Sonunda mak olan 6 harfli 128 kelime var. MAK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde mak olan kelimeler listesine ya da başında mak olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

A K M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler

3 Harfli Kelimeler

KAM

2 Harfli Kelimeler

AK, AM, MA

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

KOYMAK

  1. [-i] Bir şeyi bir yere bırakmak, belli bir yere yerleştirmek
    • "Öteki elini doktorun omzuna koydu." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Gündüz olsun gece olsun, iki dakikalık bir fırsat buldu mu Allaha ısmarladık, sütnineyi koydunsa bul!" (Reşat Nuri Güntekin)
  2. Bir kimseyi işe yerleştirmek, birine iş sağlamak
    • "Bu işe kimi koyacağız?"
  3. Bırakmak
    • "İçeri kimseyi koymuyorlar."
  4. Katmak, eklemek
    • "Mal üstüne mal koymak için içi giden bir kişidir." (Salâh Birsel)
  5. İmza, tarih, adres yazmak
  6. Uyulması gereken kuralları belirlemek, ortaya çıkarmak
    • "Orduda yaşayan manevi kuvveti de meydana koyuyor." (Ruşen Eşref Ünaydın)
  7. [nsz] Etkilemek, dokunmak
    • "Bu söz ona çok koymuş."
  8. Bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, ayırmak
    • "Giderlerini iki ay içinde yerine koydu." (Necati Cumalı)
  9. Bırakmak, terk etmek

BATMAK

  1. [nsz] Bir sıvının üstündeyken içine gömülmek
    • "Sonra hani bir gemimiz batmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Belki de battı balık yan gider diye eşinizle birlikte lüks bir gece kulübünü göze aldınız." (Haldun Taner)
  2. Dünyanın dönüşü dolayısıyla güneş, ay ve yıldız ufkun altına inmek
    • "Güneş renksiz bulutlar altında batıyordu." (Ömer Seyfettin)
  3. İflas etmek
  4. Kirlenmek
    • "Üstüm başım battı."
  5. [-e] Saplanmak
    • "Ayağına yolda diken batmıştı." (Osman Cemal Kaygılı)
  6. [-e] Tedirgin etmemesi gereken şeyler tedirgin etmek
    • "Bazı kimselere para batar, sarf edecek yer ararlar."
  7. [-e] Hoşa gitmeyen bir duruma uğramak
    • "Abdi Bey'in sabırsız, çabuk parlamaya yatkın mizacına karısının tevekküllü ve sakinliği fena hâlde batıyor." (Atilla İlhan)
  8. Yok olmak
  9. [-e] Çökmek
    • "İçeriye batmış gözleri kadına dikilmişti." (Sait Faik Abasıyanık)
  10. Daha kötü bir duruma uğramak
  11. Yıkılmak, egemenliği sona ermek
    • "Bizans kurulduğundan battığı tarihe kadar 1125 sene geçmişti." (Yahya Kemal Beyatlı)
  12. [-e] Dokunmak, incitmek
    • "Onun her sözü bana batar."

TOZMAK
...
BUNMAK

  1. [nsz] Beğenmemek, azımsamak, küçümsemek

KOKMAK

  1. [nsz] Koku çıkarmak
    • "Her gelişinde üzeri yabancı lavantalar kokuyor." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
  2. Çürüyüp bozularak kötü bir koku çıkarmak, kokuşmak
    • "Bu et kokmuş."
  3. Olacağıyla ilgili belirtiler göstermek, olacağı hissedilmek
    • "Ortalık savaş kokuyordu."
  4. [-i] Koklamak

SAÇMAK

  1. [-i] Bir şeyi ortalığa dağıtmak, dökmek
    • "Oraya birikmiş sulara basarak çamurları etrafa saçtı." (Memduh Şevket Esendal)
  2. Işık ve ısı yaymak
    • "Büyümüş gözler örste dövülen kızgın demir gibi kıvılcımlar saçtı." (Reşat Nuri Güntekin)
  3. Belli bir görüşü, düşünceyi yaymak

YILMAK

  1. [-den] Bir işten gözü korkup vazgeçmek
    • "On beş dakika içinde onlar kadar yılmış, onlar kadar güçten kuvvetten kesilmişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  2. Bıkmak, usanmak

