Sonunda ık olan 4 harfli 11 kelime var. IK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ık olan kelimeler listesine ya da başında ık olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- AÇIK
-
-
[sıfat]
Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı
- "Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Çıktık açık alınla on yılda her savaştan."
- "Yakalanan veya tutuklanan kişinin durumu, soruşturmanın kapsam ve konusunun açığa çıkmasının sakıncalarının gerektirdiği kesin zorunluluk dışında, yakınlarına derhâl bildirilir." (Anayasa)
- "Mantıksal bir dille açığa vurduğu bu harika önerinin aksayan bir yanı vardı." (Nadir Nadi)
-
Engelsiz
- "Açık yol."
- "Bazı ihtiyarlar bütün hislerini açığa vuran ikinci bir nevi çocukluğa düşerler." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Örtüsüz, çıplak
- "Açık baş."
-
Boş
- "Kâğıtta açık yer kalmadı."
-
Görevlisi olmayan, boş (iş, görev), münhal
- "Açık kadro."
-
Aralığı çok
- "Açık adımlarla."
-
Çalışır durumda olan
- "Bazı dükkânları açık olan caddeden sola saptılar." (Ömer Seyfettin)
-
Kolay anlaşılır, vazıh
- "Açık konuşma zamanının artık geldiğine kani idim." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Gizliliği olmayan, olduğu gibi görünen
- "Bu adamın her işi açıktır."
-
Her türlü düşünceyi hoşgörüyle karşılayabilen, etkisinde kalabilen
- "... her çeşit kafa ve gönül fırtınalarına açık bir adamdı o." (Tarık Buğra)
-
Rengi koyu olmayan, koyu karşıtı
- "Açık sarı saçlı, zayıf bir kadın keman çalıyordu." (Ömer Seyfettin)
-
Sevişme sahnelerini bütün çıplaklığıyla anlatan (kitap, resim, film vb.)
-
[isim]
Denizin kıyıdan uzakça olan yeri
- "Limanda bilinen gemiler, oysa açıklardadır." (Behçet Necatigil)
-
[zarf]
Doğru olarak, açıkça
- "İnsan mağlubiyetini bu kadar açık kabul eder mi?" (Mahmut Yesari)
-
[isim]
Bir gereksinimin karşılanamaması durumu
- "Bütçe açığı."
- "Ülkenin doktor açığı."
-
[isim]
Belli bir yerin biraz uzağı
- "Tren yolu nehrin açığından geçer."
-
[sıfat]
Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı
- ARIK
-
-
[isim]
Ark
- "Beş gün belinin, kollarının ağrısını duymadan Binnaz'ın önü sıra arık çekti." (Necati Cumalı)
-
Fide veya fidan dikilen yer
-
[isim]
Ark
- ILIK
-
-
[sıfat]
Soğukla sıcak arası, ne soğuk ne sıcak
- "Ilık, parlak bir güneş her tarafı ısıtıyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Soğukla sıcak arası, ne soğuk ne sıcak
- ALIK
-
-
[sıfat]
Akılsız, sersem, budala, ebleh
- "Alık değilim ya elbet anlarım..." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Akılsız, sersem, budala, ebleh
- ASIK
-
-
[sıfat]
Somurtkan
-
Asılı
-
[sıfat]
Somurtkan
- AYIK
-
-
[sıfat]
Sarhoşluğu veya baygınlığı geçmiş olan
- "Ayık kafa ile mektubu okudu."
-
Anlayışlı, uyanık
- "O nasıl bir güçtü ki, ayık kafayla görülmeyen şeyleri gördürüyor." (Muzaffer Uyguner)
-
[zarf]
Sarhoşluğu geçmiş bir biçimde
-
[sıfat]
Sarhoşluğu veya baygınlığı geçmiş olan
- AŞIK
-
-
[isim]
Aşık kemiği
- "Yonca, bu iki erkek çocuktan ayrı bir yaratık olduğunu, onlarla aşık atamayacağını bilir ..." (Oktay Rifat)
-
Aşırma
-
[isim]
Aşık kemiği
- ANIK
-
-
[sıfat]
Hazır
-
[sıfat]
Hazır
- ATIK
-
-
[isim]
Süt veya yoğurt çalkamaya yarar küçük yayık
-
[isim]
Süt veya yoğurt çalkamaya yarar küçük yayık
- IŞIK
-
-
[isim]
Cisimleri görmeyi, renkleri ayırt etmeyi sağlayan fiziksel enerji, erke, ziya, nur, şavk
- "Okuyabilmek için kapıdaki ışık yeterli değildi." (Halide Edip Adıvar)
- "Biraz evvel bize ışık tutan sakallı adam bu hareketime dikkat etmişti." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bir yeri aydınlatmaya yarayan araç
- "Buraya bir ışık getirin."
- "Gökalp, bu odada her gün yeni bir konuya ışık tutardı." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Elektrik
- "On ikide ışıklar söndü."
-
Mutluluk, sevinç veya zekâdan doğan, özellikle yüzde ve gözlerde beliren parıltı
- "Bütün gözlerden manalı ışıklar sıçrıyordu." (Peyami Safa)
-
Yol gösteren, aydınlatan kimse, düşünce, eser vb
- "Sevgili Behçet Necatigil şiirimizin vazgeçilmez ışıklarından biri olarak ayrıldı aramızdan." (Necati Cumalı)
-
Yüksek derecede ısıtılan cisimlerin veya çeşitli enerji biçimleriyle uyarılan cisimlerin gaz ışı yaydığı gözle görülen ışıma
-
[isim]
Cisimleri görmeyi, renkleri ayırt etmeyi sağlayan fiziksel enerji, erke, ziya, nur, şavk
- AZIK
-
-
[isim]
Yiyecek, besin, gıda
-
[isim]
Yiyecek, besin, gıda