Başında ve olan 6 harfli 19 kelime var. Ve ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ve olan kelimeler listesine ya da sonu ve ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında ve bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E V Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
EV, VE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- VERESE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Mirasçılar
-
[isim]
Mirasçılar
- VECTLİ
- ...
- VESAİT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Araçlar, vasıtalar
- "İki cephane depomuz vardır ki bunlar, seksen otomobil ve bütün ordu vesaitiyle altı ayda oraya depo edilmiştir." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Araçlar, vasıtalar
- VERNİK
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Bazı maddeleri parlatmak veya havanın etkisinden korumak için sürülen bir sıvı
- "Fırınlanmamış birader, iki yıl sonra pul pul olmaz mı bunun vernikleri?" (Haldun Taner)
-
[isim]
Bazı maddeleri parlatmak veya havanın etkisinden korumak için sürülen bir sıvı
- VERMUT
-
Kelime Kökeni : Almanca
-
[isim]
Birçok bitki eklenerek özel koku verilmiş, tatlı, bir tür şarap
-
[isim]
Birçok bitki eklenerek özel koku verilmiş, tatlı, bir tür şarap
- VESİLE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sebep, bahane
- "Arkadaşlar birer vesile ile dağıldılar ve beni Besim Bey'le yalnız bıraktılar." (Memduh Şevket Esendal)
- "İkide birde içimizden birine çatmak için vesile arıyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Bir vesile bulup size takdim edilmek pek kolay bir iş oldu." (Hüseyin Cahit Yalçın)
- "Evinde bazen namaz kılar ancak bir vesile olursa camiye giderdi." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Elverişli durum, fırsat
- "Muhasebeci, yerden temennalar, gevrek kahkahalar arasında bir vesile ile, kuru üzümden iki çekilmiş yirmi iki grado sert rakısını methetti." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Sebep, bahane
- VEKTÖR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Doğrultusu, yönü, uzunluğu belirli olan ve bir ok işaretiyle gösterilen doğru çizgi
-
Büyüklüğü ile yönü olan nicelik
-
[isim]
Doğrultusu, yönü, uzunluğu belirli olan ve bir ok işaretiyle gösterilen doğru çizgi
- VESİKA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Belge
- "Meydana çıkarılacak yeni vesikalar olsa olsa asıl hakikati tevsik ederler fakat değiştiremezler." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Aynı teşkilat yünlüden, pamukludan giyecek eşyasını da vesikaya bağlamıştı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Belge
- VECİBE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ödev, boyun borcu
-
[isim]
Ödev, boyun borcu
- VESAİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Diğer
- "Banyo, tuvalet, vesair kısımlar, o ne temizlik, o ne genişlik, insanın yüzüne gülen o ne ferahlıktı." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[sıfat]
Diğer
- VERİCİ
-
-
[isim]
Veren, verme yanlısı kimse
- "Cahilden kral olur ama tarihe vesika verici olmaz." (Aka Gündüz)
-
Çıkar gözetmeksizin her türlü yardımı yapan, esirgemeyen kimse
-
Elektromanyetik dalgalar yardımıyla işaret, ses ve görüntü iletmeye yarayan cihazların genel adı
- "Anten olursa verici istasyonları da kurulabilir." (Falih Rıfkı Atay)
-
Başkasına aktarılmak üzere kan, doku veya organ veren kimse, donör
-
[isim]
Veren, verme yanlısı kimse
- VESAİK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Belgeler, vesikalar
-
[isim]
Belgeler, vesikalar
- VECİZE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Özdeyiş
