Başında sü olan 6 harfli 44 kelime var. Sü ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde sü olan kelimeler listesine ya da sonu sü ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında sü bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
S Ü Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
SÜ, ÜS
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- SÜNNET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hz. Muhammed'in Müslümanlarca uyulması gerekli sayılan davranışları ve herhangi bir konuda söylemiş olduğu söz
-
Erkek çocukta, erkeklik organının ucundaki derinin çepeçevre kesilmesi
-
Sünnet düğünü
-
[isim]
Hz. Muhammed'in Müslümanlarca uyulması gerekli sayılan davranışları ve herhangi bir konuda söylemiş olduğu söz
- SÜMBÜL
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Zambakgillerden, soğanla üretilen, 15-20 cm yükseklikte, çiçekleri kuvvetli kokulu ve türlü renkli, çok yıllık bir süs bitkisi (Hyacinthus orientalis)
- "Uçun kuşlar, uçun doğduğum yere / Şimdi dağlarında mor sümbül vardır." (Rıza Tevfik Bölükbaşı)
-
[isim]
Zambakgillerden, soğanla üretilen, 15-20 cm yükseklikte, çiçekleri kuvvetli kokulu ve türlü renkli, çok yıllık bir süs bitkisi (Hyacinthus orientalis)
- SÜNMEK
-
-
[nsz]
Esnekliğini yitirerek gevşemek
- "Bu kumaş kolay kolay sünmez."
-
Kopmadan uzamak, gerilmek
-
[nsz]
Esnekliğini yitirerek gevşemek
- SÜTSÜZ
-
-
[sıfat]
İçinde süt bulunmayan, süt katılmadan yapılan
- "Sütsüz irmik helvası."
-
Az süt veren
- "Sütsüz inek."
-
Körpe olmayan, kart
- "Sütsüz mısır."
-
Kötü soydan gelen, sütü bozuk (kimse)
- "Merhametli bir kadın için böyle sütsüz mahluklarla uğraşmak ne uzak!" (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
İçinde süt bulunmayan, süt katılmadan yapılan
- SÜZGÜN
-
-
[sıfat]
Biraz zayıflamış, güçsüzleşmiş
- "Dikkat ettim, süzgün bir yüzü, güzel kirpikleri, nemli, şeffaf dudakları vardı." (Orhan Veli Kanık)
-
[sıfat]
Biraz zayıflamış, güçsüzleşmiş
- SÜSSÜZ
-
-
[sıfat]
Süsü olmayan, süslenmemiş, gösterişsiz, yalın, sade
- "Süssüz, boyasız bir genç kız; saçları kısacık kesilmiş." (Atilla İlhan)
-
[sıfat]
Süsü olmayan, süslenmemiş, gösterişsiz, yalın, sade
- SÜLALE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Soy, hısım akraba
- "Üç göbek öncesi sülalemizin mezarları Üsküdar'da yani İstanbulluyum." (Burhan Felek)
-
Ev, aile
-
[isim]
Soy, hısım akraba
- SÜRGİT
-
-
[zarf]
Sonsuz olarak, sonsuzluğa kadar, ilelebet
-
[zarf]
Sonsuz olarak, sonsuzluğa kadar, ilelebet
- SÜRMEK
-
-
[-i]
Yönetip yürütmek, sevk etmek
- "Fakat bereket ki bu nevi duygular ancak masal ve romanlarda sürüp gider." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Devam etmek
- "Yenilenmesine karar verilen Meclisin yetkileri, yeni Meclisin seçilmesine kadar sürer." (Anayasa)
-
Önüne katıp götürmek
- "Koyunları sürmek."
-
Uzatmak, ileri doğru itmek
- "Kahveyi ısıtıyor, suyu dolduruyor, cezveyi sürüyor, fincanı boşaltıyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
Dokundurmak, değdirmek
- "Yüzümü saçlarına sürmek için başımı eğdim." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
Oturduğu, bulunduğu yerden, ülkeden ceza olarak başka bir yer veya ülkeye göndermek, nefyetmek
- "Mütarekede İngilizler onu Malta'ya sürdüler." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Bir maddeyi bir yüzey üzerine ince bir tabaka olarak yaymak, dökmek, serpmek
- "Avucuna doldurup kokluyor; ensesine, şakaklarına, boynuna sürüyor." (Refik Halit Karay)
-
Bir malı satışa sunmak, piyasaya çıkarmak
- "Satılamayan ne kadar bayat, bozuk mal varsa pansiyonerlere sürerler." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Yasal olmayan yolla piyasaya para çıkarmak
-
[-i]
Herhangi bir durum içinde bulunmak
- "Dört duvar arasında bir memur hayat sürüyordu." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[-i]
Pulluk veya sabanla toprağı işlemek
- "Öküzünün biri ölünce tarlasını süremedi." (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
Olmaya devam etmek
- "Baygınlığım ne kadar sürdü bilmiyorum." (Aka Gündüz)
-
[nsz]
Zaman geçmek
- "Çok sürmez, her şey düzelir."
