İçinde ge olan 5 harfli 67 kelime var. İçerisinde GE bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ge olan kelimeler listesine ya da Sonu ge ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- GEMRE
-
-
[isim]
Son turfanda yetişen, sert kabuklu, siyah bir çeşit üzüm
-
[isim]
Son turfanda yetişen, sert kabuklu, siyah bir çeşit üzüm
- GERGİ
-
-
[isim]
Perde
-
İp, kayış, tel vb.ni gerginleştirme işinde kullanılan araç
-
[isim]
Perde
- LİGER
- ...
- GEDME
-
-
[isim]
Gedmek işi
-
[isim]
Gedmek işi
- GEOİT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yerkürenin geometrik olmayan gerçek biçimi
-
[isim]
Yerkürenin geometrik olmayan gerçek biçimi
- GELEN
-
-
[sıfat]
Gelme işini yapan (kimse veya nesne)
-
Bir ışık kaynağından çıkıp bir aynanın yüzüne veya saydam bir cismin yüzeyine düşen (ışın)
-
[sıfat]
Gelme işini yapan (kimse veya nesne)
- GÖLGE
-
-
[isim]
Saydam olmayan bir cisim tarafından ışığın engellenmesiyle ışıklı yerde oluşan karanlık
- "Etrafına gölge salmayan, yemiş vermeyen hangi kütük baltadan kurtulur?" (Halide Edip Adıvar)
- "... bu iki yazarın usta hikâyeci vasıflarına gölge düşürmüştür." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "O bir gölge gibi kalkıp gittiği zaman farkında olmadım." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Enişte, delikanlıları gölgede bırakacak kadar çalıştı; hâlâ ayak üstünde." (Sermet Muhtar Alus)
-
Güneş ışınlarından korunacak yer
- "Sakın kesme, gölgesinde yorgun çiftçi dinlensin." (Memduh Şevket Esendal)
- "Gölge etme, başka ihsan istemem." (Diyojen)
-
Ne olduğu anlaşılamayan karaltı, silüet
- "Pencereden dışarıya bir gölge çıktı, arkasından seğirttiler." (Aka Gündüz)
-
Resimde bir şekli cisimlendirmek için, onun ışık almaması gereken yerlerine vurulan az çok koyu renk
-
Röfle
-
Yetkisi olmadığı hâlde etkili olan
- "Gölge başkan. Gölge kabine."
-
Birinin yanından hiç ayrılmayan kimse
-
Koruma, kayırma himaye
- "Onun gölgesi altında yaşıyor."
-
[isim]
Saydam olmayan bir cisim tarafından ışığın engellenmesiyle ışıklı yerde oluşan karanlık
- GEYVE
- ...
- ENGEL
-
-
[isim]
Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep, mâni, mahzur, müşkül, pürüz, mânia, handikap
- "Bürokratik engelleri ortadan kaldıracak bir formül aradık ve bulduk." (Haldun Taner)
- "Yabancı gitmek isteyince ikisi birden engel oldular." (Nezihe Araz)
-
Hemzemin geçitlerde kara yolu güvenliğini sağlamak için kullanılan açılır kapanır düzenek, bariyer
-
Herhangi bir yolu kapamak için konulan nesne, bariyer
-
Kara yollarının kenarlarına yapılan korkuluk, bariyer
-
Engelli koşularda, her yarışçının üzerinden atlaması gereken tahta düzenek, bariyer
-
[isim]
Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep, mâni, mahzur, müşkül, pürüz, mânia, handikap
- GEREN
-
-
[isim]
Kuruyunca çatlayan toprak, verimsiz, tuzlu, killi toprak
-
[isim]
Kuruyunca çatlayan toprak, verimsiz, tuzlu, killi toprak
- ONGEN
-
-
[isim]
On açısı, on kenarı olan çokgen
-
[isim]
On açısı, on kenarı olan çokgen
- ÇERGE
-
-
[isim]
Derme çatma çadır, göçebe çadırı
- "Belki on aile keçelerden, kilimlerden çergelerini meyve ağaçlarının altlarına kurdular." (Ömer Seyfettin)
-
Çingene çadırı
-
Otağ
-
[isim]
Derme çatma çadır, göçebe çadırı
- DİZGE
-
-
[isim]
Bir bütün oluşturacak biçimde birbirine bağlı ögelerin bütünü, manzume, sistem
-
Bir ilkeye veya dünya görüşüne göre düzenlenmiş düşünceler, bilgiler, öğretiler bütünü, manzume, meslek, sistem
- "O dizgenin içinde, geleceği insanın umutlu olmasına bağlı tutan bir kayıt yoktur." (Melih Cevdet Anday)
-
[isim]
Bir bütün oluşturacak biçimde birbirine bağlı ögelerin bütünü, manzume, sistem
- BELGE
-
-
[isim]
Bir gerçeğe tanıklık eden yazı, fotoğraf, resim, film vb. vesika, doküman
- "Mahkemenin elinde bu iddiaları yalanlayacak bir belge yoktu." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Bir gerçeğe tanıklık eden yazı, fotoğraf, resim, film vb. vesika, doküman
- DÖGER
- ...
