Başında ta olan 5 harfli 122 kelime var. Ta ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ta olan kelimeler listesine ya da sonu ta ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında ta bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A T Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AT, TA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- TAPAN
-
-
[isim]
Tarlaya atılan tohumu örtmek için gezdirilen, ağaçtan geniş araç, sürgü
-
[isim]
Tarlaya atılan tohumu örtmek için gezdirilen, ağaçtan geniş araç, sürgü
- TAFTA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Bir tür sert, ipekli kumaş
-
[sıfat]
Bu kumaştan yapılmış
- "Söylemeyi unuttum, ben sana gri tafta çarşafımı verecektim, daha yirmi gün evvel yaptırdım ve hiç giymedim." (Peyami Safa)
-
[isim]
Bir tür sert, ipekli kumaş
- TARİH
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir olayın gününü, ayını ve yılını bildiren söz veya gün
- "19 Mayıs 1919, Atatürk'ün Samsun'a ayak bastığı tarihtir. O tarihte memleket karanlık günler yaşıyordu."
- "Bir yaş gelir ki ondan sonra ehemmiyet verdiğiniz şeyler tarihe karışmış yani hayattan çıkmıştır." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyetleri, kendi iç sorunlarını inceleyen bilim
-
Bir konuyu geçmişi ve gelişimi içinde inceleyen anlatı
- "Sen bana bir ata yadigârısın, geçmişin tarihini saklayan kutsal bir tomarsın!" (Refik Halit Karay)
-
Tarih kitabı
- "Cevdet Paşa'nın Osmanlı Tarihi."
-
Tarih dersi
- "Ertesi gün, tarih imtihanı vardı." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[isim]
Bir olayın gününü, ayını ve yılını bildiren söz veya gün
- TACİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ticaretle uğraşan kimse, tüccar
- "İhtiyar tacir kâtibine bir şeyler yazdırtıyordu." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Ticaretle uğraşan kimse, tüccar
- TAKOZ
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Bir eşyanın altına kıpırdamadan dik durması için yerleştirilen ağaç kama, kıskı
-
Bir taşıtın kaymaması, kımıldamaması için tekerlekleri altına yerleştirilen tahta, plastik vb. engel
-
Çivi çakmak için duvarın içine yerleştirilen ağaç parçası
-
Kızaktaki geminin, üstünde oturduğu ağaçlardan her biri
-
Lakerda yapılmak için kesilmiş torik balığı parçası
-
Kaba saba insan
-
[isim]
Bir eşyanın altına kıpırdamadan dik durması için yerleştirilen ağaç kama, kıskı
- TABAN
-
-
[isim]
Ayağın alt yüzü, aya
- "Her akşam gazete başına kırk para kazanmak için şehrin dört bir köşesinden buraya kadar taban tepmek..." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Boyları bosları bile taban tabana zıttı." (Haldun Taner)
- "Haydi bakalım, tabana kuvvet!"
- "Sanki yerden taş aldığımı, hayır eğildiğimi görmüş gibi tabana kuvvet kaçıyor." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Üstü kapalı bir yerin gezinilen, ayakla basılan yüzü, tavan karşıtı
- "En iyisi, çantayı da tabancayı da atıp tabanları yağlamaktı." (Tarık Buğra)
-
Ayakkabının alt bölümü
-
Kaide
-
Bir şeyin en alt bölümü
-
Değerlendirmede en alt derece
-
Bir toplumu, bir kuruluşu oluşturan, yönetime katılmadan etkili olan kitle
- "Partinin tabanının istekleri doğrultusunda..."
-
Temel, temel ilke, baz
-
Bir ırmağın en derin olan orta yeri
-
Dikey duran direk, çubuk, seren vb.nin alt bölümü
-
Bir cismin veya bir biçimin yüksekliğini ölçmek için aşağıdan yukarıya doğru başlama noktası olarak alınan yüzey veya çizgi, kaide
- "Piramidin tabanı. Üçgenin tabanı."
-
Tarlanın düz ve verimli kesimi
-
Kılıç vb. yapımında kullanılan iyi cins demir
-
[isim]
Ayağın alt yüzü, aya
- TASMA
-
-
[isim]
Bazı hayvanların boynuna takılan, bu hayvanları bir yere bağlamaya, çekip götürmeye yarayan kemer biçiminde bağ
- "Bir adam yanaştı, tasmasından tuttuğu güzel bir koyunu gösterdi." (Burhan Felek)
-
Nalın ve terliğin ayağı tutan üstteki meşin bölümü
-
[isim]
Bazı hayvanların boynuna takılan, bu hayvanları bir yere bağlamaya, çekip götürmeye yarayan kemer biçiminde bağ
- TAYCA
- ...
- TAVLA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
At ahırı
- "Piyade subaylarının binekleri, makineli tüfek bölümünün katırları o tavlada dururdu." (Necati Cumalı)
-
[isim]
At ahırı
- TALAS
- ...
- TAÇLI
-
-
[sıfat]
Tacı olan
- "Bir orman melikesi gibi, tahta taçlı başı dimdik ... azametle tek başına orada dinleniyordu." (Refik Halit Karay)
-
Taç yaprağı olan
-
[sıfat]
Tacı olan
- TACİL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hızlandırma, çabuklaştırma, tezleştirme
-
[isim]
Hızlandırma, çabuklaştırma, tezleştirme
- TADİL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tadilat
- "Teklif olunan antlaşma tadilleri pek sudan şeylerdi." (Falih Rıfkı Atay)
- "İyi bir terzinin bize giydirdiği esvaplar yalnız vücudumuza geçmiş ve onun şeklini tadil etmiş sayılamaz." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Tadilat
- TAVAF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İslam dininde hac sırasında Kâbe'nin çevresini yedi kez dolaşma
- "Duvarlardaki mermer levhalara kazılı yazıları okuya okuya, kendi kendine, bütün mabedi tavaf etti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Bir şeyin çevresini dolaşma
-
Kutsal bir yeri ziyaret etme
-
[isim]
İslam dininde hac sırasında Kâbe'nin çevresini yedi kez dolaşma
- TAVİK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Alıkoyma, geciktirme, tehir
-
[isim]
Alıkoyma, geciktirme, tehir
- TADAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sayma
-
Sayım
-
Sayarak yoklama yapma
-
[isim]
Sayma
- TAHİR
- ...
- TALER
- ...
- TABYA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir bölgeyi savunmak için yapılan ve silahlarla güçlendirilen yapı
-
[isim]
Bir bölgeyi savunmak için yapılan ve silahlarla güçlendirilen yapı
- TAKAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir şeyi yapabilme, başarabilme gücü, güç, hâl, derman, kuvvet
- "Hareket edebilecek ne vasıtamız ne takatimiz vardı." (Aka Gündüz)
- "Sonra, artık takati kesilmiş gibi kendini bıraktı." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Günahlarımızın icmaline gelince ben tutamam, takatim yetmez." (Atilla İlhan)
-
[isim]
Bir şeyi yapabilme, başarabilme gücü, güç, hâl, derman, kuvvet