İçinde aş olan 4 harfli 27 kelime var. İçerisinde AŞ bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında aş olan kelimeler listesine ya da Sonu aş ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KAŞE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Toz ilaçların içine konulduğu, yutulmaya uygun, güllaçtan küçük kap
- "Cebinden bir hap kutusu çıkarıp iki kaşeyi bir arada yuttu." (Haldun Taner)
-
[isim]
Toz ilaçların içine konulduğu, yutulmaya uygun, güllaçtan küçük kap
- AŞIT
-
-
[isim]
Siper, kuytu yer
-
Aşılacak yer
-
Dağ geçidi
-
[isim]
Siper, kuytu yer
- ATAŞ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Tutturgaç
-
[isim]
Tutturgaç
- LAŞE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Leş
-
[isim]
Leş
- HAŞA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[ünlem]
Bir durum veya davranışın kesinlikle kabul edilmediğini anlatan bir söz
- "Siz böyle söylemişsiniz. Haşa! ben öyle söylemedim."
- "Haşa huzurdan, o hayvan gibi davrandı."
-
Dine aykırı görülen bir ihtimalden söz edilirken kullanılan bir söz
-
[ünlem]
Bir durum veya davranışın kesinlikle kabul edilmediğini anlatan bir söz
- AŞÇI
-
-
[isim]
Yemek pişirmeyi meslek edinen kimse
-
Yemek pişirip satan kimse
-
Yemek yenilen dükkân, aşevi, lokanta
-
[isim]
Yemek pişirmeyi meslek edinen kimse
- AYAŞ
- ...
- AŞMA
-
-
[isim]
Aşmak işi
-
[isim]
Aşmak işi
- AŞOZ
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Ahşap gemilerin omurgalarının uzunluğunca ve iki yanında borda kaplamalarının en dar yüzünü yerleştirmek için açılan keskin, sivri köşeli yuva
-
[isim]
Ahşap gemilerin omurgalarının uzunluğunca ve iki yanında borda kaplamalarının en dar yüzünü yerleştirmek için açılan keskin, sivri köşeli yuva
- AŞİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir dinî tören sırasında veya cemaatle namaz kılınıp dua edildikten sonra okunan Kur'an ayetleri
-
[isim]
Bir dinî tören sırasında veya cemaatle namaz kılınıp dua edildikten sonra okunan Kur'an ayetleri
- PAŞA
-
-
[isim]
Osmanlı İmparatorluğu zamanında yüksek sivil memurlara ve albaydan üstün rütbede bulunan askerlere verilen unvan
- "Talat Paşa. Ziya Paşa."
-
Cumhuriyet döneminde general
-
[sıfat]
Uslu, ağırbaşlı
- "O ne paşa çocuk."
-
[isim]
Osmanlı İmparatorluğu zamanında yüksek sivil memurlara ve albaydan üstün rütbede bulunan askerlere verilen unvan
- RAŞİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Rüşvet veren kimse
- "Rüşvet yiyene mürteşi, rüşvet verene de raşi denir." (Burhan Felek)
-
[isim]
Rüşvet veren kimse
- YAŞA
-
-
[ünlem]
Hoşnutluk, sevinç vb. duyguları anlatmak için söylenen bir söz, yaşasın
- "Ey vatan, ey mübarek vatan, bin yaşa!" (Tevfik Fikret)
-
[ünlem]
Hoşnutluk, sevinç vb. duyguları anlatmak için söylenen bir söz, yaşasın
- NAŞİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Ötürü
- "Hastalığından naşi gelemedi."
-
[zarf]
Ötürü
- AŞIK
-
-
[isim]
Aşık kemiği
- "Yonca, bu iki erkek çocuktan ayrı bir yaratık olduğunu, onlarla aşık atamayacağını bilir ..." (Oktay Rifat)
-
Aşırma
-
[isim]
Aşık kemiği
- APAŞ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Hayta
- "Paris'te bir tramvayın apaşlar tarafından durdurulup soyulması." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Hayta
- MAŞA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Ateş veya kızgın bir şey tutmaya, korları karıştırmaya yarayan iki kollu metal araç
- "Kahveci ocaktan maşayı kapmış, o da fırlamıştı dışarı." (Çetin Altan)
-
Çok küçük şeyleri tutmaya yarayan küçük, kollu araç
- "Saatçi maşası."
-
Saçları kıvırmak, düzeltmek için elektrik veya ateşle ısıtılan maşa biçiminde alet
- "Maşa ile kıvrılmış gibi dalgalı saçları vardı." (Peyami Safa)
-
Başkasının isteklerine, amaçlarına alet olan kimse
-
Bisiklet çatısının ön ve arkasındaki çatal biçiminde, tekerleklerin takıldığı parça
-
[isim]
Ateş veya kızgın bir şey tutmaya, korları karıştırmaya yarayan iki kollu metal araç
- ŞAŞI
-
-
[sıfat]
Birbirine paralel görme ekseni olmayan (göz veya kimse)
- "Üstelik de şaşı olan bu çocuğu ne diye tutup göndermişlerdi?" (Ercüment Ekrem Talu)
-
[zarf]
Gözlerini çarpıtarak
- "Şaşı bakmak."
-
[sıfat]
Birbirine paralel görme ekseni olmayan (göz veya kimse)
- FLAŞ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Fotoğraf çekiminde ışık yeterli olmadığında bir görüntüyü net almak için kullanılan çok kısa süreli ve güçlü parıltı
-
Fotoğraf çekiminde güçlü parıltıya gereksinim duyulduğunda kullanılan lamba
-
[sıfat]
İletişimde üstünlüğü, önceliği olan, önemli (haber)
-
[sıfat]
Gösterişe, ilgiye düşkün
-
[sıfat]
Ünlü, gözde
- "O günlerin şimdi çoğu unutulmuş flaş imzaları arasında bile ilgiyi hemen çeken iki şair." (Tomris Uyar)
-
[isim]
Fotoğraf çekiminde ışık yeterli olmadığında bir görüntüyü net almak için kullanılan çok kısa süreli ve güçlü parıltı
- NAAŞ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ölen insanın vücudu, ceset
- "Annemin naaşı teneşir üzerinde beyaz bir kefenle örtülüydü." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Ölen insanın vücudu, ceset