Sonunda n olan 4 harfli 81 kelime var. N harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde n harfi olan kelimeler listesine ya da başında n harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- MAUN
-
-
[isim]
Tespih ağacıgillerden, Hindistan ve Honduras'ta yetişen büyük bir orman ağacı, akaju (Swietenia mahagoni)
-
Bu ağacın parlak kırmızımtırak renkte, sert ve iyi cilalanan kerestesi
-
[sıfat]
Bu keresteden yapılan
- "Parası olsa o deminki maun yemek odası takımını üç bin dokuz yüze koparıverirdi." (Haldun Taner)
-
[isim]
Tespih ağacıgillerden, Hindistan ve Honduras'ta yetişen büyük bir orman ağacı, akaju (Swietenia mahagoni)
- PLAN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir işin, bir eserin gerçekleştirilmesi için uyulması tasarlanan düzen
- "Turist akınını karşılamak için şimdiden bir plan yapmışlar." (Haldun Taner)
- "Yukarıdaki hizmetçisini karşısına almış, plan kuruyordu." (Ercüment Ekrem Talu)
-
Bir şehrin, bir yapının, bir makinenin çeşitli bölümlerini gösteren çizim
- "O tarihte aramızda kasaba planını yapmaya gelmiş bir iki mühendis ve mimar bulunuyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Çekim
-
Düşünce, niyet, maksat, tasavvur
- "Aşağıda kaynaşan kalabalığa bakarak planını zihninden geçirdi." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Bir işin, bir eserin gerçekleştirilmesi için uyulması tasarlanan düzen
- DREN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Ark
-
Ameliyat sonrası vücut içinde kalan doku artıklarını ve sıvıları dışarı atmak veya yara üzerindeki iltihabı akıtmakta kullanılan bükülgen tüp
-
[isim]
Ark
- LAİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Lanetlenmiş, melun
-
[sıfat]
Lanetlenmiş, melun
- HAİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Hıyanet eden (kimse), hayın
- "Bu anlayışsızlığa ve bu vatan hainlerine vahvahlanır, acır gibiydiler." (Tarık Buğra)
-
Zarar vermekten, üzmekten veya kötülük yapmaktan hoşlanan (kimse)
- "Siz galip olduğunuz için cesur ve hain görünüyorsunuz." (Aka Gündüz)
-
Kötü niyeti olan
-
[ünlem]
Sitemli bir seslenme sözü
- "Hain! Biz seninle böyle mi konuşmuştuk?"
-
[sıfat]
Hıyanet eden (kimse), hayın
- AÇAN
-
-
[isim]
Oynak kemiklerin arasındaki açıları genişletmeye yarayan kasların genel adı, büken karşıtı
-
[isim]
Oynak kemiklerin arasındaki açıları genişletmeye yarayan kasların genel adı, büken karşıtı
- ÖZEN
-
-
[isim]
Bir işin elden geldiğince iyi olmasına çabalama, özenme, itina, ihtimam
- "Yenisini onlar özenle bileğime geçirdiler." (Haldun Taner)
- "Çay bitmesin diye yudum yudum içmeye büyük özen gösterirler." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Bir işin elden geldiğince iyi olmasına çabalama, özenme, itina, ihtimam
- AYIN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Arap alfabesinin on sekizinci harfinin adı
-
[isim]
Arap alfabesinin on sekizinci harfinin adı
- EZAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Müslümanlıkta namaz vaktini bildirmek için müezzinin yüksek sesle yaptığı çağrı
- "Emirgân Camiinden yankılanan sabah ezanını duydular." (Atilla İlhan)
-
[isim]
Müslümanlıkta namaz vaktini bildirmek için müezzinin yüksek sesle yaptığı çağrı
- UZUN
-
-
[sıfat]
İki ucu arasında fazla uzaklık olan, kısa karşıtı
- "Pek canım istiyor, uzun etme!" (Peyami Safa)
- "Uzun lafın kısası, eleştirmeci okuyucuya faydalı, edebiyata faydalı bir yazıcıdır." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Başlangıcı ile bitimi arasında fazla zaman aralığı olan, çok süren
