Sonunda mak olan 6 harfli 128 kelime var. MAK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde mak olan kelimeler listesine ya da başında mak olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

A K M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler

3 Harfli Kelimeler

KAM

2 Harfli Kelimeler

AK, AM, MA

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

TUTMAK

  1. [-i] Elde bulundurmak, ele almak
    • "Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu." (Ömer Seyfettin)
    • "Geleceği tutmak. Gideceği tutmak."
  2. Ele geçirmek, yakalamak
    • "Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı." (Ömer Seyfettin)
  3. Avlamak
    • "Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz." (Refik Halit Karay)
  4. Yanında bulundurmak, alıkoymak
    • "Siz gelinceye kadar çocuğu ben tutarım!"
  5. Hürriyetinden yoksun bırakıp bir yere kapamak, tevkif etmek
    • "Vahşidir, hiçbir zaman onu kafeste tutmak mümkün değildir." (Sait Faik Abasıyanık)
  6. Kaplamak
    • "Tabanı otuz, otuz beş metre kadar tutan bir eşkenar üçgen biçimindedir." (Tarık Buğra)
  7. Kırağı, çiğ veya kar bir yüzeyde görünür durumda olmak, kalmak
    • "Şu yağan kar bir tutsun, seyreyle sen ertesi gün çocukları." (Sait Faik Abasıyanık)
  8. Denetimi ve yetkisi altına almak
  9. Desteklemek, birinden yana çıkmak
  10. Benimsemek, beğenmek
    • "Ama öylelerini de çevresinde kimse sevmemiş, tutmamıştır." (Tarık Buğra)
  11. Gereğini yapmak, yerine getirmek
    • "Verdiği sözü tutmuş, vaktinde gelmişti."
  12. Uygun gelmek, çelişmez olmak
    • "Bir talih eseri olarak ondan gelen cevap benim kendi bulduklarımı tuttu." (Reşat Nuri Güntekin)
  13. Hizmetine almak veya kiralamak
    • "Burada bir kat tuttum. Yazı geçireceğim." (Peyami Safa)
  14. Bir işe herhangi bir anlayışla girişmek
    • "Yapıyı geniş tuttu."
  15. Girişmek, yapmak
    • "Askerden sonra ne iş tutacağını bilmemek kahrediyordu Yusuf'u." (Sait Faik Abasıyanık)
  16. Beddua, dua, ah vb. etkisini göstermek, gerçekleşmek, yerine gelmek, varmak
    • "Avradın ilenci tutarsa senin iki gözün kör olacak." (Memduh Şevket Esendal)
  17. Ağrımak, sancımak, musallat olmak
    • "... poker oynanıyor. Yenilirse kızıyor. Başı tutuyor, komşu doktorun hizmetçisini çağırıp çenesini ovduruyor." (Memduh Şevket Esendal)
  18. Ulaşmak, varmak
    • "Hayvanlar, Bağdat Caddesi'ni tutmuş, çalakamçı ilerliyor." (Sermet Muhtar Alus)
  19. Para toplamı ...-e varmak
    • "Aldığım şeyler bin lira tuttu."
  20. Uğramak
    • "Vapur İzmir'i tutmayacakmış."
  21. Herhangi bir durumda bulundurmak
    • "Seksen bir yaşında da olsa çalışmak insanı zinde tutuyor." (Haldun Taner)
  22. Varsaymak, farz etmek
    • "Haydi tutalım babasının bir günahı vardı, çekti." (Memduh Şevket Esendal)
  23. [-i] Hedef olarak almak
    • "Taşa tutmak."
  24. [-i] Alacağa veya vereceğe saymak
    • "On bin lirayı borcunuza tuttum."
  25. [-i] Yaklaştırmak
    • "Biraz toz olsa mendilini burnuna tutar." (Abdülhak Şinasi Hisar)
  26. Kullanmak
    • "Yaşmak tutmak. Ustura tutmak."
  27. Bağlamak
    • "Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım." (Bekir Sıtkı Erdoğan)
  28. [nsz] Beklenen sonucu vermek
    • "Toprağa atılan her tohum bir ümittir. Tohum ya tutar ya tutmaz. Ya yeşerir ya yeşermez." (Şevket Rado)
  29. [nsz] İş görebilmek
    • "Eli ayağı tutsun, açlıktan ölmesin, yeterdi ona." (Tarık Buğra)
  30. [nsz] Sürmek, zaman almak
    • "Bu iş iki saat tuttu."
  31. [nsz] Yapışarak veya sokularak çıkmaz olmak
    • "Boya tutmadı. Çivi iyi tuttu."
  32. Giyinmesine yardım etmek
    • "Kucaklaşma sahanlıkta başlar ve ayakkabılarını çıkarıp karısının tuttuğu terliklerini giyene kadar Serdar'ın kolları boynunda kalır." (Tarık Buğra)
  33. Sunmak
    • "Konuklara şeker tutmak."
  34. İşgal etmek
  35. İzlemek
    • "Tepeden inince Değirmendere'ye hâkim bir iz tutacaksınız." (Refik Halit Karay)
  36. Bırakmamak
    • "Baba sesini çıkarmadı hatta öksürüğünü bile galiba tuttu." (Peyami Safa)
  37. Yönelmek
    • "Oyuncular ağır ağır soyunma odasının yolunu tuttular." (Haldun Taner)
  38. Sarmak, bürümek
    • "Hey başları duman tutmuş dağlar, hey!" (Halk türküsü)
  39. Asılmak, kuvvetlice sarılmak
    • "Üç kişi tutarlarmış da onu pencerenin önünden çekemezlermiş." (Peyami Safa)
  40. Bir kimsenin yerini almak
    • "Bak azizim, dedim, ben senin yerini tutamam." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  41. Otobüs, vapur, uçak vb. dokunmak, hasta etmek
  42. Herhangi bir durumda kalmasını sağlamak
    • "Kapıyı açık tutmayın."
  43. Bir yerde kalmasını sağlamak
  44. Yemek hafifçe yanmak
  45. Bir sanat eseri geniş ilgi görmek
    • "Eğer piyes tutar da alkışlanırsa, bir yazara yakışacak bir kıyafet giymeliydim." (Cahit Uçuk)
  46. Biriktirmek, tasarruf etmek
    • "Sen metelik tutuyorsun gibi geliyor bana. Ay başına kadar bana ödünç versene." (Memduh Şevket Esendal)
  47. Askerlikte, bankacılıkta durdurmak, blokaj
  48. Başlamak
    • "Kadınların başında gördüğünüz bürümcükten, iç çamaşırlarından tutunuz da entarilik kaba pamuklulara kadar hepsi Osmanlı malı idi." (Falih Rıfkı Atay)
  49. Bir şey düşünmek
    • "Herkes aklından bir sayı tutsun."
  50. Markaja almak

