Başında pe olan 5 harfli 33 kelime var. Pe ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde pe olan kelimeler listesine ya da sonu pe ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında pe bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- PERUK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Takma saç, peruka
-
[isim]
Takma saç, peruka
- PERMA
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Saçların uzun süre dalgalı kalmasını sağlamak için uygulanan işlem, permanant
-
[isim]
Saçların uzun süre dalgalı kalmasını sağlamak için uygulanan işlem, permanant
- PENSE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Çeşitli biçim ve büyüklükte maşa veya kıskaç
-
Birçok meslek dalında çeşitli nesneleri sıkmak, germek, kıvırmak, tutmak vb. işler için kullanılan değişik biçimlerde el aleti, pens
-
[isim]
Çeşitli biçim ve büyüklükte maşa veya kıskaç
- PENYE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Dokumacılıkta özel araçla apresi yapılmış bir tür ince kumaş
-
Bu kumaştan yapılmış üst giysisi
-
[isim]
Dokumacılıkta özel araçla apresi yapılmış bir tür ince kumaş
- PEŞİN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Bir alışverişte, alışveriş yapıldığı anda, alınan şeyin tesliminden önce veya teslimiyle birlikte ödenen, veresiye karşıtı
-
Çalışmadan verilen (ücret, aylık)
- "O peşin parayla çalışıyor."
-
[zarf]
Daha önce, önceden
- "Sana peşin haber vereyim ki onlar kızlarının başkası ile âşıktaşlık yapmasını istemezler." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[sıfat]
Bir alışverişte, alışveriş yapıldığı anda, alınan şeyin tesliminden önce veya teslimiyle birlikte ödenen, veresiye karşıtı
- PENÇE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Yırtıcı hayvanların ön ayaklarının parmaklarıyla tırnakları
- "Kuş, beni görünce korktu, pençesinde yılanla havalandı." (Memduh Şevket Esendal)
- "Aslan bir pençe atarak soysuz köpeğin kemiklerini kırmış." (Falih Rıfkı Atay)
- "Karaborsa davalarında ise bunların nüfuzları sıfırdan aşağıdır çünkü bu hususta birçoğu Millî Korunmanın pençesine düşmeye namzettir." (Halide Edip Adıvar)
-
Ayakkabının tabanındaki kösele
- "Bilirim atarsın bana pençeni / Nefsine kahretmek istedikçe sen." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
-
Etkisinden kurtulmak olanaksız, etkisi çok olan güç
- "Bu vicdan azabının demirden pençesi yüreğini sıkmaya başlıyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
El
- "Bir yumruğunu gırtlağıma dayadı, bir pençesiyle kalbimi kavradı." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Yırtıcı hayvanların ön ayaklarının parmaklarıyla tırnakları
- PENGÖ
-
Kelime Kökeni : Macarca
-
[isim]
İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar kullanılan Macar para birimi
-
[isim]
İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar kullanılan Macar para birimi
- PERVA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Çekinme, sakınma, korku
- "Islanmışın yağmurdan pervası mı olur?" (Rıfat Ilgaz)
-
[isim]
Çekinme, sakınma, korku
- PELİN
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Birleşikgillerden, yapraklarında ve öteki bölümlerinde çok acı, kokulu bir madde bulunan, hekimlikte kullanılan çok yıllık ve otsu bir bitki, pelin otu, acı pelin, akpelin (Artemisia absinthium)
-
[isim]
Birleşikgillerden, yapraklarında ve öteki bölümlerinde çok acı, kokulu bir madde bulunan, hekimlikte kullanılan çok yıllık ve otsu bir bitki, pelin otu, acı pelin, akpelin (Artemisia absinthium)
- PELTE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Nişasta, şeker ve su karışımının pişirilerek soğutulmasıyla yapılan bir tür tatlı
-
Bu kıvamda olan madde
-
Koloidal bir katı içine bir sıvının işlemesinden sonra, ya bu sıvıya daldırılan koloidin doğrudan doğruya şişmesiyle veya sıcakta hazırlanan oldukça konsantre çözeltinin soğultularak kıvamlaşmasıyla oluşan esnek madde
-
Denizanası
