Sonunda aş olan 3 harfli 6 kelime var. AŞ ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde aş olan kelimeler listesine ya da başında aş olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- YAŞ
-
-
[isim]
Doğuştan beri geçen ve yıl birimi ile ölçülen zaman, sin (II)
- "Yaş otuz beş, yolun yarısı eder." (Cahit Sıtkı Tarancı)
- "Yaş ilerliyor. Artık geçti bizden / Kişi ev bark edinmeli vakitten." (Cahit Sıtkı Tarancı)
- "Çocuk daha yaşında değil."
- "Hâkimler ve savcılar altmış beş yaşını bitirinceye kadar hizmet görürler." (Anayasa)
-
Hayatın çeşitli evrelerinden her biri, çağ
- "Genç yaşında. Kızımızı yetiştirdik bu yaşa getirdik." (Mahmut Yesari)
-
Bir kurum, bir kuruluş, düzen vb.nin kurulduğundan bu yana geçen zaman
- "Yetmiş beş yaşına basan Türkiye Cumhuriyeti."
-
Bir gök cisminin oluşmaya başladığı günden bugüne kadar geçirdiği zaman süresi
-
[isim]
Doğuştan beri geçen ve yıl birimi ile ölçülen zaman, sin (II)
- FAŞ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Açığa vurulma, ortaya dökülme
- "Bu telaffuz, onun dadılı, matmazelli geçmiş çocukluğunun izlerini de faş ederdi." (Haldun Taner)
- "Sırrının faş olduğu gün ona ölümden başka çıkar yol kalmazdı." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Açığa vurulma, ortaya dökülme
- KAŞ
-
-
[isim]
Gözlerin üzerinde kemerli birer çizgi oluşturan kısa kıllar
- "Aşçıbaşı, kırçıl kaşlarını biraz daha çatıp karşıma çömeliyor." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Dönüp ardına baktı, bakmasıyla kaşlarını çatması bir oldu, yüzü kararıverdi." (Burhan Günel)
- "El yanında yıkar gider kaşını / Tenhalarda gülüşünü sevdiğim." (Ruhsati)
- "Kaşla göz arasında eline bir mikrofon verdiklerinden adamın sesi herkesi bastırır oldu." (Haldun Taner)
-
Kemerli ve çıkıntılı şey veya yer
- "Altın yüzük yaptırdım, kaşı sensin sevdiğim" (Halk türküsü)
-
Sarp kayalık, uçurum
-
Eyerin ön ve arkasındaki çıkıntılı bölüm
-
Duvar, bağ ve bahçelerde toprak yığarak yapılan sınır, set
-
[isim]
Gözlerin üzerinde kemerli birer çizgi oluşturan kısa kıllar
- BAŞ
-
-
[isim]
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
- "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." (Necati Cumalı)
- "Benim hilem hurdam yoktur, canı isteyen baktırmasın, zaten bu sanattan memnun değilim. Lakin baş alamıyorum ki." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Ara sıra işten baş aldıkça Semiha'yı özlüyordum." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Bu fiyata verirsem baş bulmaz."
-
Bir topluluğu yöneten kimse
- "Cumhurbaşkanı devletin başıdır." (Anayasa)
- "Uzun boyu, kumral saçları, sevimli çehresiyle birçok kadınlara sokakta baş çevirtiyordu." (Hüseyin Cahit Yalçın)
- "Gittikçe yükselen başı Allah'a kalkıyor / Asrın baş eğdi sandığı at şaha kalkıyor." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
- "Hep baş olmaya bakarız ve olduktan sonra nasihat veririz." (Burhan Felek)
-
Başlangıç
- "Hafta başı. Ay başı. Yılbaşı. Satır başı."
- "En sonunda rüzgârların istikametine baş verdi." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Gidip iskelenin başına dikiliyor gelen yolcuyu buyur etmek için." (Zeyyat Selimoğlu)
- "O gün Bakırköy'den gelirken yolda benim başıma gelenleri sana bir anlatsam..." (Osman Cemal Kaygılı)
-
Temel, esas
- "Gücün, erdemliğin, bilimin, her şeyin başı paradır, para." (Halide Edip Adıvar)
- "Tekrar masanın başına geçerek tavla oynamaya başladık." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Arazide en yüksek nokta
- "Dağın başı. Tepenin başı."
-
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu
- "Toplu iğne başı."
- "Avucumuzun içinde sakladığımız sigaraların yanmış ucu ile fitillerin başını yaktık." (Falih Rıfkı Atay)
-
Bir şeyin uçlarından biri
- "Bu müjde verilince acele yerinden kalktı, merdiven başına yürüdü." (Refik Halit Karay)
-
Kasaplık hayvanlarda ve bazı yiyeceklerde adet
- "Yirmi baş koyun. On baş sığır. Üç baş soğan."
-
Para değiştirirken verilen veya alınan üstelik, sarrafiye
-
Bir şeyin yakını veya çevresi
- "Mangal başı. Havuz başı."
-
"Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamlarında birleşik kelimeler yapan bir söz
- "Başbakan, başçavuş, başhekim, başkent, başöğretmen, başpehlivan, başrol, başsavcı."
-
Güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş derecenin en yükseği
- "Başa güreşmek."
-
Deniz teknelerinde ön taraf
-
[isim]
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
- MAŞ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Bir çeşit börülce (Phaseolus aureus)
-
[isim]
Bir çeşit börülce (Phaseolus aureus)
- TAŞ
-
-
[isim]
Kimyasal veya fiziksel durumu değişiklikler gösteren, rengini içindeki maden, tuz ve oksitlerden alan sert ve katı madde
- "Kireç taşı. Oltu taşı."
- "İkide birde bana bunun için taş atıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Taş atıp kolunuz yorulmadan üstüne konduğunuz paranın nasıl kazanıldığını bir yazarsak görürsünüz." (Halide Edip Adıvar)
- "Bunlardan en iyisini taş çatlasa konakta iki aydan fazla tutamazdı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Bu maddeden yapılmış, bu maddeden oluşmuş
- "Hayvan sanki taş kesilmiş ve kulaklarını dimdik dikmişti." (Osman Cemal Kaygılı)
-
Bazı yerlerde ve işlerde kullanılmak için bu maddeden özel olarak hazırlanmış malzeme
- "Ben olduğum yerde taş gibi donup kaldım." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Yapı işlerinde kullanılmak için bu maddeden hazırlanmış malzeme
- "Tophane yukarılarında taştan bir binada oturuyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Mücevherlerde kullanılan yüksek değerli cevher
- "Bu küpenin taşları o kadar temiz değil."
-
Dama, domino vb. oyunlarda kullanılan metal, kemik, plastik veya tahta parçalardan her biri
-
Bazı organların içinde, özellikle idrar kesesi vb.nde oluşan, türlü biçim ve hacimdeki katı madde
-
Bazı kütlelerden kopan veya koparılan parça
-
Üstü kapalı bir biçimde söylenen iğneleyici söz, tariz
-
[isim]
Kimyasal veya fiziksel durumu değişiklikler gösteren, rengini içindeki maden, tuz ve oksitlerden alan sert ve katı madde