İçinde akma olan 6 harfli 6 kelime var. İçerisinde AKMA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında akma olan kelimeler listesine ya da Sonu akma ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A A K M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
4 Harfli Kelimeler
AKMA, KAMA
3 Harfli Kelimeler
AKA, AMA, KAM
2 Harfli Kelimeler
AK, AM, MA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- TAKMAK
-
-
[-i]
Bir şeyi başka bir yere uygun bir biçimde tutturmak, iliştirmek, geçirmek
- "Gözlüğünü takıp masaya eğildi." (Refik Halit Karay)
- "Kız, kalk giyin, tak takıştır, diyor." (Halide Edip Adıvar)
-
[-e]
Düğün vb. törenlerde takı armağan etmek
- "Geline pırlanta yüzük takmışlar."
-
[-i]
Ad, lakap koymak
- "Ona bu adı kim takmıştır, ne zaman takmıştır, bilemiyor." (Haldun Taner)
-
[nsz]
Kuşanmak
- "Kılıç takmak."
-
Kendisiyle birlikte götürmek, yanına almak veya arkasından izletmek
- "Arabaya hafiye kıyafetinde polis memurları da takıyorlar." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[-e]
Biriyle olumsuz olarak uğraşmak
-
Borç bırakmak
- "Bu eve asilzadelerin biri girip öteki giderdi. Giden kirayı takar, gelen ortalığı kasıp kavururdu." (Peyami Safa)
-
Önemsemek, önem vermek, tınmak
- "Dün koskoca bir mebus kızıyken, bir zamanların şalvarlı Nuriye'sini takar mıyım?" (Adalet Ağaoğlu)
-
[-den]
Sınavını başaramamak
-
[-i]
Bir şeyi başka bir yere uygun bir biçimde tutturmak, iliştirmek, geçirmek
- BAKMAK
-
-
Bakışı bir şey üzerine çevirmek
- "Zamanla nasıl değişiyor insan / Hangi resmime baksam ben değilim." (Cahit Sıtkı Tarancı)
- "Bak, bu söylediğin doğru!"
- "Bak bak, neler olmuş da haberimiz yok!"
- "Kim olduğumu anlasın bakalım!" (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Aramak
- "Bak şu işe!"
- "Akşam oluyor, baksana hava karardı."
-
Bir şeyin yüzü bir yöne doğru olmak
- "Limana bakan penceresinden deniz görünürdü." (Orhan Veli Kanık)
- "Adamın aklına bak! Lafa bak! Kılığa bak!"
-
Bir şeyin gelişmesi veya iyi bir durumda kalması için emek vermek
-
Beslemek, geçindirmek
- "Üç çocuklu bir aileye bakıyor."
-
Bir iş birinden beklenmek
- "Evin bütün işleri bana bakıyor."
-
Hastayı muayene etmek
-
Tedavi etmek için ilgilenmek
-
Yoklamak, incelemek, denemek
- "Git bak bakalım, evdeler mi? Şu hesaba sen de bak. Yemeğin tadına bakar mısınız?"
-
Bir işi yapmak, bir işi yapmakla görevli olmak
- "Pasaport işine polis bakar."
-
[nsz]
İlgilenmek
- "Baktılar, ettiler, ilaç, tedavi, faydası olmadı." (Erhan Bener)
-
Uğraşmak, meşgul olmak
- "Çocuğum, sen derslerine bak."
-
Yapılabilmesi bir şeye bağlı bulunmak
- "Bu iş beş bin liraya bakar."
-
Gözetmek, korumak
-
Renklerde benzemek, andırmak
- "Bu kumaşın rengi yeşile bakıyor."
-
Önem vermek, önem vererek üzerinde durmak
- "Aşka kutsal gözle bakanları üzmekten korkarım." (Refik Halit Karay)
-
[nsz]
Anlamak, farkına varmak
- "Bazı akşamlar bakarım Halil savuşur, nereye gittiğini de kimseye söylemez." (Memduh Şevket Esendal)
-
Başka bir şeyle ilgilenmeyip elindeki veya önündeki işle uğraşır olmak
- "Yemeğini yemene bak! Vaktini boş geçirmemeye bak!"
-
[nsz]
Bebeğin veya çocuğun eğitim ve bakımıyla ilgilenmek
- "Kadınlar, iş dönüşü çocuk bakıyor, yemek hazırlıyorlardı, o yorgunlukla." (Necati Cumalı)
-
Bakışı bir şey üzerine çevirmek
- YAKMAÇ
-
-
[isim]
Sıvı yakıtı kolayca yanabilecek taneciklere ayırarak püskürten araç, brülör
-
[isim]
Sıvı yakıtı kolayca yanabilecek taneciklere ayırarak püskürten araç, brülör
- KAKMAK
-
-
[-i]
İtmek, vurmak
-
[nsz]
Kakma yapmak
-
Vurarak dar bir yere sokmak
-
[-i]
İtmek, vurmak
- ÇAKMAK
-
-
[isim]
Taşa vurulup kıvılcım çıkarılan çelik parçası
- "Nasıl oldu bilmem, eğilip yakarken çakaralmaz çakmak kıvılcım çıkardı." (Burhan Felek)
-
Çelik, taş, cam, plastik vb. maddeden yapılmış gaz veya benzinle dolu tutuşturma aleti
-
Tabanca veya tüfeklerde bulunan tetik düzeni
-
[isim]
Taşa vurulup kıvılcım çıkarılan çelik parçası
- YAKMAK
-
-
[-i]
Yanmasını sağlamak veya yanmasına yol açmak, tutuşturmak
- "Kendi sigarası için yaktığı kibriti bana uzattı." (Falih Rıfkı Atay)
-
Ateşle yok etmek
- "Çöpleri yakmak."
-
Işık vermesini sağlamak
- "Mavi ışıklı ispirto lambalarını yakarlar." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Isı etkisiyle bozmak
- "Eteği ütülerken yaktı."
-
Keskin, sert ve ısırıcı bir duyum vermek
- "Biber ağzı yakar."
-
Yanıyormuş gibi bir etki yapmak
- "Hekime daima şarabın midelerini yaktığından bahsederler." (Falih Rıfkı Atay)
-
Kurutmak, zarar vermek
- "Fırtına ekinleri yakmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[nsz]
Çok sıcak olmak
- "Bugün güneş yakıyor."
-
Karartmak
- "Güneşte vücudunu yaktı."
-
Çok üşütmek
- "Soğuk rüzgâr insanın yüzünü yakıyor."
-
Acıtmak
- "Canını yakmak."
-
Silahla vurmak
-
Yıkıma, zarara yol açmak, büyük bir zarara uğratmak, mahvetmek
- "Gözü mavi, boyu kısa, kendi muhacir olmasın. Ne olursa olsun makbulüm. Aman bu üçüne dikkat et. Beni yakma." (Ömer Seyfettin)
-
Güçlü sevgi uyandırmak
-
[-i]
Yanmasını sağlamak veya yanmasına yol açmak, tutuşturmak