Sonunda z olan 3 harfli 50 kelime var. Z harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde z harfi olan kelimeler listesine ya da başında z harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- VIZ
-
-
[isim]
Böcek uçarken veya atılan bir şey hızla geçerken çıkan ses
- "Fakat bu da Nahit'e vız geldi çünkü kız koltuğa oturmuştu." (Tarık Buğra)
- "Bu ölümle Ahmet, dünya yüzünde sahibi olunacak şeyin yalnız bir kadın olabileceğini, ötesinin ise yalan, haksız olduğunu ve kendisine kadından gayrı bir şeye sahip olmanın vız gelip tırıs gittiğinin farkına varmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Böcek uçarken veya atılan bir şey hızla geçerken çıkan ses
- YOZ
-
-
[sıfat]
Doğada olduğu gibi kalarak işlenmemiş olan
- "Yoz toprak. Yoz bitki."
-
Kaba, adi, bayağı
- "Yoz adam."
-
Soysuz, yozlaşmış, dejenere
-
Kısır
-
[sıfat]
Doğada olduğu gibi kalarak işlenmemiş olan
- YAZ
-
-
[isim]
Kuzey yarım kürede 21 Haziran-23 Eylül tarihleri arasındaki zaman dilimi, ilkbaharla sonbahar arasındaki sıcak mevsim
- "Çok sıcak bir yaz gecesiydi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Kuzey yarım kürede 21 Haziran-23 Eylül tarihleri arasındaki zaman dilimi, ilkbaharla sonbahar arasındaki sıcak mevsim
- BOZ
-
-
[isim]
Açık toprak rengi
-
Kül rengi, gri
-
[sıfat]
Bu renklerde olan
-
[sıfat]
Açılmamış, sürülmemiş (toprak)
-
[isim]
Açık toprak rengi
- RUZ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Gün
-
[isim]
Gün
- TİZ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
İnce, keskin (ses)
- "Tüfeklerin daha tiz yaylım teraneleri bu en yüksek ölüm raksına hâkim olmuş." (Halide Edip Adıvar)
-
[sıfat]
İnce, keskin (ses)
- BİZ
-
-
[zamir]
Çokluk birinci kişiyi gösteren söz
- "Biz, Türkler, bütün tarihî hayatımızca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz!" (Atatürk)
- "Şehir uşağıyız. Bize de mi lolo? Bu işin içinde bir karı dalaveresi olduğunu anladım." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Bazen teklik birinci kişi zamiri "ben" yerine kullanılan bir söz
- "Biz kendisini aldığımız zaman vücudu pek ince idi." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[zamir]
Çokluk birinci kişiyi gösteren söz
- DİZ
-
-
[isim]
Kaval, baldır ve uyluk kemiğinin birleştiği yer
- "Köşeye yaslanmış, bir dizini altına almış, öteki dizini dikmiş, kolunu da uzatmış, anlatıyordu." (Memduh Şevket Esendal)
- "Beni dinleyin deyip hemen önümüze diz çöktü." (Sermet Muhtar Alus)
- "Beş yüz sene evvel bahadır babalarımızın sizi dize getirerek zapt ettiği yerleri alamayacaksınız." (Ömer Seyfettin)
- "Bir nişanlısı var ki hiçbir iş görmez, evden dışarı çıkmaz, kızın dizi dibinden ayrılmaz." (Memduh Şevket Esendal)
-
Oturulduğunda uyluğun üst yanı
-
[isim]
Kaval, baldır ve uyluk kemiğinin birleştiği yer
- CÜZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri
-
Fasikül
-
Kur'an'ın bölünmüş olduğu otuz parçadan her biri
- "İlk defa olarak gördüğüm bir amme cüzünden bir şeyler okudu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri
- VAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Konma, konulma
-
Birine ayırma, ona ait olma
-
[isim]
Konma, konulma
- KIZ
-
-
[isim]
Dişi çocuk
- "Düşüncesi bu noktaya gelince birdenbire Azize'nin küçük kızını hatırladı." (Halide Edip Adıvar)
- "Kız gibi oğlan."
- "Sen kızı kandıracaksın, sonra kaynananla gidip kızı isteyeceksin." (Halide Edip Adıvar)
-
Bakire
- "Bulursam namuslu bir kızla evleneceğim." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
- "Yemekten sonra sürgün herifin aklını yoklamak için, kızım sana dedim, gelinim sen işit, demeye getirip sordu." (Kemal Tahir)
-
Üzerinde kadın resmi bulunan iskambil kâğıdı
- "Karo kızı."