YONMAK

  1. [-i] Yontmak

KAYMAK

  1. [isim] Sütün veya yoğurdun yüzünde zar durumunda toplanan, açık sarı renkli, koyu yağlı katman
  2. Sütü yayvan kaplar içinde ve hafif ateşte tutarak elde edilen koyu, yağlı öz
    • "Patlıcan kızartması, pilav, bir de koca kâse kaymak gibi yoğurttan oluşan yemeğimizi yedik." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
  3. Yağmur ve selden sonra toprağın üzerinde kalan özlü tabaka
  4. Bir şeyin en iyi ve seçkin bölümü

TIKMAK

  1. [-i] İterek, zorla, aceleyle sokmak
    • "Her birinin ağzına avucundaki et parçasını tıktı." (Falih Rıfkı Atay)
  2. Sokmak
    • "Hesap kitap, müfettiş derken Aslan'ı kafese tıkmışlar." (Memduh Şevket Esendal)

ILIMAK

  1. [nsz] Ilınmak

SANMAK

  1. [nsz] Bir şeyin olma veya olmama ihtimalini kabul etmekle birlikte, olabileceğine daha çok inanmak, zannetmek
    • "Sahiden hasta sanıyorlar, tebdilihava tavsiye ediyorlardı." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. Gibi gelmek, farz etmek
    • "Bu hareketimi tamamıyla histen gelen bir şey sandı." (Peyami Safa)
  3. Bir şey veya kimsenin ... olduğunu düşünmek
    • "Doktor Sevim, hastayı ilk gördüğü an kendinde değil sanmıştı." (Atilla İlhan)

SOKMAK

  1. [-i] İçine veya arasına girmesini sağlamak
  2. [-e] Bir yere girmesini sağlamak, içeri almak
    • "Bizi içeriye aldı ve küçük bir odaya soktu." (Falih Rıfkı Atay)
  3. Bıçak, çakı, iğne vb. batırmak, saplamak
  4. Böcek, zehirli hayvan iğnesini batırmak veya ısırmak, zehirlemek
    • "Otların arasında bacaklarını yılan sokar." (Reşat Nuri Güntekin)
  5. [-e] Yasak bir malı gizlice getirmek veya götürmek
    • "Ülkeye kaçak eşya sokmak."
  6. Belli etmeden kötü bir malı vermek
    • "Satıcı, elmaların çürüklerini sokmuş."
  7. [-e] Konuşma sırasında bir sözü, soruyu veya düşünceyi söyleyivermek
    • "Asım, fikrini birçok sözlerle sağlamlamaya uğraşırken, araya -Olmaz mı dersiniz, ne dersiniz?- gibi sualler sokuyor, cevap istiyordu." (Refik Halit Karay)
  8. Dokunaklı, kırıcı veya acı söz söylemek

KUÇMAK
...
UZAMAK

  1. [nsz] Uzun duruma gelmek, boyu büyümek
    • "Kısa boylu Japon cinsi bile sporla üç parmak uzadı." (Ahmet Haşim)
  2. Çok zaman tutmak, uzun sürmek
    • "Ama bu uzayan yaz, kışın gelmeyeceğine alamet değil!" (Sait Faik Abasıyanık)

YIKMAK

  1. [-i] Kurulu bir şeyi parçalayarak dağıtmak, bozmak, tahrip etmek
    • "Yangın yarım saatin içinde her yeri sardı, uğruna gelen ne varsa yaktı, yıktı." (Memduh Şevket Esendal)
  2. İnsan, hayvan veya ağaç devirmek
  3. Bir yana eğmek
  4. [-i] Birine yüklemek
    • "Suçu bana yıktı."
  5. Yük indirmek
  6. (-i, -e) mec. Herhangi bir suç, iş vb.ni birine yüklemek
  7. Yıkımına yol açmak, mahvına sebep olmak
    • "Bu acı onu yıkar."

