Başında t olan 3 harfli 58 kelime var. T harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde t harfi olan kelimeler listesine ya da sonu t harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında t bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- TOR
-
-
[isim]
Sık gözlü ağ
-
[isim]
Sık gözlü ağ
- TUŞ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Piyano, org vb. müzik aletleriyle daktilo, hesap makinesi, bilgisayar ve telefon gibi makinelerde parmak vurulan yerlerin adı
- "Piyanonun tuşlarından, kemanın tellerinden uçan sesler, insana, insan olmanın mutluluğunu tattırır." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Yağlı boya ressamlığında fırçadaki boyanın tuvale sürülüş biçimi
-
Eskrimde kılıcın ucunun karşı oyuncunun göğüs ve karın bölgesini koruyan özel giysinin bir bölümüne değmesi
-
[isim]
Piyano, org vb. müzik aletleriyle daktilo, hesap makinesi, bilgisayar ve telefon gibi makinelerde parmak vurulan yerlerin adı
- TAT
-
-
[isim]
Bazı cisimlerin tat alma organı üstünde bıraktığı duyum
- "Nem elbisenize işlemiştir, yaşlığında deniz suyunun tuzlu tadı ve yapışkanlığı duyuluyor." (Refik Halit Karay)
- "Kelimenin de tadını alır, kafiyenin de." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Buradan itibaren anladım ki memleketin hiç tadı tuzu kalmamış." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Ana çorbaya tuz atıyor, baba mancanın tadına bakıyor." (Osman Cemal Kaygılı)
-
Tatlılık
- "Eski seyahat hürriyeti, yine tadı damağımızda kalan tatlı bir hatıra olmuş." (Refik Halit Karay)
- "Bir orman, tadına doyum olmayan bükülüşlerle denize kadar iniyordu." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Hoşa giden durum, lezzet, zevk
- "Öğle yemeğinden sonra gelen rehavetin tadı, hiçbir gece uykusunda bulunmaz." (Şevket Rado)
-
[isim]
Bazı cisimlerin tat alma organı üstünde bıraktığı duyum
- TİM
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Silahlı kuvvetlerde, belirli bir iş veya hizmeti başarabilecek güçteki en küçük birlik
-
Silah, telsiz istasyonu vb.ni çalıştırmak için kurulan topluluk
-
[isim]
Silahlı kuvvetlerde, belirli bir iş veya hizmeti başarabilecek güçteki en küçük birlik
- TOP
-
-
[isim]
Birçok spor oyununda kullanılan, türlü büyüklükte, genellikle kauçuktan yapılmış yuvarlak nesne
- "Havası boşalmış bir futbol topu..." (Aka Gündüz)
- "İngilizlerin topa tuttuğu yerlere gidip bir saat kadar muhtelif çapta birçok mermi ölçtüm." (Falih Rıfkı Atay)
- "Biz kim oluyoruz ki veresiye verelim, iki günde topu atarız." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bazı aletlerde bulunan toparlağımsı parça
- "Kantarın topu. Duvar saatinin topu."
-
Kumaş, kâğıt gibi şeylerin belli miktardaki bağı, ferde
- "Bir top basma. İki top ipekli."
-
Kumaş, kâğıt vb. şeylerin düzenli bir yığın durumuna getirilmiş bağı
- "Kâğıt topları."
-
[sıfat]
Yuvarlak biçimde olan, toparlak
- "Bunlardan sonra top sakallı, çocuk yüzlü Şaban'ın dizi en çok sevdiği yerdi." (Halide Edip Adıvar)
-
[zarf]
Tamamen, bütünüyle
-
Homoseksüel erkek
-
Gülle veya şarapnel atan büyük, ateşli silah
- "Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor / Barbaros belki donanmayla seferden geliyor." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Birçok spor oyununda kullanılan, türlü büyüklükte, genellikle kauçuktan yapılmış yuvarlak nesne
- TÜP
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Laboratuvarlarda türlü işlerde kullanılan, bir ucu kapalı cam boru
-
İçine krem, diş macunu, ilaç vb. maddeler konulan, bir ucu burgu kapaklı, plastik veya metal boru
- "Tüpte kalan iki üç taneyi de yol ihtiyatı olarak zorla kendisine kabul ettirdim." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Akışkan maddelerin konulduğu, genellikle silindir biçiminde, içi boş, ağzı özel tapalı kap
- "Gaz tüpü."