- "Şimdi de kucağında evirip çevirdiği İngiliz malı, kız gibi mavzerine bakıyor, gözlerini ondan ayırmıyordu." (Tarık Buğra)
-
[ünlem]
Dişi cinsten birine daha yaşlı biri tarafından kullanılan bir seslenme sözü
-
[isim]
Dişi çocuk
- BUZ
-
-
[isim]
Donarak katı duruma gelmiş su
- "Hep kar yağmıştı, her yer buzdu." (Tarık Dursun K)
- "Beton döşeme bir türlü ısınmak bilmiyordu. Ve akşamlardan sabahlara kadar ayakları, baldırları buz kesiyordu." (Reşat Enis)
-
[sıfat]
Çok soğuk bir etki uyandıran (şey veya kimse)
- "Bu romanın neresini beğendiniz? Buz!"
- "Bu sefer avuçlarımla yanaklarım buz kesiliyor." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Donarak katı duruma gelmiş su
- BEZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Pamuk veya keten ipliğinden yapılan dokuma
- "Arkamıza kefenimsi bezler geçirip kuşakla bağladılar." (Falih Rıfkı Atay)
-
Pamuktan, düz dokuma
- "Amerikan bezi. Kaput bezi."
- "Ben senin az mı bezini yıkadım."
-
Herhangi bir cins kumaş
- "Çadır bezi. Yelken bezi."
-
Herhangi bir iş için kullanılan dokuma
-
Gelişigüzel kumaş parçası, çaput
- "Şurasını ıslak bezle silmeli."
-
[sıfat]
Kumaş veya dokumadan yapılmış
- "Bez bebek."
-
[isim]
Pamuk veya keten ipliğinden yapılan dokuma
- KÖZ
-
-
[isim]
Küçük kor parçası
-
[isim]
Küçük kor parçası
- GÜZ
-
-
[isim]
Sonbahar
-
22 Eylül ile 21 Aralık arasındaki mevsim
- "Mevsim güzdü, bol üzüm ve incir vakti idi." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[isim]
Sonbahar
- GAZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Tül
-
[isim]
Tül
- CAZ
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Başlangıçta Kuzey Amerika zencilerine aitken sonraları bütün dünyada benimsenen bir müzik türü
- "Onlar alaturka dinlemek istiyor, siz caz dinlemek istiyormuşsunuz." (Çetin Altan)
-
Bu müziği çalan orkestra
- "Bunun lüks bir lokantası olacak hatta ileride bir caz bile temin edilecekti." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Başlangıçta Kuzey Amerika zencilerine aitken sonraları bütün dünyada benimsenen bir müzik türü
- HIZ
-
-
[isim]
Çabukluk, sürat
- "Hikâyede baştan sona kadar hareket ve hız olmalıdır." (Falih Rıfkı Atay)
- "Fırtına hızını aldı."
- "Güneş hızını kaybedince bu yapışkan su donar, yapraklar ellenebilir, toplanabilir duruma gelir." (Necati Cumalı)
-
Bir hareketten doğan güç, şiddet
- "Yağmur şimdi hızını daha da arttırmıştı." (Haldun Taner)
- "Münakaşa tekrar eski hızını alamayarak biraz sonra söndü." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Çaba, güç, gayret, takat
-
Alınan yolun harcanan zamana oranı, sürat
-
[isim]
Çabukluk, sürat
- TEZ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Çabuk olan, süratli
- "Bugünden tezi yok, şimdi buradan çıkıp oraya gidiyorum." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[zarf]
Süratli bir biçimde
-
[sıfat]
Çabuk olan, süratli
- HAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hoşa giden duygulanma, hoşlanma, zevk
- "Bunların hiçbirisinden haz almazdı, bu âlemde bir güzellik olmak lazım gelse bir başka biçimde lazım geleceğini düşünüyordu." (Halit Ziya Uşaklıgil)
- "O, ... kullanmaya alışık olduğu bu şartlı eşyasını gördükçe ve elledikçe bir haz duyardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Göze bu kadar samimi ve sıcak haz veren bir mahluk çok zamandır görmemiştim." (Halide Edip Adıvar)
- "Günün bu son hazzını çıkarmadan ondan niçin vazgeçeriz?" (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Bir şeyden duyusal veya manevi sevinç duyma
-
Ezgi
-
Sürdürülmesi istenen ılımlı ve doygunluk veren coşku
- "Ömrünün en öfkeli veya buhranlı anlarında bile yaşamak hazzının parıltısı gözlerinden eksik olmazdı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Hoşa giden duygulanma, hoşlanma, zevk