- "Daima birtakım vecizeler zikreden eniştemiz yemeğe dair de böyle şeyler söyler." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Özdeyiş
- VESTON
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Erkek ceketi
- "İçinden koca bir dolaba sığmayacak bir sürü esvaplar çıkmış: Çift sıra düğmeli vestonlar, yuvarlak vestonlar, kukuletalı seyahat paltoları..." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Erkek ceketi
- VEFALI
-
-
[sıfat]
Vefakâr
- "Hatırda kalan şey değişmez zamanla / Ne vefalı komşumuzdun sen Fahriye abla." (Ahmet Muhip Dranas)
-
[sıfat]
Vefakâr
- VERKAÇ
-
-
[isim]
Futbol ve basketbolda topu takım arkadaşına aktaran bir oyuncunun karşı takım kalesine veya uygun bir yöne koşarak aynı kişiden topu geri alması
-
[isim]
Futbol ve basketbolda topu takım arkadaşına aktaran bir oyuncunun karşı takım kalesine veya uygun bir yöne koşarak aynı kişiden topu geri alması
- VETİRE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Süreç
-
[isim]
Süreç
- VERMEK
-
-
[-i]
Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek
- "Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm." (Ömer Seyfettin)
- "Pek sıkıldık mı atla bir vapura, ver elini İstanbul." (Atilla İlhan)
- "... bunca yıl yalan okuduk, yalan dinledik / Aklına kim gelirse bağır, ver veriştir." (Necati Cumalı)
-
Bırakmak veya bağışlamak
- "Hırsımdan bazılarına bedava verdim, alın götürün, diye bağırdım." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
Ondan bilmek, atfetmek
- "Bilgin'in bu çekingen tavırlarını kusurlu ve zayıf oluşuna verdi..." (Falih Rıfkı Atay)
-
Düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek
- "Geçenlerde bir derginin, 'Eski ünlüler ne yapıyor?' adlı bir röportajına verdiği cevapları okudum." (Haldun Taner)
-
Döndürmek, çevirmek, yöneltmek
- "Arabanın burnunu, en tenha kahvelerden birinin önünde, rıhtıma verdiler." (Atilla İlhan)
-
Herhangi bir duruma yol açmak
- "Kendilerine iyi bir çalışma fırsatı verdim." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Eğlenceli toplantı düzenlemek, konuk çağırıp ağırlamak
- "Yemek vermek. Balo vermek."
-
Topluluk önünde sanatını göstermek, icra etmek
- "Konser vermek. Resital vermek."
-
Topluluk önünde bilimsel konudaki bildirisini sunmak
- "Konferans vermek."
-
Satmak
- "Ucuz pahalı deme de ver gitsin; ver de kurtul."
-
Kızı, kadını biriyle evlendirmek
- "Uzun Osman, Zeynep'le Süleyman'a, ikisini birbirine vereceğini söylediği zaman şaşmadılar." (Halide Edip Adıvar)
-
[-i]
Ödemek
- "Haydi ... arabaya atlayın... Köşkten parayı verirler." (Peyami Safa)
-
Yaymak
- "Ses vermek. Korku vermek. Işık vermek."
-
Bitki ve ağaç, ürün üretmek
- "Dal budak saldı, yemiş vermeye başladı." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
Herhangi bir şey ortaya çıkarmak, oluşturmak
- "Kendisi de muhakkak artistlerden, güzel eser veren, güzel konuşan, hayalleri işlek adamlardan hoşlanıyor." (Refik Halit Karay)
-
Hepsini herhangi bir duruma sokmak
- "Ateşe vermek. Ortalığı heyecana vermek."
-
Sahip olmasını sağlamak
-
Bir şey üzerinde etki yapmak, biçimini değiştirmek
- "Hareket vermek. Biçim vermek."
-
Tespit etmek
- "Randevu vermek. Ad vermek."
-
Kazandırmak, katmak
- "Tat, çeşni vermek."
-
Ayırmak, harcamak
- "Emek vermek. Zaman vermek."
-
Dayamak
- "Duvara sırtını verip çömeldi."
-
[yardımcı fiil]
Kök veya gövdeleri sonuna -ı (-i, -u, -ü) eki almış fiillere gelerek tezlik bildiren birleşik fiiller oluşturur
- "alıvermek, dizivermek, yapıvermek, görüvermek."
-
[-i]
Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek
- VEBALI
-
-
[sıfat]
Vebaya yakalanmış olan
-
[sıfat]
Vebaya yakalanmış olan