OKUMAK

  1. [-i] Yazıya geçirilmiş bir metne bakarak bunu sessizce çözümleyip anlamak veya aynı zamanda seslere çevirmek
    • "Bana umutsuz bir sesle son raporları okudu." (Falih Rıfkı Atay)
    • "Gerçi her gece yatmadan evvel okuyup üflerse de çok geçmeden yine uyanır ve kalkardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
  2. [nsz] Yazılmış bir metnin iletmek istediği şeyleri öğrenmek
    • "Gazete bile okumak istemiyorum." (Burhan Felek)
  3. [nsz] Bir konuyu öğrenmek için okulda, bir öğretmenin yanında veya yazılı şeyler üzerinde çalışmak, öğrenim görmek
    • "Çabuk dil öğrenmedi, okumak istemedi." (Halide Edip Adıvar)
  4. [nsz] Şarkı, türkü, şiir vb.ni sesli olarak veya ezgi ile söylemek
    • "Salon boşalmaya başladı, biz şiirler okuyup dinliyoruz." (Refik Halit Karay)
  5. [nsz] Bir şeyin anlamını çözmek
    • "Şifre okumak."
  6. Hastalığı iyi edeceğini ileri sürerek okuyup üflemek, üfürükçülük etmek
  7. Bazı belirtilerle bir anlamı, gizli bir duyguyu anlamak, kavramak
    • "Yüzünü benden saklıyor. Niçin? Çehresinde, melalinde aşkının matemini okumayayım, diye mi?" (Ömer Seyfettin)
  8. [nsz] Sövmek, küfretmek
  9. Bir yere çağırmak, davet etmek, okuntu göndermek

TATMAK

  1. [-i] Dil yardımıyla bir şeyin tadının nasıl olduğunu anlamak
    • "Ben de tadabilir miyim? Çok merak ediyorum." (Tarık Buğra)
  2. Bir şeyden az miktarda yemek veya içmek
    • "O meşhur beyaz şaraplarını tattık." (Haldun Taner)
  3. Bir duruma uğramış olmak
    • "Yaşamın her acısını tatmış."
  4. Duymak, hissetmek

TINMAK

  1. [nsz] Önemsemek, önem vermek, takmak
    • "Adam hiç tınmadı, cıgarasından derin bir soluk aldı." (Atilla İlhan)
  2. Ses çıkarmak
    • "Onun tınmadığını görünce elini boru yapıp bağırdı." (Haldun Taner)

