Sonunda ç olan 2 harfli 5 kelime var. Ç harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ç harfi olan kelimeler listesine ya da başında ç harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- İÇ
-
-
[isim]
Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı
- "Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." (Çetin Altan)
- "Akşamları ikişer üçer kadeh içer, karşılıklı iç dökerdik." (Necati Cumalı)
- "Hem parayı iç et, üstüne bir de söv, ha?" (Orhan Hançerlioğlu)
- "Derin bir iç geçirişti ki ah çekişti denilebilir." (Refik Halit Karay)
-
Oyuk şeylerin boşluğu
- "Hafif hafif iç çekmeler, tek hıçkırıklar, konser hâlinde ağlamalar." (Halide Edip Adıvar)
- "Cip hazır dedi. İnşallah süspansiyonu iyidir yoksa yollarda içimiz dışımıza çıkacak." (Refik Erduran)
- "Gençtim, güzeldim, düzgüne, rastığa, janjanlı çoraba benim de içim gidiyordu." (Aka Gündüz)
- "Sanki ağlayan ve en çok içi yanan o değildi." (Tarık Buğra)
-
Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta
- "Tahtanın içi çürümüş."
- "Ay içim eziliyor kızım... Uzatma çabuk söyle." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Bu bahçede insanın içini bayıltan hanımeli, gül ve salkım kokuları binbir ot kokusuna karışıyordu." (Halide Edip Adıvar)
-
Nesnelerin arasında bulunan kimse veya nesne
-
Ten ile dış giysiler arası
- "Boynumda kalın yün atkı, içimde çift kat fanila, gene de titriyorum." (Erhan Bener)
-
Kabuğu olan veya dışı kabuk durumunda bulunan yiyeceklerde kabuğun sardığı bölüm
- "Ekmek içi. Ceviz içi."
-
Pirinç, soğan ve baharatla hazırlanan, dolmalarda kullanılan karışım
-
Mide, bağırsak, karın
- "İçi bulanmak. İçi sürmek."
-
Akıl, gönül, irade gibi insanın manevi varlığını oluşturan şeylerden herhangi biri
- "İçimizdeki sevinçleri, kederleri paylaşacak insan nerde?" (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bir ülke, şehir, topluluk vb.nde olan veya yapılan
- "Yurt içi ulaşım. Şehir içi haberleşme. Aile içi ilişkiler."
-
Değişik yemeklerde kullanılmak üzere et ile sebzelerin ince kıyımının karıştırılması ve yoğrulmasıyla meydana getirilen karışım
-
[sıfat]
Somut kavramlarda iki veya ikiden çok şeyde merkeze daha yakın olan
- "İç kapının perdesi yanlara doğru açıldı." (Peyami Safa)
-
[sıfat]
İnsanın manevi varlığıyla ilgili olan
- "İç dünyamız."
-
Muhteva
-
[isim]
Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı
- ÜÇ
-
-
[isim]
İkiden sonra gelen sayının adı
- "Üç aşağı beş yukarı anlaştık sayılır." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bu sayıyı gösteren 3, III rakamlarının adı
-
[sıfat]
İkiden bir artık
-
[isim]
İkiden sonra gelen sayının adı
- ÖÇ
-
-
[isim]
Kötü bir davranış veya sözü cezalandırmak için kötülükle karşılık verme isteği ve işi, intikam
- "Bunda da biraz öç, biraz nispet, biraz kurum arzusu vardır." (Aka Gündüz)
- "Öç almak ister gibi konuşuyordu ama kime taş attığı belli olmuyordu." (Haldun Taner)
-
[isim]
Kötü bir davranış veya sözü cezalandırmak için kötülükle karşılık verme isteği ve işi, intikam
- UÇ
-
-
[isim]
Genellikle uzun bir nesnenin incelerek biten son ve sivri noktası
- "Bu resmin iki gözü bir makasın ucu ile oyulmuştu." (Aka Gündüz)
- "Ucu bucağı görünmeyen okyanusların karanlık dalgaları üzerinde avare yüzen bir çöp gibi yalnız." (Peyami Safa)
- "Ne yapalım, ucunda ölüm yok ya!" (Mahmut Yesari)
- "Ömür boyu hiçbir işin ucundan tutmamış insanlar için bile bir yaşlılık fonu düzenlenmiş." (Haldun Taner)
-
Bir şeyin baş veya son noktası
-
Bir şeyin kenarı
- "Kırk kişilik bir masanın bir ucunda, üç kişiyiz." (Refik Halit Karay)
-
Bir uzaklığın son noktası
- "İstikbal bu yolun ucundan bir güneş gibi doğuyor." (Falih Rıfkı Atay)
- "Günbegün artmada dert ile gamım / Uç verdi yaralar sıralandı gel." (Bayburtlu Zihni)
-
Bir şeyin başı, tepesi
-
[sıfat]
Bir şeye gereğinden çok fazla bağlanan, önem veren, ekstrem
-
Türk devletlerinde genellikle sınır boylarındaki eyalet ve sancak
-
[isim]
Genellikle uzun bir nesnenin incelerek biten son ve sivri noktası
- AÇ
-
-
[sıfat]
Yemek yemesi gereken, tok karşıtı
- "Aç ne yemez, tok ne demez." (Divanü Lügati't-Türk)
- "Fatma'nın yemek çantası olmasaydı, dün aç kalmıştım." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Yiyecek bulamayan kimse
- "Ben hem öksüzüm hem yetimim hem de tam 23 saattir açım." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Gözü doymaz, haris
- "Ne aç adam."
-
Çok istekli, hevesli
-
[zarf]
Karnı doymamış olarak
- "Ben aç yattım mı kötü kötü rüyalar görürüm nedense." (Orhan Kemal)
-
[sıfat]
Yemek yemesi gereken, tok karşıtı