Sonunda mek olan 6 harfli 97 kelime var. MEK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde mek olan kelimeler listesine ya da başında mek olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E K M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KEM
2 Harfli Kelimeler
EK, EM, KE, ME
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- TEPMEK
-
-
[-i]
Hayvan, ayağıyla vurmak
-
Üzerine basarak sıkıştırmak
- "Yünleri çuvala tepmek."
-
Çokça yürümek
-
Değerini anlamamak veya kestirememek, geri çevirmek
- "Gelmiş buraya, başını sokacak, ekmeğini kazanacak bir yer bulmuş, hiç bunu teper mi?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Yeniden ortaya çıkmak, tazelenmek, depreşmek
- "Gündüz ya bir yere sokulup uyur ya sessiz sedasız sokaklarda dolaşır. Fakat akşam oldu mu derdi teper." (Halide Edip Adıvar)
-
[-i]
Hayvan, ayağıyla vurmak
- DELMEK
-
-
[-i]
Delik açmak, delik duruma getirmek
- "Taşın göze dokunmadığını ve bir parmak aşağıda yanağı deldiğini gördü." (Peyami Safa)
-
İncitmek, kırmak
-
[-i]
Delik açmak, delik duruma getirmek
- PİŞMEK
-
-
[nsz]
Ateşte, fırında, kaynar suda veya yağda ısı etkisiyle yenilebilir duruma gelmek
- "Börek geç pişer."
- "Biz olanca gücümüzle Batılılaşmaya çalışırken senin bu düşüncelerin pişmiş aşa soğuk su katıyor." (Halide Edip Adıvar)
- "Büyük kalabalığa varana kadar sanat eserinin başına gelenler pişmiş tavuğun başına bile gelmemiştir." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Isıtma sonucu belirli bir kullanıma uygun duruma gelmek
- "Tuğla, çanak çömlek özel ocaklarda pişer."
-
Meyve olgun duruma gelmek
- "... yere düşenlerin beraberce yenmesine önce ses çıkarmadılar fakat yemişler pişip tatlılaşınca iş değişti." (Refik Halit Karay)
-
Pişik oluşmak
- "Çocuğun apış arası pişmiş."
-
Bir konuyu iyice öğrenmek
-
İşe alışıp beceri ve ustalık kazanmak, zorlukları göğüslemek
- "Ama ticarette küçükten pişmek lazım." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Herhangi bir iş için konuşup hazırlanmak
-
Bunalacak kadar sıcaklık duymak
-
[nsz]
Ateşte, fırında, kaynar suda veya yağda ısı etkisiyle yenilebilir duruma gelmek
- İRKMEK
-
-
[nsz]
Birikmek
-
Biriktirmek, toplamak
-
Tiksinmek
-
[nsz]
Birikmek
- TÜYMEK
-
-
[nsz]
Kaçmak
- "Bir bahane icadıyla şuradan beş on gün için tüyemez miyiz?" (Ercüment Ekrem Talu)
-
[nsz]
Kaçmak
- YERMEK
-
-
[-i]
Kötülüklerini söylemek, zemmetmek
-
Birinin veya bir şeyin kusurlarını ortaya koymak, hicvetmek, övmek karşıtı
-
Beğenmemek, hoşlanmamak, tiksinmek
-
[-i]
Kötülüklerini söylemek, zemmetmek
- SİKMEK
-
-
[-i]
Erkek cinsel ilişkide bulunmak
-
[-i]
Erkek cinsel ilişkide bulunmak
- ÜŞÜMEK
-
-
[nsz]
Isı yokluğundan, azlığından veya ısı kaybından etkilenmek, soğuğun etkisini duymak
- "Üşümüş, donmuş gibi, kaba, nasırlı, pis ellerini karnının üstünde sıkıyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
Isı yokluğundan, azlığından veya ısı kaybından etkilenmek, soğuğun etkisini duymak
- BİLMEK
-
-
[nsz]
Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak
- "Bu adam, bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan, bildiğini bilen, bilmediğini de şıp diye sezen bambaşka bir insandır." (Haldun Taner)
- "Efendiden gizli yine herkes bildiğini okuyordu." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Her şeye peki, olur der fakat sonunda gene bildiğini yapardı." (Haldun Taner)
- "Sütannenin sandık odası, bildim bileli akar." (Ömer Seyfettin)
-
[-i]
Bir bilim veya sanat dalında yeterli olmak
- "Yani kısacası bu mükemmel dilimizi kimse bilmez, okumaz." (Burhan Felek)
-
Bir iş yapmaya alışmış olmak, elinden gelmek
-
Tanımak, hatırlamak
- "Kadıncığım aç. Ben geldim. Bilemedin mi?" (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Sanmak, varsaymak, farz etmek
- "Bir hastanın hastalığına gereken önemi vermesi, doktorun ancak kendini o hasta ile birlikte hasta bilmesi ile sağlanabilir." (Refik Halit Karay)
-
[-i]
Sorumlu tutmak
- "Ben arkadaşını bilmem, seni bilirim."