SOKMAK

  1. [-i] İçine veya arasına girmesini sağlamak
  2. [-e] Bir yere girmesini sağlamak, içeri almak
    • "Bizi içeriye aldı ve küçük bir odaya soktu." (Falih Rıfkı Atay)
  3. Bıçak, çakı, iğne vb. batırmak, saplamak
  4. Böcek, zehirli hayvan iğnesini batırmak veya ısırmak, zehirlemek
    • "Otların arasında bacaklarını yılan sokar." (Reşat Nuri Güntekin)
  5. [-e] Yasak bir malı gizlice getirmek veya götürmek
    • "Ülkeye kaçak eşya sokmak."
  6. Belli etmeden kötü bir malı vermek
    • "Satıcı, elmaların çürüklerini sokmuş."
  7. [-e] Konuşma sırasında bir sözü, soruyu veya düşünceyi söyleyivermek
    • "Asım, fikrini birçok sözlerle sağlamlamaya uğraşırken, araya -Olmaz mı dersiniz, ne dersiniz?- gibi sualler sokuyor, cevap istiyordu." (Refik Halit Karay)
  8. Dokunaklı, kırıcı veya acı söz söylemek

TOZMAK
...
KONMAK

  1. [-e] Kuş, kelebek, uçak, toz vb. bir yere inmek
    • "Bir bülbül gelip konmuştu havuzun kıyısına." (Çetin Altan)
  2. Yolculukta geceyi geçirmek için bir yerde kalmak, konuk olmak
  3. Kısa bir süre için bir yere yerleşmek, bir yeri yurt edinmek
  4. Bir şeyi emeksiz edinmek
    • "Ayşe de yarın öbür gün bir lise hocası olacak belki de servete de konacaktı." (Halide Edip Adıvar)

YORMAK

  1. [-i] Yorgun duruma getirmek
    • "Teknik teferruatla okurlarımı yormak istemiyorum." (Falih Rıfkı Atay)
  2. Sıkıntıya sokmak, üzmek
    • "Ömer, kalbimi en çok yoran bir sima gibi hatırımda kaldı." (Halide Edip Adıvar)

KIYMAK

  1. [-i] Çok ince ve küçük parçalar biçiminde doğramak
    • "Eti kıymak."
  2. [-e] Acımadan vermek, esirgememek, feda etmek
    • "Beş altı kuruşa daha kıyarak sağlamca bir ip tedarik etti." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
  3. [-e] Acımayıp öldürmek
    • "Zavallıya nasıl kıydılar?"
  4. [-e] Acımayarak büyük bir kötülük etmek, zulmetmek
    • "Ne yapayım, ben de ekmek istiyorum, hayatımı kazanıyorum, bana kıymayın." (Halide Edip Adıvar)

TAPMAK

  1. [-e] Tanrı'ya kulluk etmek
  2. Herhangi bir şeyi "tanrı" diye tanımak
  3. Tutku ile sevmek, bağlanmak
    • "Bütün Bucaklıların bana taptıklarını anlıyorsun." (Ömer Seyfettin)

KATMAK

  1. [-i] Bir şeyin içine, üstüne veya yanına, niteliğini değiştirmek veya niceliğini artırmak için başka bir şey eklemek, karıştırmak, ilave etmek
    • "Sirkeye su katmak."
  2. Bir araya getirmek
    • "Fadime, bu yavru bolluğu arasında kuzuları çocuklara ve çocukları kuzulara katarak en olgun bir saadet içinde yaşamış." (Halide Edip Adıvar)
  3. Birlikte göndermek
    • "Kafileye muhafız katmak."
  4. Döllenmeyi sağlamak için erkek hayvanı dişinin yanına salmak

YILMAK

  1. [-den] Bir işten gözü korkup vazgeçmek
    • "On beş dakika içinde onlar kadar yılmış, onlar kadar güçten kuvvetten kesilmişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  2. Bıkmak, usanmak

