Sonunda ak olan 5 harfli 177 kelime var. AK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ak olan kelimeler listesine ya da başında ak olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KUCAK
-
-
[isim]
Açık kollarla göğüs arasındaki bölüm, aguş
- "Kucağımdaki yavrumla yapayalnız kalmıştık." (Sermet Muhtar Alus)
- "Paris'teki hemşehriler bana büyük bir sevgi ve emniyetle kucaklarını açmışlardı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Açık kollarla göğüs arasına sığabilen miktarda olan
- "Her çalışmak isteyene kucak açmışlardı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Herhangi bir durumun veya şeyin sınırlarının arası, iç
- "Oralar her saldırganlıktan korunmuş Türk kucağı idi." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
Ortam, ocak
- "On yıl var ayrıyım Kına Dağı'ndan / Baba ocağından, yâr kucağından." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
-
[isim]
Açık kollarla göğüs arasındaki bölüm, aguş
- DAMAK
-
-
[isim]
Ağız boşluğunun tavanı, tabanı
- "Şerbetin tadı damaklarına, serinliği midelerine yayılınca..." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Ağız boşluğunun tavanı, tabanı
- AHLAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları, aktöre, sağtöre
- "Ahlak düzelmeden hiçbir şey düzelmez." (Çetin Altan)
-
İyi nitelikler, güzel huylar
- "Bu şoförler hepinizin ahlakını bozdu." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları, aktöre, sağtöre
- KABAK
-
-
[isim]
Kabakgillerden, sürüngen gövdeli, sarı çiçekli, birçok türü olan bir bitki (Cucurbita)
- "Kendi yarın cehennem olur gider, kabak bizim başımıza patlar." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bu bitkinin türlerine göre yemeği ve tatlısı yapılan ürünü
-
Esrarkeşlerin kullandığı bir çeşit nargile
-
Kabak kemane
- "Siperin içinde birkaç nefer ayakta ileriye bakıyor, öbürleri aşağı oturmuş konuşuyorlar, gülüyorlar, türkü söylüyorlar, kabak çalıyorlar." (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Ham, tatsız (kavun, karpuz)
-
[sıfat]
Tüysüz, dazlak
- "Kaba kabak gibi tıraşlı!" (Halide Edip Adıvar)
-
[sıfat]
Dişleri aşınarak yüzeyi düzleşmiş olan (taşıt lastiği)
-
[sıfat]
Bilgisiz, görgüsüz, kaba
-
Kısa boynuzlu hayvan
-
[isim]
Kabakgillerden, sürüngen gövdeli, sarı çiçekli, birçok türü olan bir bitki (Cucurbita)
- KIZAK
-
-
[isim]
Kar veya buz üzerinde kayarak yol alan tekerleksiz taşıt
-
Ağaç tablaların kamburlaşmaması için liflere dikey konumda açılan kanala geçirilen uzun parça
-
Ambalajın dibine uzunluğuna çakılan, hem dip levhası elemanlarının tutturulmasını hem de ambalajın yerde kolayca kaymasını sağlayan kereste parçası
-
Tersanelerde üzerinde gemi yapılan, onarılan veya gemiyi suya indirip sudan çıkarmaya yarayan ızgara
-
[isim]
Kar veya buz üzerinde kayarak yol alan tekerleksiz taşıt
- SOLAK
-
-
[sıfat]
Genellikle sol elini kullanan (kimse)
-
[isim]
Yeniçeri Ocağının, padişahın gözeticiliğini yapan asker sınıfı
-
[sıfat]
Genellikle sol elini kullanan (kimse)
- SUSAK
-
-
[sıfat]
Susamış olan, susayan
-
[isim]
Su kabağından yapılmış veya ağaçtan oyulmuş maşrapa
-
Salak, aptal
-
[sıfat]
Susamış olan, susayan
- OTLAK
-
-
[isim]
Hayvan otlatılan yer, salmalık, yaylak, mera
- "Otlaktan çıktıkları sırada hava kuru soğuktu." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Hayvan otlatılan yer, salmalık, yaylak, mera
- AKSAK
-
-
[sıfat]
Aksayan, hafifçe topallayan
-
İyi gitmeyen, iyi işlemeyen
- "İşin aksak yönü."