- GELİN
-
-
[isim]
Evlenmek için hazırlanmış, süslenmiş kız veya yeni evlenmiş kadın
- "Bin türlü dedikodu içinde ben oraya gelin gittim." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Bu küçük armağanın anlamı, günü gelince kendisi gibi telli duvaklı gelin olması için uğur getirmesi dileğiydi gelinin." (Necati Cumalı)
-
Aileye evlenme yoluyla girmiş olan kadın
-
[isim]
Evlenmek için hazırlanmış, süslenmiş kız veya yeni evlenmiş kadın
- GEREK
-
-
[sıfat]
Bir şeyin yapılabilmesi veya olabilmesi ona bağlı olan, lazım
- "Mecnunlara Leyla gerek, bana seni gerek seni." (Yunus Emre)
- "Gereği gibi davranmak."
- "Meclis ... gerek gördüğü takdirde ilgilinin Yüce Divana sevkine karar verir." (Anayasa)
- "Bunların bir bildikleri olsa gerek." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
İcap
- "... millî güvenlik gereklerinin ihlal edilmesi ... hâlinde belirli bir toplantı ve gösteri yürüyüşünü yasaklayabilir." (Anayasa)
-
[sıfat]
Bir şeyin yapılabilmesi veya olabilmesi ona bağlı olan, lazım
- GENEL
-
-
[sıfat]
Bir şeye veya bir kimseye özgü olmayıp onun bütün benzerlerini içine alan, umumi
- "Genel seçim. Genel tarih."
-
Ayrıntıları göz önüne alınmayarak bütünü bakımından ele alınan
- "Genel bir sıralama yapmak gerekirse denebilir ki dünyada en iyisi mutlu, dengeli bir evliliktir." (Haldun Taner)
-
Yetkisi ve sorumluluğu çok olan
- "Genel başkan. Genel müdür."
-
Herkesin yararlanabileceği (yer, nesne)
- "Genel kitaplık."
-
Bir genelleme sonucunda elde edilen
- "Genel düşünce."
-
[sıfat]
Bir şeye veya bir kimseye özgü olmayıp onun bütün benzerlerini içine alan, umumi
- ÖRGEN
-
-
[isim]
Organ, uzuv
-
[isim]
Organ, uzuv
- GEÇİŞ
-
-
[isim]
Geçme işi veya biçimi
- "Bekleme sabırsızlığını çoktan kaybetmiş olduğum için vaktin geçişini pek fark etmiyordum." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Herhangi bir durumdaki değişme, intikal
- "Geçiş dönemi."
-
Resimde iki ayrı rengi birbirine bağlayan ara ton
-
Ses organlarının bir durumdan ötekine geçmesi
-
Bir parça süresince bir tondan başka bir tona atlama
-
[isim]
Geçme işi veya biçimi