YUNMAK

  1. [nsz] Yıkanmak
    • "Kuyunun başında mevtam yunuyor / Düşmanlarım kıs kıs olmuş gülüyor." (Halk türküsü)

SOLMAK

  1. [nsz] Rengini yitirmek, rengi uçmak
    • "Sen, yüzü beyaz güller gibi solan / Adın ve senin?" (Turan Oflazoğlu)
  2. Tazeliğini, diriliğini veya parlaklığını yitirmek
    • "Kuşlar ağlıyor, çiçekler soluyor, yapraklar dökülüyor, ufuklar kararıyordu." (Ömer Seyfettin)

TAŞMAK

  1. [nsz] Sıvı maddeler, içinde bulundukları kaba sığmayacak kadar çoğalma ve kabarma yüzünden kenarları aşmak
    • "Hayvanın ağzından taşan beyaz köpüklere biraz da kan karıştı." (Haldun Taner)
  2. Akarsu, yatağından çıkarak çevresini kaplamak
  3. Bir yere veya şeye sığmamak
    • "Kasketinden taşmış siyah saçları yakına gelince çok kırçıllaştı." (Sait Faik Abasıyanık)
  4. İnsan, nesne vb. çokça bulunmak, sayısı artmak
  5. Öfke, sabırsızlık veya heyecan yüzünden kendini tutamamak
    • "Acaba bizim taşıp köpürmelerimizi pek çocukça mı bulmuştu?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

VURMAK

  1. [-e] Elini veya elinde tuttuğu bir şeyi bir yere hızla çarpmak
    • "Masaya vurmak. Birinin başına vurmak."
    • "Komşu konaklarda vur patlasın çal oynasın saz âlemleri devam ediyor, uzak yakın piyano sesleri işitiliyordu." (Ömer Seyfettin)
  2. [-i] Ses çıkarmak için bir şeyi başka bir şey üzerine hızlıca çarpmak
    • "Kapılarını vurmadan, kartını göstermeden, kademeye aldırmadan odalara giriyor." (Refik Halit Karay)
  3. Etkisi bir yere kadar uzanmak, sokulmak, girmek, duyulmak, yansımak, aksetmek
    • "Yıkık damından içeriye parça parça güneş vurur." (Refik Halit Karay)
  4. [-i] Hızla değmek, çarpmak
    • "Kolumu duvara vurmuşum."
  5. Sürmek
    • "Duvara boya, tahtaya cila vurmak. Yakı vurmak."
  6. Takmak, koymak
    • "Seni buradan ellerine kelepçe, ayaklarına zincir vurup öyle götürecekler!" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  7. Bağlama, ilişkilendirmek
    • "Bohçacı ve yazmacı kadınların tuhaflığına vurarak etrafını alırlar." (Refik Halit Karay)
  8. Olduğundan başka biçimde görünmek
  9. [nsz] Batıcı veya kesici cisimleri saplamak, kakmak
    • "Bıçak vurmak. İğne vurmak."
  10. [nsz] Uygulamak, basmak, koymak
    • "Damga vurmak."
  11. Ses çıkarmak, ses vermek, çalmak
  12. [-i] Amaçladığı şeye rast getirmek
  13. [-i] Hızla çarpmak
    • "Ayağını güm güm yere vurarak."
  14. [-i] Silahla yaralamak, öldürmek
    • "Bir gün kızı kurtarmışlar, ayıyı vurmuşlar, kızı saraya götürmüş, padişahın oğluna vermişler." (Halide Edip Adıvar)
  15. Dokunmak, hasta etmek
    • "Kömür başına vurdu."
  16. [nsz] Soğuk, dolu vb. ürünlere zarar vermek
    • "Sebzeleri soğuk vurdu. Meyveleri dolu vurdu."
  17. [nsz] Kalp, vuru durumunda olmak, çarpmak
    • "Kalbi öylesine kopacakmış gibi vuruyordu." (Haldun Taner)
  18. Piyango vb. çıkmak, isabet etmek
  19. Üzerinde görünmek, üzerine düşmek
    • "Ağacın gölgesi duvara vuruyor."
  20. [-i] Desteklemek, dayamak
    • "Akşam olunca kapının desteğini vurduk."
  21. Çıkmak, görünmek
    • "Su dışarı vurdu."
  22. Sırtına, omzuna yerleştirmek
    • "Hamalın biri sırtına koca bir ayna vurmuş götürüyordu." (Haldun Taner)
  23. Bir şeyi başka bir şey üzerine koymak
  24. Tavla oyununda pulu kırmak
  25. Çok etki etmek, yaralamak
  26. İçki içmek
  27. [-i] Herhangi bir biçimde haksız yoldan para almak, soymak
    • "Birinin on milyon lirasını vurmak."
  28. [-i] Çarpma işlemini yapmak
    • "İkiyi dörde vurursak sekiz eder."

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü