Sonunda u olan 4 harfli 88 kelime var. U harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde u harfi olan kelimeler listesine ya da başında u harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BORU
-
-
[isim]
Bir yerden başka bir yere sıvı, gaz vb. aktarmaya yarayan, içi boş, uçları açık, uzun ve dar silindir
- "Soba borusu kazanın içinden geçerdi." (Necati Cumalı)
- "Ellerini burunlarına boru çalar gibi götürerek kümeler arasında geçit resmi yapıyorlardı." (Ömer Seyfettin)
- "Gençlik bu, boru değil." (Atilla İlhan)
- "Ben evin içinde zaten borusu tutulanlardan bahsedildiğine pek çok defalar müsadif olmuştum." (Halit Ziya Uşaklıgil)
-
Borazan
- "Ankara'da ilk sabah boru sesinden uyandım." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
[isim]
Bir yerden başka bir yere sıvı, gaz vb. aktarmaya yarayan, içi boş, uçları açık, uzun ve dar silindir
- DOKU
-
-
[isim]
Bir vücudun veya bir organın yapı ögelerinden birini oluşturan hücreler bütünü, nesiç
-
Bir bütünün yapısı ve özelliği
-
[isim]
Bir vücudun veya bir organın yapı ögelerinden birini oluşturan hücreler bütünü, nesiç
- ŞÜYU
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Herkesçe duyulma, yayılma
-
[isim]
Herkesçe duyulma, yayılma
- SULU
-
-
[sıfat]
Suyu olan, içinde su bulunan, koyu karşıtı
- "Eczanede acaba nane suyu yahut zararsız bir sulu ilaç var mıdır?" (Reşat Nuri Güntekin)
-
Suyu çok olan
- "Onun getirdiği kızarmış eti, şarabı, iri ve sulu elmaları acele yuttu." (Ömer Seyfettin)
-
İçine su katılmış, sulandırılmış olan
- "Sulu süt."
-
Yersiz şakalar yapan, söz ve davranışları ile çevresini tedirgin eden veya gereksiz iltifatlarda bulunan (kimse)
- "Ben diyor, akşamdan beri onu kolluyorum. Bilirim sarhoşluğu suludur." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Suyu olan, içinde su bulunan, koyu karşıtı
- UYDU
-
-
[isim]
Bir gezegenin çekiminde bulunarak onun çevresinde dolanan daha küçük gezegen, peyk
- "Ay, yerin uydusudur."
-
Türlü amaçlarla yerden fırlatılan ve genellikle kapalı bir yörünge çizerek yer çevresinde dolanan araç
-
[sıfat]
İşlerini ve davranışlarını daha güçlü birinin isteğine uyduran (devlet, kurum, kişi)
-
[isim]
Bir gezegenin çekiminde bulunarak onun çevresinde dolanan daha küçük gezegen, peyk
- SUCU
-
-
[isim]
Su satan veya evlere su taşıyan kimse, saka
-
[isim]
Su satan veya evlere su taşıyan kimse, saka
- VURU
-
-
[isim]
Kalbin, gevşeyip kasılmasından ileri gelen kımıldanışı, vuruş
-
[isim]
Kalbin, gevşeyip kasılmasından ileri gelen kımıldanışı, vuruş
- EBRU
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Kâğıt süslemeciliğinde kitre, kola vb. yapıştırıcılarla yoğunlaştırılmış su üzerine, neft yağı ile sulandırılmış yağlı boya damlatılarak yapılan ve kâğıda geçirilen süs
-
[isim]
Kâğıt süslemeciliğinde kitre, kola vb. yapıştırıcılarla yoğunlaştırılmış su üzerine, neft yağı ile sulandırılmış yağlı boya damlatılarak yapılan ve kâğıda geçirilen süs
- UĞRU
-
-
[isim]
Hırsız
- "Şehrin en korkunç uğruları, katilleri buradan dışarı çıkamaz." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Hırsız
- OLTU
- ...