- "Denizde canlanmış bir köpük gibi açılan kapanan peltenin hayatını gördükçe bu hayatlar nedir ve niçindir, demek ihtiyacını duyardım." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Nişasta, şeker ve su karışımının pişirilerek soğutulmasıyla yapılan bir tür tatlı
- PELÜŞ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir yüzü uzun tüylü, yumuşak ve parlak, kadifeye benzer bir kumaş türü
-
[isim]
Bir yüzü uzun tüylü, yumuşak ve parlak, kadifeye benzer bir kumaş türü
- PEYDA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Belli, açık, peydah
- "Uzun boyu hafif bir kamburluk peyda etmiş." (Hüseyin Cahit Yalçın)
- "Tepeye tırmandıkça başımızın üstünde koyu mor bir aydınlık peyda oluyor." (Aka Gündüz)
-
[sıfat]
Belli, açık, peydah
- PESÜS
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
İçinde yağ yakılan toprak kandil
-
[isim]
İçinde yağ yakılan toprak kandil
- PEMBE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Beyaza biraz kırmızı karıştırılmasıyla oluşan açık renk
-
[sıfat]
Bu renkte olan
-
[isim]
Beyaza biraz kırmızı karıştırılmasıyla oluşan açık renk
- PEDAL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir makinede, bir araçta ayak yardımıyla dönmeyi veya hareketi sağlayan düzen, ayaklık
-
[isim]
Bir makinede, bir araçta ayak yardımıyla dönmeyi veya hareketi sağlayan düzen, ayaklık
- PEYKE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Genellikle eski iş yerlerinde ve evlerde bulunan, duvara bitişik alçak, tahta sedir, kerevet
- "Tıpkı köyünde bir kahvenin peykesi üstüne oturur gibi oturuyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Genellikle eski iş yerlerinde ve evlerde bulunan, duvara bitişik alçak, tahta sedir, kerevet
- PERDE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Görüşü, ışığı engellemek, bir şeyi gizlemek için pencereye veya bir açıklığın önüne gerilen örtü
- "Perdeleri nasıl kendi eliyle pencerelere taktığını ... düşündü." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Tiyatro topluluğu 'Kaos' adlı oyunla perdelerini ilk kez açmıştı." (Ahmet Cemal)
-
Üzerine bir cismin görüntüsü yansıtılan saydam olmayan yüzey
- "Sinema perdesi. Karagöz perdesi."
-
İki yeri birbirinden ayıran bölme
- "Duvarın önüne çekilen tahta perdeye yapıştırılmış ilanlara bakıyordu." (Memduh Şevket Esendal)
-
Seste pes perde
- "Sonra da ince ve çok acıklı bir perdeden şarkı söylemeye başladı." (Ahmet Mithat)
-
Doğruyu görmeye engel olan şey
- "Bu sözü duyunca gözlerimdeki perde kalkıverdi."
-
Kaz, ördek, martı gibi hayvanların parmaklarını birbirine bitiştiren zar
-
Bir müzik parçasını oluşturan seslerden her birinin kalınlık veya incelik derecesi
-
Bu ses derecelerini sağlamak için çalgılarda bulunup parmaklarla basılan yer
-
Katarakt
- "Gözlerine perde inmiş."
-
Bir sahne eserinin büyük bölümlerinin her biri
- "Oyunun üç perdesi de böyle alkışlar içinde geçti." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Görüşü, ışığı engellemek, bir şeyi gizlemek için pencereye veya bir açıklığın önüne gerilen örtü
- PERKİ
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Tatlı su levreği (Perca fluviatilis)
-
[isim]
Tatlı su levreği (Perca fluviatilis)
- PENES
-
Kelime Kökeni : Macarca
-
[isim]
Genellikle halk oyunlarında kızların süs olarak kullandığı, altını taklit, sarı tenekeden pul
-
[isim]
Genellikle halk oyunlarında kızların süs olarak kullandığı, altını taklit, sarı tenekeden pul
- PEÇİÇ
-
-
[isim]
Zar yerine yedi tane küçük deniz hayvanı kabuğu atılarak bunların açık taraflarının üste veya alta gelmelerine göre taş ilerleterek oynanan bir oyun
- "Muşamba fenerlerle kadın misafirler geldi, epeyce bir zaman peçiç ve yüzük oynandı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bir tür kâğıt oyunu
- "Pek neşeli vaktinde hizmetçi kadınla peçiç oynar." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Zar yerine yedi tane küçük deniz hayvanı kabuğu atılarak bunların açık taraflarının üste veya alta gelmelerine göre taş ilerleterek oynanan bir oyun