Sonunda ret olan 6 harfli 26 kelime var. RET ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ret olan kelimeler listesine ya da başında ret olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E R T Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
RET, TER
2 Harfli Kelimeler
ER, ET, RE, TE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- EMARET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Beylik
-
[isim]
Beylik
- HASRET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Özlem
- "Vatan ve kardeş hasretini birbirimizde gideriyoruz." (Haldun Taner)
- "Ada'ya gelince İstanbul'u özler ve oraya gidince Ada'ya hasret çekerdi." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Sonra ver elini ana baba ocağı. Hem hasret giderecektim hem de ruhumla dinlenecektim." (Cahit Uçuk)
- "Ben dört sene onun hasretini çektim." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Özlem
- ŞİRRET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Geçimsiz, huysuz, kavga çıkarmaktan hoşlanan, edepsiz (kimse)
- "Melek kadar masum / Yok canım şeytan kadar şirret." (Behçet Necatigil)
-
[sıfat]
Geçimsiz, huysuz, kavga çıkarmaktan hoşlanan, edepsiz (kimse)
- FETRET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İki peygamber arasında peygambersiz geçen süre
-
İki padişah arasında padişahsız geçen süre
-
İki olay arasındaki süre
-
Hükûmet gücünün gevşediği bir yerde düzenin yeniden kurulmasına kadar geçen süre
-
İslam dinine göre Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasında geçen süre
-
[isim]
İki peygamber arasında peygambersiz geçen süre
- HAZRET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yüce kabul edilen kimselerin adlarının başına saygı, övme, yüceltme amacıyla getirilen unvan
- "Hazreti Ali. Hazreti Fatma."
-
Adı söylenmeyen bir kimseden söz edilirken kullanılan bir söz
- "Bilen bilir, kolay okunan yazar değildir, hazret." (Refik Erduran)
-
Kullanıldığında bir kişinin küçümsendiğini anlatan bir söz
-
[ünlem]
Genellikle erkekler arasında senli benli konuşmada kullanılan bir seslenme sözü
- "Hazret! Şu kitabı uzatır mısın?"
-
[isim]
Yüce kabul edilen kimselerin adlarının başına saygı, övme, yüceltme amacıyla getirilen unvan
- SEYRET
-
-
beklenmedik bir şey olacağını anlatan bir söz
- "Kitapçı vitrinlerinde kendi eserlerini gördükçe durup hayran hayran seyrediyor." (Haldun Taner)
- "Sen şimdi curcunayı seyret!"
-
beklenmedik bir şey olacağını anlatan bir söz
- MEFRET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Kocaman, iri, büyük, muazzam
- "Cehennem, zincire vurulmuş mefret bir ejderhadır. Bırakınız beni, günahkârları yutayım diye nara atar durur." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[sıfat]
Kocaman, iri, büyük, muazzam
- İMARET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İmarethane
-
[isim]
İmarethane
- SUBRET
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Komedilerde hafifmeşrep genç kadın veya işveli hizmetçi rollerine çıkan kadın oyuncu
-
[isim]
Komedilerde hafifmeşrep genç kadın veya işveli hizmetçi rollerine çıkan kadın oyuncu
- İBARET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Oluşan, meydana gelen
- "Gene hep beraber, bir iki parçadan ibaret bulaşıklarını yıkamaya oturdular." (Necati Cumalı)
- "Büyük önderin bize verdiği mükâfat bundan ibaret değildi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[sıfat]
Oluşan, meydana gelen
- KUDRET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Güç, erk, erke, iktidar
- "Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur." (Atatürk)
-
Yetenek
- "Hep birden kollarını havaya kaldırarak dönmeye başlayışları bana insan kudretinin üstünde gibi geliyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Maddi güç, zenginlik
-
Tanrı yapısı
-
Tanrı'nın ezelî gücü
-
[isim]
Güç, erk, erke, iktidar
- HAYRET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Beklenmedik, garip bir şeyin sebep olduğu şaşkınlık, şaşırma
- "... hayret ve teessüründen masanın yanındaki sandalyeye yığılmıştı." (Ömer Seyfettin)
- "Bunları oyuncak sanır ve niçin satmadığına hayret ederdi." (Reşat Nuri Güntekin)
- "... gerçek karşısında hayrete düşmekten kendimi alamıyorum." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[ünlem]
Şaşılan bir şey karşısında söylenen söz
-
[isim]
Beklenmedik, garip bir şeyin sebep olduğu şaşkınlık, şaşırma
- MÜFRET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Teklik
-
[isim]
Teklik
- GAYRET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çalışma, çaba, çalışma isteği
- "Arkadaşlarına yardımcı olmak arzu ve gayreti onu acıklı bir duruma düşürüyordu." (Mahmut Yesari)
- "Gayret dayıya düştü; bu işe sen el atmazsan olmayacak."