-
[isim]
Laboratuvarlarda türlü işlerde kullanılan, bir ucu kapalı cam boru
- TIP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hastalıkları iyileştirmek, hafifletmek veya önlemek amacıyla başvurulan teknik ve bilimsel çalışmaların tümü, hekimlik, tababet
- "İlk önceleri tıp literatürüne dair bazı Fransızca kitaplar da getiriyordum." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Hastalıkları iyileştirmek, hafifletmek veya önlemek amacıyla başvurulan teknik ve bilimsel çalışmaların tümü, hekimlik, tababet
- TOK
-
-
[sıfat]
Açlığını gidermiş, doymuş, aç karşıtı
-
Sık ve kalın dokunmuş (kumaş)
-
Kalın ve gür (ses)
- "Biraz tok, biraz derinden gelen bir sesle..." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Sevgi, sevecenlik, başarı, para, mal vb. şeyleri elde etmiş ve bunlara kavuşmuş olan
-
[sıfat]
Açlığını gidermiş, doymuş, aç karşıtı
- TAM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Eksiksiz, kesintisiz
- "Tam iki saat yalandan tamirle uğraştım." (Aka Gündüz)
-
Bütün, tüm
-
[zarf]
Uygun olarak, tıpkı, aynı
- "Tam istediğim gibi davrandın."
-
[zarf]
Sırasında, anında
- "Tam mağazaya gireceğim zaman arkamdan bir ses geldi." (Ömer Seyfettin)
-
Gerçek, ehliyetli, yetkin, kusursuz
- "Reşit Galip tam bir idealist gibi öldü." (Orhan Seyfi Orhon)
-
Amerikan doları
-
[sıfat]
Eksiksiz, kesintisiz
- TEF
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Zilli bir kasnağa geçirilmiş kursak zarından oluşan çalgı
- "Davul değişmiş, tef değişmiş, kemençe bambaşka bir çalgı olmuştu." (Tarık Buğra)
- "Sonradan anlaşıldı ki adam hükûmeti tefe koymuş." (Talât Halman)
-
[isim]
Zilli bir kasnağa geçirilmiş kursak zarından oluşan çalgı
- TEL
-
-
[isim]
Türlü metallerden yapılmış, kopmaya karşı bir direnç gösteren ince uzun nesne
- "Gelin teli. Telgraf teli."
- "Bahçeye tel çektik."
-
[sıfat]
Bu nesneden yapılmış veya bu nesne biçiminde olan
- "Tel kafes. Tel çivi."
-
Tencere, çaydanlık vb.ni ovarak temizlemek için kullanılan nesne
-
İnsan saçını oluşturan ipçik
- "İki açık sarı tel terli alnımızın üstüne yapışmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bazı organizmaların demet durumundaki oluşumunu meydana getiren ipçiklerin her biri, lif
-
[isim]
Türlü metallerden yapılmış, kopmaya karşı bir direnç gösteren ince uzun nesne
- TAN
-
-
[isim]
Güneş doğmadan önceki alaca karanlık, fecir
- "Artık tan sökünceye kadar gelsin gazeller, şarkılar, feryatlar." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Güneş doğmadan önceki alaca karanlık, fecir
- TOY
-
-
[sıfat]
Gençliği sebebiyle görgüsüz ve beceriksiz olan, çaylak
- "Meslektaşlarım, kim bilir, beni ne kadar bilgisiz ve toy bulacaklardı?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[sıfat]
Gençliği sebebiyle görgüsüz ve beceriksiz olan, çaylak
- TUH
-
-
[ünlem]
"Yazıklar olsun, vah vah" anlamlarında bir söz, tu
- "Tuh sana! Böyle mi yapacaktın?"