- OTSU
-
-
[sıfat]
Ot gibi olan, gövdesi odunlaşmayan, kısa ömürlü (bitki), otsul
-
[sıfat]
Ot gibi olan, gövdesi odunlaşmayan, kısa ömürlü (bitki), otsul
- KONU
-
-
[isim]
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu
- "Öğretmenimizin verdiği konuları manzum yazardım." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Üzerinde konuşulan şey, bahis
- "Daha fazla tafsilata girmeyi bugün zararlı gördüğüm için bu konuda susacağım." (Burhan Felek)
-
[isim]
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu
- GURU
-
-
[isim]
Brahmacı eğitimde, yüksek kasttan gençleri ve öğrencileri yetiştiren, manevi gücünün en yüksek noktada olduğuna inanılan kimse
-
Herhangi bir sanat dalında veya işte en üst derecede değerlendirilen usta, pir
-
[isim]
Brahmacı eğitimde, yüksek kasttan gençleri ve öğrencileri yetiştiren, manevi gücünün en yüksek noktada olduğuna inanılan kimse
- KOÇU
-
Kelime Kökeni : Macarca
-
[isim]
Süslü bir çeşit gezme arabası
-
Direkler üzerine, yüksekte kurulmuş zahire ambarı
-
[isim]
Süslü bir çeşit gezme arabası
- ÇOĞU
-
-
[zamir]
Bir şeyin büyük bölümü
- "Biz o zaman okuduğumuz mısraların çoğunu ezber bilirdik." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "İkinci defa düğünümüzden bahsettim: -Biraz daha sabret Sara dedi. Çoğu gitti azı kaldı." (Aka Gündüz)
-
Çok kimse
- "Arkadaşlarımın çoğu gibi mektebe lalalarla, uşaklarla gitmedim." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
-
[zamir]
Bir şeyin büyük bölümü
- EKRU
- ...
- TOFU
-
Kelime Kökeni : Japonca
-
[isim]
Soya eti
-
[isim]
Soya eti
- AVLU
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Bir yapının veya yapı grubunun ortasında kalan üstü açık, duvarla çevrili alan, hayat (II)
- "O dar, o şekilsiz avluya bir masa, iki sandalye koydu." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Bir yapının veya yapı grubunun ortasında kalan üstü açık, duvarla çevrili alan, hayat (II)
- KURU
-
-
[sıfat]
Suyu, nemi olmayan, yaş ve nemli karşıtı
- "Yanakları kuruydu fakat gözleri tamamıyla siyah yaştı." (Halide Edip Adıvar)
-
Yağış almayan veya üzerinde bitki olmayan
- "Kuru çöl. Kuru tepeler."
-
Daha sonra kullanılmak için kurutulmuş, taze ve yeşil karşıtı
- "Evlerin önlerine kuru meşe dallarıyla örtülü çardaklar yapmışlar." (Refik Halit Karay)
-
Canlılığını yitirmiş (bitki)
- "Çiçek açmaz kuru bir ağaç, ötmeyi unutmuş bir kuş mu oldum?" (Halide Edip Adıvar)
-
Zayıf, çelimsiz, arık, sıska, kaknem
- "Kara, kuru, kibirli, kazık gibi bir kadın!" (Halide Edip Adıvar)
-
Salgısı olmayan
- "Kuru öksürük. Kuru egzama."
-
Döşenmemiş, çıplak
- "Kuru tahtaya oturma!"
-
Katıksız, yanında başka şey olmayan (yiyecek)
- "Kuru çayla karın doyar mı?"
-
Etkisi ve sonucu olmayan
- "Şahsına topluluğun isteğini emanet edenler boş bir riya, kuru bir şeref olsun diye laf etmediler." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
Heyecanı, tadı olmayan, tekdüze
- "Kuru, zevksiz bir hayat."
-
Akıcı olmayan, duygudan yoksun
- "Kuru bir anlatım."
-
[isim]
Kuru fasulye
-
[sıfat]
Suyu, nemi olmayan, yaş ve nemli karşıtı
- BUĞU
-
-
[isim]
Su buharı
- "İçimde buz gibi bir buğu, gittikçe yayılarak beni ürperte ürperte öldürmeye çalışıyor." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Soğuk bir cisim üzerinde ince bir tabaka durumunda yoğunlaşmış sıvı
- "Biz bile kendimizi en sadık bir aynada görmek istesek nefesimizin buğusu aynamızı bulandırır." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Su buharı