-
İnanmak
- "Bilirim yaşamaz güneşte / Bilirim yaşamaz yan yana aşkla / Ne haksızlık / Ne korku." (Necati Cumalı)
-
[-i]
İşine gelmek, uygun bulmak
- "Mal almasını bildi de parasını vermeyi mi bilmiyor?"
-
-a / -e ekli fiillerle yeterlik bildiren birleşik fiiller oluşturur
- "Anlayabilmek. Gidebilmek. Kapayabilmek. Yazabilmek."
-
[-i]
Saymak
- "Teşekkürü borç bilirim."
-
[nsz]
Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak
- YEDMEK
-
-
[-i]
Çekerek peşinden götürmek, yedeğinde götürmek
-
Yanında, beraberinde götürmek
- "Burhan'ın kolu Ayşe'ye düşmesin diye sımsıkı sarılmış, yalnız bir arkadaş ve kardeş gibi değil, aynı zamanda bir sevgili rikkatiyle onu yediyordu." (Halide Edip Adıvar)
-
[-i]
Çekerek peşinden götürmek, yedeğinde götürmek
- SEZMEK
-
-
[-i]
Açık bir kanıt olmaksızın, olmuş veya olacak bir şeyi anlamak, kestirmek, hissetmek
- "İkinci Dünya Savaşı'na doğru gittiğimizi en evvel sen sezmiştin." (Refik Halit Karay)
-
Anlamak, fark etmek
- "Onun deli sayılmasının sebeplerini gizlice biz de sezerdik." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[-i]
Açık bir kanıt olmaksızın, olmuş veya olacak bir şeyi anlamak, kestirmek, hissetmek
- TÜTMEK
-
-
[nsz]
Duman veya buhar çıkarmak
- "Dumanı tütmekte olan bir vapuru görerek artık yerine dönmeyi akıl etti." (Haldun Taner)
-
Dumanı geri vermek
- "Kahvelerin içi tüten ocakla göz gözü görmez bir hâldeydi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Yaşamak, varlığını sürdürmek
- "Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak." (Mehmet Akif Ersoy)
-
İyi veya kötü kokmak
-
[nsz]
Duman veya buhar çıkarmak
- SÜSMEK
-
-
[-i]
Boynuzlu hayvan boynuzu ile vurmak, tos vurmak
- "Koç çocuğu süsmüş."
-
[-i]
Boynuzlu hayvan boynuzu ile vurmak, tos vurmak
- ÇÖĞMEK
-
-
[nsz]
Alçalmak, aşağıya inmek
-
[nsz]
Alçalmak, aşağıya inmek
- ÇELMEK
-
-
[-i]
Ayak uzatarak birisini düşürmek
-
Yolundan çevirmek, engel olmak, engellemek
- "En tutulmaz penaltıları çeler ama bazen de bakarsın, bacak arasında en olmayacak golleri yerdi." (Haldun Taner)
-
Örtü vb.ni örtünüp iki ucunu bağlamak
-
Bir şeyin kenarını verev veya çapraz kesmek, çalmak
-
Topa gidiş yönünü değiştirecek biçimde vurmak
-
Kendi yanına çekmek, beğenisini, sevgisini kazanmak
- "Gönlümü çelen bir söz söyle."