-
[isim]
Türk müziğinde kıvrak bir usul
-
[isim]
Eski Yunan ve Latin şiir ölçüsünde, sondan bir önceki hecesi kısa olacak yerde uzun olan dize
-
[sıfat]
Aksayan, hafifçe topallayan
- ALÇAK
-
-
[sıfat]
Yerden uzaklığı az olan, yüksek karşıtı
- "Alçak tavanlı bir oda."
-
Aşağı olan, yüksek olmayan (yer)
-
Kısa (boy)
- "Alçak boylu bir adam."
-
Bile bile en kötü, en ahlaksızca davranışlarda bulunan, aşağılık, soysuz, namert, rezil, hain
- "Vatan hizmetinden kaçanlar alçaktır."
-
[sıfat]
Yerden uzaklığı az olan, yüksek karşıtı
- SAÇAK
-
-
[isim]
Bazı giyim eşyalarında veya döşemeliklerde kumaş kenarlarına dikilen süslü iplikten püskül
- "Perdenin saçağı."
-
Görünüşü bu püskülü andıran
- "Bak gene bir tutam saçak tütün kalmadı. bana yalnız tozları kalıyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
Havlu, halı vb.nin kenarı boyunca sarkan püskül
-
Bir yapının herhangi bir bölümünü güneş ve yağmurdan koruması için, o bölümden dışa taşkın ve altı boşta olarak yapılan örtü
-
Bir gaz ortama yerleştirilen ve yüksek bir potansiyel verilen ve nesnenin yüzeyinde oluşan ışık olayı
-
[isim]
Bazı giyim eşyalarında veya döşemeliklerde kumaş kenarlarına dikilen süslü iplikten püskül
- İMSAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Oruca başlama zamanı
- "İmsake beş dakika kaldı."
-
Bir şeyden el çekerek nefsine hâkim olma
-
Cimrilik
-
[isim]
Oruca başlama zamanı
- HELAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ölme, öldürme, yok etme, yok olma
- "İki sarılı yumurta yumurtlayan bu canım legornlar iki üç gün ara ile birer birer helak olup gitmişlerdi." (Haldun Taner)
-
Bitkin bir duruma gelme veya getirme
- "Bu yolculuk bizi helak etti."
- "Zavallılar kan ter içinde bir yandan karşı taraf içlerini tutacağız, bir yandan forveti besleyip akına yardım edeceğiz diye ileri geri helak olurlar." (Haldun Taner)
-
[isim]
Ölme, öldürme, yok etme, yok olma
- BASAK
-
-
[isim]
Merdiven
-
[isim]
Merdiven
- OĞLAK
-
-
[isim]
Keçi yavrusu
-
[isim]
Keçi yavrusu
- SADAK
-
-
[isim]
İçine ok konulan torba veya kutu biçiminde kılıf
-
[isim]
İçine ok konulan torba veya kutu biçiminde kılıf
- SUMAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Antep fıstığıgillerden, sıcak bölgelerde yetişen, kabuğu hekimlikte, yaprakları dericilikte kullanılan bir ağaç (Rhus coriaria)
-
Bu ağacın, ekşilik vermek için dövülerek yemeklere katılan mercimeğe benzeyen meyvesi
-
[isim]
Antep fıstığıgillerden, sıcak bölgelerde yetişen, kabuğu hekimlikte, yaprakları dericilikte kullanılan bir ağaç (Rhus coriaria)
- OVMAK
-
-
Bir şeyin üzerine bastırarak el gezdirmek
- "Şakaklarını, bileklerini kolonya ile ovdum." (Sermet Muhtar Alus)
-
Bir yere bir şeyi kuvvetle sürterek temizlemek
- "Tencereyi ovmak. Tahtaları ovmak."
-
Bir şeyin üzerine bastırarak el gezdirmek
- TABAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yiyecek koymaya yarar, az derin ve yayvan kap
- "Kadın masaya tabak, kaşık koyuyor." (Aka Gündüz)
-
[sıfat]
Bu kabın alacağı miktarda olan
-
[isim]
Yiyecek koymaya yarar, az derin ve yayvan kap
- VARAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yaprak
-
Yazılı kâğıt, varaka
-
Altın, gümüş veya başka madenler dövülerek oluşturulan ince, parlak yaprak
-
[isim]
Yaprak