- "Uzun ince bir yoldayım / Gidiyorum gündüz gece." (Âşık Veysel)
-
[zarf]
Ayrıntılı, derinlemesine
- "Uzun düşündüğünü unuttuğu ve düşüncelerinin yönünü kaybettiği bir anda yemeğe çağırdılar." (Halide Edip Adıvar)
-
[sıfat]
İki ucu arasında fazla uzaklık olan, kısa karşıtı
- IŞIN
-
-
[isim]
Bir ışık kaynağından çıkarak her yöne yayılıp giden ışık demeti, şua
-
Işınetkin özdeklerin saçtıkları alfa, beta, gama ışınlarından her biri
-
Bir noktadan çıkıp sonsuza giden yarım doğrulardan her biri
-
[isim]
Bir ışık kaynağından çıkarak her yöne yayılıp giden ışık demeti, şua
- AKIN
-
-
[isim]
Kalabalık bir şeyin arkası kesilmeyen bir geliş durumunda olması
- "Ada'yı bir rençper akını doldurmuştu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Düşman topraklarına tedirgin etme, yıldırma, çapul vb. amaçlarla toplu olarak yapılan baskın
- "Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik / Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!" (Yahya Kemal Beyatlı)
- "Top seslerini duyan halk sahile akın etmeye başlamışlardı." (Feridun Fazıl Tülbentçi)
-
Gol atmak veya sayı yapmak amacıyla karşı takımın sahasına doğru genellikle topluca girişilen hücum
-
[isim]
Kalabalık bir şeyin arkası kesilmeyen bir geliş durumunda olması
- AYİN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Dinî tören
-
Mevlevi tekkelerinde okunan ağır bestelerin biçimi
-
[isim]
Dinî tören
- İKON
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Ortodokslarda İsa, Meryem veya ermişlerin tahta üzerine mumlu ve yumurtalı boyalarla yapılmış dinî içerikli resimler
-
[isim]
Ortodokslarda İsa, Meryem veya ermişlerin tahta üzerine mumlu ve yumurtalı boyalarla yapılmış dinî içerikli resimler
- SAHN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Avlu
-
Cami, medrese ve kiliselerde umumun toplanmasına mahsus üstü kubbeli, örtülü yer
-
[isim]
Avlu
- ÜLEN
-
-
[isim]
Ulan
- "Ülen, haddini bilmez bastıbacak, emir vermek sana mı kaldı?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Ulan
- ÖDÜN
-
-
[isim]
Uzlaşmaya varabilmek için hak, istek veya savlarının bir bölümünden, karşı taraf yararına vazgeçme, ödünleme, ivaz, taviz
- "Kalabalığa verilen her ödün, verenleri kendi benliğinden, kişiliğinden uzaklaştırıyor." (Necati Cumalı)
- "Yaşamı boyunca ekmek parası yüzünden olmayacak ödünler verdi." (Haldun Taner)
-
[isim]
Uzlaşmaya varabilmek için hak, istek veya savlarının bir bölümünden, karşı taraf yararına vazgeçme, ödünleme, ivaz, taviz
- YUAN
- ...
- İZİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir şey yapmak için verilen veya alınan özgürlük, müsaade, ruhsat, icazet, mezuniyet
- "Viyana'dan döneli bir ay olmuştu ve izni üç hafta sonra bitiyordu." (Halide Edip Adıvar)
- "Çalıştığı bankanın müdürlerinden birinin kızıyla nişanlanmak için izin alıp Edirne'ye gitmişti." (Memduh Şevket Esendal)
- "Annemden Hasan'la beraber Yeşilköy'e gitmek için izin istedim." (Halide Edip Adıvar)
- "Kendisi belediyeden birkaç gün izin kopararak onları ziyaret edecekti." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bir kimseye çalıştığı yerce verilen tatil
- "Yıllık iznini kullanıyor."
-
[isim]
Bir şey yapmak için verilen veya alınan özgürlük, müsaade, ruhsat, icazet, mezuniyet
- KLAN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Boy (II)
- "Belli bir klandan olan, o klanın geleneklerine göre davranmaktan başka türlüsünü düşünemezdi." (Melih Cevdet Anday)
-
[isim]
Boy (II)