KILMAK

  1. Etmek, yapmak
    • "Kitabımı elimden bırakmadığımı görmek bile onları mutlu kılmaya yetiyordu." (Necati Cumalı)

YATMAK

  1. [nsz] Bir yere veya bir şeyin üzerine boylu boyunca uzanmak
    • "Dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak." (Nazım Hikmet)
    • "Yatıp kalkıp anama dua ediyorum."
    • "Yatıp kalktığım odamın penceresinden bakınca bir baştan bir başa bütün sokağı görüyordum." (Necati Cumalı)
  2. Uyumak veya dinlenmek için yatağa girmek
    • "Öteki, çok kadınla oynaşmış ve hatta yatıp kalkmış, sevda damarları kaşarlanmış bir gençti." (Memduh Şevket Esendal)
  3. Yatay veya yataya yakın bir duruma gelmek, eğilmek
    • "Rüzgârdan bütün ekinler yattı. Gemi sağa yattı."
  4. Hastalık sebebiyle yatakta kalmak
    • "Gün geçmeden bronşiti, çarpıntısı tutar; yatak yorgan yatar." (Sermet Muhtar Alus)
  5. Geceyi geçirmek üzere bir yerde kalmak
    • "Bu gece nerede yatacağız?"
    • "Tavuk pazarındaki handa yatmakta devam ediyor." (Memduh Şevket Esendal)
  6. Boş yere beklemek
    • "Mallar depoda yatıyor."
  7. İşlemez, çalışmaz durumda kalmak
    • "Gemi limanda yatıyor."
  8. Bir özellik kazanmak için bir şeyin içinde beklemek
    • "Turşu sirkede yatıyor."
  9. Belli bir süreyi cezaevinde geçirmek
  10. Ölü gömülmüş olmak
    • "Mezarlık servilerinin altında ninelerim, teyzelerim yatarlardı." (Halikarnas Balıkçısı)
  11. Düz bir duruma gelmek, düzleşmek
    • "Kumaş iyice ütülenince yattı."
  12. [-le] Cinsel ilişkide bulunmak
  13. Bir düşünceyi veya bir öneriyi benimsemek, razı olmak
  14. Heves etmek, eğilmek
    • "Çalı süpürgelerinin kırmızı çiçeklerindeki bal kokusuna yatmışlardı." (Sait Faik Abasıyanık)
  15. Bulunmak, var olmak
    • "Her ayrıcalık hevesinin kökeninde bir kompleks, bir göstermecilik duygusu yattığı görülür." (Haldun Taner)
  16. Olumsuz veya başarısız bir sonuç almak
    • "Takım bu sezon yattı."
  17. İşsiz kalmak, çalışmamak

KISMAK

  1. [-i] Sesi azaltmak, alçaltmak
    • "Radyoyu biraz kısar mısın?"
  2. Gözü biraz kapamak
    • "Adam göz kapaklarını kısarak bir hesapladı." (Necati Cumalı)
  3. Ezmek, büzmek, daraltmak
    • "Omuzlarını kısar, ellerini cebinden çıkarır, atar ağzından sigarasını." (Sait Faik Abasıyanık)
  4. Lamba ışığını azaltmak
  5. Sıkıştırmak
    • "Birden susan köpek kuyruğunu bacaklarının arasına kıstı." (Ömer Seyfettin)
  6. [-den] Masraf, harcama vb.ni azaltmak
    • "Kes üç kuruş ekmekten / Beş kuruş etten kıs." (Behçet Necatigil)
  7. Verilen hak ve özgürlüklerin sınırını daraltmak
  8. Pintilik etmek

SANMAK

  1. [nsz] Bir şeyin olma veya olmama ihtimalini kabul etmekle birlikte, olabileceğine daha çok inanmak, zannetmek
    • "Sahiden hasta sanıyorlar, tebdilihava tavsiye ediyorlardı." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. Gibi gelmek, farz etmek
    • "Bu hareketimi tamamıyla histen gelen bir şey sandı." (Peyami Safa)
  3. Bir şey veya kimsenin ... olduğunu düşünmek
    • "Doktor Sevim, hastayı ilk gördüğü an kendinde değil sanmıştı." (Atilla İlhan)

BAYMAK

  1. [nsz] Yiyecek baygınlık vermek, mideyi bulandırmak, midede ezinti yapmak
  2. Aldatmak, kandırmak, etki altında bırakmak

BUNMAK

  1. [nsz] Beğenmemek, azımsamak, küçümsemek

PUSMAK

  1. [nsz] Sinmek
  2. Bir şeyi kendine siper edip saklanmak
  3. Ortalığı hafif sis kaplamak, pusarmak
    • "Yüce dağlar ne kararıp pusarsın." (Karacaoğlan)

YAZMAK

  1. [-i] Söz ve düşünceyi özel işaret veya harflerle anlatmak
    • "Büyük bir heyecan, bir haz içinde şu satırları yazıyorum." (Ömer Seyfettin)
  2. Yazı ile anlatmak, yazıya dökmek
    • "Adresini bilmiyorum ki yazayım."
  3. [-de] Yazar olarak görev yapmak
  4. [nsz] Yazı ile bildirmek, haber vermek
    • "Mağlubiyet Almanya'yı karıştırmış, gazeteler yazıyor." (Atilla İlhan)
  5. Bir bilim veya edebiyat eseri oluşturmak
  6. Sayaç vb. sayılarla niceliği belirtmek
  7. Kaydetmek
    • "Çocuğu okula yazdılar."
  8. Bir göreve almak
    • "O delikanlıyı polis yazmışlar."
  9. [nsz] İnsanın geleceğini belirlemek
    • "Yazan böyle yazmış."
  10. Gelinin yüzünü süslemek
    • "Kalem alıp kaşın gözün yazmalı." (Halk türküsü)

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü