son turfanda yetişen, sert kabuklu, siyah bir çeşit üzüm
- GÖLGE
-
-
[isim]
Saydam olmayan bir cisim tarafından ışığın engellenmesiyle ışıklı yerde oluşan karanlık
- "Etrafına gölge salmayan, yemiş vermeyen hangi kütük baltadan kurtulur?" (Halide Edip Adıvar)
- "... bu iki yazarın usta hikâyeci vasıflarına gölge düşürmüştür." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "O bir gölge gibi kalkıp gittiği zaman farkında olmadım." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Enişte, delikanlıları gölgede bırakacak kadar çalıştı; hâlâ ayak üstünde." (Sermet Muhtar Alus)
-
Güneş ışınlarından korunacak yer
- "Sakın kesme, gölgesinde yorgun çiftçi dinlensin." (Memduh Şevket Esendal)
- "Gölge etme, başka ihsan istemem." (Diyojen)
-
Ne olduğu anlaşılamayan karaltı, silüet
- "Pencereden dışarıya bir gölge çıktı, arkasından seğirttiler." (Aka Gündüz)
-
Resimde bir şekli cisimlendirmek için, onun ışık almaması gereken yerlerine vurulan az çok koyu renk
-
Röfle
-
Yetkisi olmadığı hâlde etkili olan
- "Gölge başkan. Gölge kabine."
-
Birinin yanından hiç ayrılmayan kimse
-
Koruma, kayırma himaye
- "Onun gölgesi altında yaşıyor."
-
[isim]
Saydam olmayan bir cisim tarafından ışığın engellenmesiyle ışıklı yerde oluşan karanlık
- GELİŞ
-
-
[isim]
Gelme işi veya biçimi
- "Keklik gibi taştan taşa sekerek / Gerdan açıp gelişini sevdiğim." (Ruhsati)
-
[isim]
Gelme işi veya biçimi
- ERGEN
-
-
[sıfat]
Döl verebilecek duruma gelmiş olan, erin, yeni yetme, akil baliğ, baliğ
-
Henüz evlenmemiş, bekâr
-
[sıfat]
Döl verebilecek duruma gelmiş olan, erin, yeni yetme, akil baliğ, baliğ
- ONGEN
-
-
[isim]
On açısı, on kenarı olan çokgen
-
[isim]
On açısı, on kenarı olan çokgen
- BİLGE
-
-
Bilgili, iyi ahlaklı, olgun ve örnek (kimse), hakim
- "Goethe, insanlarla ilgili her şeyi söyleyip tüketmiş bir bilgedir." (Haldun Taner)
-
Bilgili, iyi ahlaklı, olgun ve örnek (kimse), hakim
- ÇERGE
-
-
[isim]
Derme çatma çadır, göçebe çadırı
- "Belki on aile keçelerden, kilimlerden çergelerini meyve ağaçlarının altlarına kurdular." (Ömer Seyfettin)
-
Çingene çadırı
-
Otağ
-
[isim]
Derme çatma çadır, göçebe çadırı
- GETTO
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Avrupa ülkelerinde Yahudilerin gönüllü olarak veya zorlanarak yerleştirildikleri ve her türlü gereksinimini başka yere gitmeden karşılayabildikleri mahalle, Yahudi mahallesi
-
Bir yerleşim bölgesinin, aynı şehirden gelen insanların yerleştiği bölümü
-
[isim]
Avrupa ülkelerinde Yahudilerin gönüllü olarak veya zorlanarak yerleştirildikleri ve her türlü gereksinimini başka yere gitmeden karşılayabildikleri mahalle, Yahudi mahallesi
- GEREÇ
-
-
[isim]
Belirli bir işi yapmak için kullanılması gereken maddeler, malzeme, materyal
- "Bu sarayların bütün gereci Londra'dan taşınmıştır." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Belirli bir işi yapmak için kullanılması gereken maddeler, malzeme, materyal
- GERİŞ
-
-
[isim]
Germe işi
-
Dağların ve tepelerin üst kısmı, sırt
-
[isim]
Germe işi
- ÜÇGEN
-
-
[isim]
Üç tepe noktası, üç açısı, üç kenarı olan geometri biçimi, müselles
- "Tabanı otuz metre kadar tutan bir eşkenar üçgen biçimindedir." (Tarık Buğra)
-
[sıfat]
Bu biçimde olan
-
[isim]
Üç tepe noktası, üç açısı, üç kenarı olan geometri biçimi, müselles