- "Eh, dedi, elimizden geldiği kadar gayret ederiz." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Azar azar fakat ısrarlı bir gayret göstermeye başladı." (Peyami Safa)
-
Koruma, esirgeme, kayırma duygusu
- "Hemşehrilik gayreti."
-
Kutsal sayılan şeylere yabancıların saldırmasını görmekten doğan dayanamama duygusu
-
[isim]
Çalışma, çaba, çalışma isteği
- İŞARET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Anlam yükletilen şey, anlamlı iz, im
- "Noktalama işaretleri."
- "Annem eliyle, yüzüyle ne biçim işaret etti babama bilmiyorum ama hiç ses çıkarmadılar." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Başı ile evet işareti verdi." (Aka Gündüz)
- "Bu baş sallayışını bir tasdik işareti sayıp konuşmaya devam etti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Belirti, gösterge, alamet
- "Ben, yalnız bir noktaya işaret etmekle iktifa edeceğim." (Atatürk)
-
El, yüz hareketleriyle gösterme
- "Artık işaretleri bırakmış, konuşuyor, bir taraftan da saçlarını düzeltiyor." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Anlam yükletilen şey, anlamlı iz, im
- OPERET
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Eğlenceli, hafif konulu, içinde bestesiz konuşmalar bulunan sahne eseri
- "Onun çalıp söylediği bir operet parçasını tekrarlıyordum." (Refik Halit Karay)
-
Bu eseri oynayan oyunculardan oluşan kuruluş
- "Bizim, operetlerimiz cinsinden bir sürü halk tiyatroları var." (Haldun Taner)
-
[isim]
Eğlenceli, hafif konulu, içinde bestesiz konuşmalar bulunan sahne eseri
- ESARET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kölelik, tutsaklık, esirlik
- "Esaretimin geri kalan müddetini bu ümitle geçirmeye başladım." (Ahmet Mithat)
-
Boyunduruk
-
Hâkimiyet altında bulunma
-
[isim]
Kölelik, tutsaklık, esirlik
- ŞÖHRET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Herkesçe bilinme, tanınma durumu, ün
- "Kıran Bey, çetesinin şöhretini her tarafa yaydı." (Refik Halit Karay)
- "Fakat Nedim'den hoşlanan kızlarla kadınların çoğu onu, yeni şöhret bulan bir sinema aktörüne benzetmektedir." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Her mahallede hatta satıcılar arasında şöhret kazanmış olan güzel sesliler bulunurdu." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Burada jandarma teğmeni olsun da daha bir defa, Ankara'da şöhret salmış olan o gözleri görmesin." (Refik Halit Karay)
-
Tanınmış, ünlü kimse
- "Bu salonda hepsini ilk defa gördüğüm altı şöhret var." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[isim]
Herkesçe bilinme, tanınma durumu, ün
- NEFRET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir kimsenin kötülüğünü, mutsuzluğunu istemeye yönelik duygu
- "Gönlümde o zamana kadar duyduğum nefret yerine büyük bir korku titriyordu." (Memduh Şevket Esendal)
- "Şu dakikada senden nefret ediyorum, senden böyle hareket beklemezdim." (Peyami Safa)
- "Çünkü Ömer Bey, başka birinde son derece nefret uyandıran bir kabalık, bir kusur sayılması lazım gelen o gurur ve azamet buhranları içinde bile bir çocuk saflığını saklıyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Tiksinme, tiksinti
- "Şimdi bu satırlarımı hiddetle, nefretle, iç bulantısı ile yazıyorum." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Bir kimsenin kötülüğünü, mutsuzluğunu istemeye yönelik duygu
- AKARET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Akar
- "Başladı, her ay, akaretlerinden kira toplar gibi tıkır tıkır faizleri toplamaya." (Ercüment Ekrem Talu)
-
[isim]
Akar