İçinde ak olan 6 harfli 464 kelime var. İçerisinde AK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ak olan kelimeler listesine ya da Sonu ak ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- MİHRAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Odak
-
[isim]
Odak
- TRAKİT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yanardağ kayalıkları arasında bulunan bir feldspat türü
-
[isim]
Yanardağ kayalıkları arasında bulunan bir feldspat türü
- ÖSTAKİ
-
-
[isim]
Östaki borusu
-
[isim]
Östaki borusu
- PLAKET
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Onurluk
-
Metal, ağaç, cam vb.nden türlü biçimlerde yapılan, duvara veya herhangi bir yere çakılan küçük, alçak kabartma levha
-
[isim]
Onurluk
- VARAKA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Varak
- "Vazife esnasında hakaret diye zabıt varakası tutabilirdi." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Varak
- APIŞAK
-
-
[sıfat]
Bacaklarını açarak yürüyen, ayrık bacaklı
-
[sıfat]
Bacaklarını açarak yürüyen, ayrık bacaklı
- KAYRAK
-
-
[isim]
Ekime elverişli olmayan, taşlı, kumlu toprak
-
Yassı, düz taş
-
Bileği taşı
-
Kayağan taş
-
[isim]
Ekime elverişli olmayan, taşlı, kumlu toprak
- PAKLIK
-
-
[isim]
Temizlik
-
[isim]
Temizlik
- DOLMAK
-
-
[nsz]
Dolu duruma gelmek
- "Dışarıda bulutsuz bir temmuz göğü, öğle güneşinin yakıcı aydınlığıyla dolup taşıyordu." (Necati Cumalı)
-
Bitkiler olgunlaşmak, erginleşmek
- "Gök ekini biçer gibi!.. Başaklar daha dolmadan." (Tarık Buğra)
- "Millî takımın karşılaşmalarında stadyumlar dolup taşıyor."
-
Bir yere iyice yayılmak, kaplamak
- "Oda sigara dumanı dolmuştu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bir yerde pek çok eşya veya kimse toplanmak, kalabalık duruma gelmek
- "Kıştan kurtulur kurtulmaz deniz kenarları insanla, sandalla dolar." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Süre, hesap tamamlanmak
- "Süresi doldu, emekliye ayrıldı."
-
Sabrı tükenip öfkesi taşacak duruma gelmek
-
[nsz]
Dolu duruma gelmek
- KONTAK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Karşıt elektrik taşıyan iki maddenin birbirine dokunması, temas
-
Motorlu araçları çalıştırmaya yarayan düzenek
-
Bağlantı, ilgi
-
[sıfat]
Ruh sağlığı yerinde olmayan, dengesiz
-
[isim]
Karşıt elektrik taşıyan iki maddenin birbirine dokunması, temas
- PLAKÇI
-
-
[isim]
Plak hazırlayan, yapan veya satan kimse
-
[isim]
Plak hazırlayan, yapan veya satan kimse
- ŞAKRAK
-
-
[sıfat]
Şen, neşeli (ses)
- "Şakrak bir kahkaha."
-
[zarf]
Şen, neşeli, hayat dolu bir biçimde
- "Yeni çıkan ayın ışığında şakrak ve kıvrak oynuyordu." (Halide Edip Adıvar)
-
[sıfat]
Şen, neşeli (ses)
- SLOVAK
- ...
- BOŞNAK
- ...
- TAKYİT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bağlı kılma, kısıtlama, kayıtlama
-
[isim]
Bağlı kılma, kısıtlama, kayıtlama
- ÇAKILI
-
-
[sıfat]
Çivi, kazık vb. bir şeyle tutturulmuş
- "Duvara çakılı büyük rakkaslı saati tamire götüren hademe, Reşat'ın omzuna adamakıllı bindirmiş." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Çakılmış, bir şeye bağlı
- "Genç kadın forsaların çakılı bulunduğu oturak dairesini görmeyi merak ediyordu." (Feridun Fazıl Tülbentçi)
- "O günkü sözleri çakılı kaldı bende." (Necati Cumalı)
-
Yeri değişmez, sabit
- "Çakılı top."
-
[sıfat]
Çivi, kazık vb. bir şeyle tutturulmuş
- PİLAKİ
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
İçine soğan, sarımsak, maydanoz, havuç vb. katılarak zeytinyağıyla pişirilen ve soğuk olarak yenen yemek
- "Fasulye pilakisi. Balık pilakisi."
-
[sıfat]
Aptal, ahmak
-
[isim]
İçine soğan, sarımsak, maydanoz, havuç vb. katılarak zeytinyağıyla pişirilen ve soğuk olarak yenen yemek
- KUÇMAK
- ...
- KANMAK
-
-
[-e]
Söylenilen sözün, anlatılan konunun doğruluğuna inanmak
-
Tatlı sözlere aldanmak
-
Bir gereksinimini, bir isteğini yeteri kadar karşılamış olmak, doymak
- "Siz bile bu şekil, renk, koku zenginliğine kanmış ve yorulmuş ruhunuzla..." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Yetinmek, iktifa etmek
- "Odalarının keçeleri üstüne serilmiş seccadelerde bazen namaz kılmakla kanmayarak çoraplarını çıkarır." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
-
[-e]
Söylenilen sözün, anlatılan konunun doğruluğuna inanmak
- YAZMAK
-
-
[-i]
Söz ve düşünceyi özel işaret veya harflerle anlatmak
- "Büyük bir heyecan, bir haz içinde şu satırları yazıyorum." (Ömer Seyfettin)
-
Yazı ile anlatmak, yazıya dökmek
- "Adresini bilmiyorum ki yazayım."
-
[-de]
Yazar olarak görev yapmak
-
[nsz]
Yazı ile bildirmek, haber vermek
- "Mağlubiyet Almanya'yı karıştırmış, gazeteler yazıyor." (Atilla İlhan)
-
Bir bilim veya edebiyat eseri oluşturmak
-
Sayaç vb. sayılarla niceliği belirtmek
-
Kaydetmek
- "Çocuğu okula yazdılar."
-
Bir göreve almak
- "O delikanlıyı polis yazmışlar."
-
[nsz]
İnsanın geleceğini belirlemek
- "Yazan böyle yazmış."
-
Gelinin yüzünü süslemek
- "Kalem alıp kaşın gözün yazmalı." (Halk türküsü)
-
[-i]
Söz ve düşünceyi özel işaret veya harflerle anlatmak