-
Düşünce ve davranış birbirini tutmamak, birbirine ters düşmek
- "Bu sözünüz deminkini çeliyor."
-
[-i]
Ayak uzatarak birisini düşürmek
- GÖÇMEK
-
-
[-den]
Yerleşmek amacıyla mahalle, köy, şehir veya ülke değiştirmek
- "Selanik elden çıkınca ailesi İzmir'e göçmüştür." (Atilla İlhan)
- "En güzel halk türküleri çok sevilen bir insanın ansızın göçüp gitmesi ile kopan bir feryattır." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Bazı hayvanlar, sıcak iklimli ülkelere gitmek
-
[nsz]
Çökmek
-
[nsz]
Ölmek
-
Oturmak
- "Masaların arasından geçerek localardan birine gider, göçerlerdi." (Ercüment Ekrem Talu)
-
[-den]
Yerleşmek amacıyla mahalle, köy, şehir veya ülke değiştirmek
- YÜZMEK
-
-
[nsz]
Kol, bacak, yüzgeç vb. organların özel hareketleriyle su yüzeyinde veya su içinde ilerlemek, durmak
- "Yüzmek bilmediği için on dakika içinde boğulmuştu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Yüzme sporu yapmak
-
Bir sıvının yüzeyinde batmadan durmak
- "Tahta suda yüzer."
-
Herhangi bir durumun en aşırı derecesinde olmak
- "Hiçbir kaygının gölgelemediği bir saadet içinde yüzmektedir." (Haldun Taner)
-
Dalgalanmak
- "Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak." (Mehmet Akif Ersoy)
-
Herhangi bir şeyle üzeri kaplanmak, bir şeye bulanmak
- "Kitaplar toz içinde yüzüyor. Ev pislik içinde yüzüyor."
-
[nsz]
Kol, bacak, yüzgeç vb. organların özel hareketleriyle su yüzeyinde veya su içinde ilerlemek, durmak
- SEVMEK
-
-
[-i]
Sevgi ve bağlılık duymak
- "Çok az lakırtı söylediği için sevdiği arkadaşları bile kendisini iyice anlayamamışlardı." (Ömer Seyfettin)
-
Birine sevgiyle bağlanmak, gönül vermek
- "Ne kadınlar sevdim zaten yoktular / Böyle bir sevmek görülmemiştir." (Atilla İlhan)
-
Çok hoşlanmak
- "Bazıları entari üstüne kürk giymeyi daha çok severlerdi." (Refik Halit Karay)
-
Okşamak
-
Yerini, şartlarını uygun bulmak
- "Bu ağaç nemli ortamı sever."
-
[-i]
Sevgi ve bağlılık duymak
- ÖRTMEK
-
-
[-i]
Korumak, görünmez duruma getirmek veya gizlemek için üstüne bir şey koymak
- "Kadın bebeğini itina ile yatırdı, yüzünü örttü." (Aka Gündüz)
-
Kapamak
- "Perihan kızdı, gidip piyanonun kapağını örttü." (Peyami Safa)
-
Kaplamak
- "Sarmaşıklar duvarları örtmüş."
-
Kötü bir durumu belli etmemek, gizlemek, saklamak
- "Birinin suçunu örtmek."
-
[-i]
Korumak, görünmez duruma getirmek veya gizlemek için üstüne bir şey koymak
- ELEMEK
-
-
[-i]
Elek yardımıyla ayıklamak veya incesini kabasından ayırmak, elekten geçirmek
- "İşte deniz suyunun tuzunu eleyip çölü sulayıp kazanılan meralar." (Haldun Taner)
-
Sınav veya yarışma yoluyla en iyileri seçmek
-
İpliği elemgeden geçirip yumak yapmak
-
Gözden geçirmek, ayıklamak, iyisini kötüsünden ayırmak
-
Bir yarışmacıyı yarışma dışı bırakmak, elimine etmek
-
[-i]
Elek yardımıyla ayıklamak veya incesini kabasından ayırmak, elekten geçirmek