-
[nsz]
Zaman almak
- "Her odanın ziyareti bir saat sürmüştü." (Ahmet Haşim)
-
Bitki, ot yetişip ortaya çıkmak, bitmek, yeşermek
- "Bu gölgeli yerlerde otlar bütün bir yaz mevsimi yeniden yeniye sürer, rutubetli toprakta bir bir arkasına yoncalar fışkırır, çayırlar kabarırdı." (Refik Halit Karay)
-
[nsz]
Olağandan daha çok, daha sık ve sulu dışkı çıkarmak
-
[-i]
Yönetip yürütmek, sevk etmek
- SÜNGER
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Genellikle denizlerde bir yere tutunarak koloni durumunda yaşayan, çok hücreli ilkel hayvan
- "Bir türlü doyamadığım hürriyetimin üstüne sünger çekmek lazım geliyordu." (Orhan Kemal)
-
Bu hayvanın temizlik işlerinde kullanılan, suyu fazlaca çeken esnek iskeleti
-
Yapay olarak elde edilen temizlik veya dolgu gereci
-
[isim]
Genellikle denizlerde bir yere tutunarak koloni durumunda yaşayan, çok hücreli ilkel hayvan
- SÜRELİ
-
-
[sıfat]
Belirli aralıklarla yapılan, çıkan, mevkut, periyodik
- "Süreli yayın."
-
[sıfat]
Belirli aralıklarla yapılan, çıkan, mevkut, periyodik
- SÜRSAT
-
-
[isim]
Savaşa giden ordunun geçeceği yollar çevresindeki köylülerden savaş araç ve gereçlerini temin etmesi ve rayiç değeri üzerinden yiyecek satın alması
-
[isim]
Savaşa giden ordunun geçeceği yollar çevresindeki köylülerden savaş araç ve gereçlerini temin etmesi ve rayiç değeri üzerinden yiyecek satın alması
- SÜLİNE
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Dar ve uzun kavkılı bir deniz yumuşakçası, denizçakısı (Solen)
-
[isim]
Dar ve uzun kavkılı bir deniz yumuşakçası, denizçakısı (Solen)
- SÜLFÜR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kükürdün başka bir elementle yaptığı birleşik
-
[isim]
Kükürdün başka bir elementle yaptığı birleşik
- SÜLFAT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Sülfürik asidin tuzu veya esteri
-
[isim]
Sülfürik asidin tuzu veya esteri
- SÜRÇME
-
-
[isim]
Sürçmek işi
-
[isim]
Sürçmek işi
- SÜTLAÇ
-
-
[isim]
Süt, şeker ve pirinçten yapılan bir tür tatlı, sütlü
-
[isim]
Süt, şeker ve pirinçten yapılan bir tür tatlı, sütlü
- SÜRGÜN
-
-
[isim]
Ceza olarak belli bir yerin dışında veya belli bir yerde oturtulan kimse
- "Sürgünü yalnız memleket hasreti yıkmaz." (Refik Halit Karay)
-
Sürülme işi, nefiy
- "Sürgün benim için ölüm gibi bir şey olmuştu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bir kimsenin sürüldüğü yer
- "Sürgünlerde çile dolduruyordu en güzel yaşında." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Bir bitkide yeni süren filiz
-
İshal
-
[isim]
Ceza olarak belli bir yerin dışında veya belli bir yerde oturtulan kimse
- SÜTKIZ
-
-
[isim]
Bir kadının kendi çocuğu değilken emzirdiği ve kocasıyla birlikte evlat olarak benimsediği kız çocuk
- "Siz bizim hanımefendinin ölen kocasının erkek kardeşinin sütkızı imişsiniz." (Peyami Safa)
-
[isim]
Bir kadının kendi çocuğu değilken emzirdiği ve kocasıyla birlikte evlat olarak benimsediği kız çocuk
- SÜVARİ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Atlı
-
Atlı asker
- "Bir sabah süvarilerimizin şehre girdiği işitildi." (Peyami Safa)
-
Ticaret gemilerinde kaptanlık yapan kimse
-
[isim]
Atlı