-
[ünlem]
"Yazıklar olsun, vah vah" anlamlarında bir söz, tu
- TİP
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Aynı cinsten bütün varlıkların veya nesnelerin temel özelliklerini büyük ölçüde kendinde toplayan örnek
- "Aynı yaşta, aynı tipte, aynı kuvvette iki güreşçi." (Burhan Felek)
-
Tür, çeşit
-
İlgi çekici, değişik (kimse)
- "Ne tip adam."
-
Hikâye, roman, tiyatro gibi uzun anlatıma dayalı edebî eserlerde kişi kadrosu içinde yer alan ve belli bir düşüncenin, topluluğun zihniyetini ve ideolojinin temsilciliğini yüklenen kişi
- "Batılılaşmanın yanlış anlaşılmasını sergileyen tip: Bihruz Bey."
-
Kendine özgü kişiliği olmayan, genellikle bilinen kalıplardaki insanları gösteren oyun kişisi
-
[isim]
Aynı cinsten bütün varlıkların veya nesnelerin temel özelliklerini büyük ölçüde kendinde toplayan örnek
- TÜY
-
-
[isim]
İnsan ve hayvan derisi üzerinde bulunan ince, kısa, yumuşak ve sık uzantılar
- "İnce güzel kaşlarının ortasında iki tüyü her zamanki gibi tersine dönmüş." (Halide Edip Adıvar)
- "Otelin kapıcısı yalan söylemekte tüy dikiyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Adamlar yüz kiloluk bir yükü tüy gibi kaldırırlar..." (Burhan Felek)
- "Büyük hanım, daha fazla korkuyor, tüyleri diken diken oluyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Kuşların gövdesini örten ince ve tel gibi uzantıların her biri veya tamamı
- "Akıllı kız Güner, ortaya çıkalı ne kadar oldu, daha dün bir bugün iki, baksana iyice tüyü düzmüş." (Atilla İlhan)
- "Ne vahşi, ne korkunç; insanın tüylerini diken diken eden bir ölü sessizliği var." (Orhan Veli Kanık)
-
Bazı bitki ve meyvelerle bazı dokumalar üzerinde görülen ince, kısa, yumuşak ve sık uzantılar
-
[isim]
İnsan ve hayvan derisi üzerinde bulunan ince, kısa, yumuşak ve sık uzantılar
- TOL
-
-
[isim]
Taş kemer veya taş kemerlerle yapılmış ev, oda, kapı vb. şey
-
Yayla veya bahçe kulübesi
-
Küçük köy
- "Bu demir yolu, bu yana gidersen derenin boyuna alır, iner Kara Hasan toluna." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Taş kemer veya taş kemerlerle yapılmış ev, oda, kapı vb. şey
- TON
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir metreküp hacminde ve + 4 °C'deki arı suyun ağırlığı
-
Bin kilogramlık ağırlık birimi
-
[isim]
Bir metreküp hacminde ve + 4 °C'deki arı suyun ağırlığı
- TİK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Herhangi bir kas kümesinin irade dışı hareketi
- "Abdi Bey, sol gözünde beliren bir tikle, yay gibi gergin ve mosmor dudakları titreyerek onları seyretti." (Atilla İlhan)
-
Alışkanlıkla sık sık tekrarlanan gülünç, sıkıcı söz, el, kol, yüz hareketi veya bir davranış biçimi
- "Güldükten sonra hemen öksürmesinin de ilk önce sandığım gibi hastalık değil, bir nevi tik olduğu anlaşılıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Herhangi bir kas kümesinin irade dışı hareketi
- TÜR
-
-
[isim]
Çeşit, cins
- "Yazı türleri."
-
Ortak özellikleri olan bireylerin tamamı, cinslerin ayrıldığı bölüm, janr
- "Aslan ve insan türleri."
-
Kendi içinde bir birim olan ve üzerinde cins kavramının bulunduğu mantıksal kavram
- "Parça bütünün, cins türün yerine geçti mi daralma olur. Hayvan canlı varlık karşısında türdür, aslan karşısında cinstir."
-
[sıfat]
Türlü
- "Bu tür davranışlar."
-
[isim]
Çeşit, cins