Sonunda mak olan 5 harfli 33 kelime var. MAK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde mak olan kelimeler listesine ya da başında mak olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A K M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KAM
2 Harfli Kelimeler
AK, AM, MA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- AYMAK
-
-
[nsz]
Kendine gelmek, aklı başına gelmek, ayılmak
- "... bırak gece yarısı hoşbeşi Allah aşkına, aydım artık gidip yatayım." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-i]
Gerçeği anlamak
-
[nsz]
Kendine gelmek, aklı başına gelmek, ayılmak
- OYMAK
-
-
[-i]
Keskin, sivri uçlu bir cisimle bir şeyi yontarak veya delerek çukur oluşturmak
- "Bir ağaç kütüğünü keser, oyar, nakışlayıp bezerdi." (Samiha Ayverdi)
-
Kumaş vb.ni girintili bir biçimde kesmek
- "Gömleğin yakasını ve koltuğunu biraz oydu."
-
Bıçaklayarak yaralamak
-
Kazıklamak
-
[-i]
Keskin, sivri uçlu bir cisimle bir şeyi yontarak veya delerek çukur oluşturmak
- UTMAK
-
-
[-i]
Yenmek
-
Oyunda yenmek, ütmek (II)
-
[-i]
Yenmek
- HAMAK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
İki ağaç veya direk arasına asılarak içine yatılan ve sallanabilen, ağ, bez vb.nden yapılmış yatak, ağ yatak
- "Bahçeye hamak bağladım, uzandım." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
İki ağaç veya direk arasına asılarak içine yatılan ve sallanabilen, ağ, bez vb.nden yapılmış yatak, ağ yatak
- OVMAK
-
-
Bir şeyin üzerine bastırarak el gezdirmek
- "Şakaklarını, bileklerini kolonya ile ovdum." (Sermet Muhtar Alus)
-
Bir yere bir şeyi kuvvetle sürterek temizlemek
- "Tencereyi ovmak. Tahtaları ovmak."
-
Bir şeyin üzerine bastırarak el gezdirmek
- MAMAK
- ...
- AĞMAK
-
-
Sarkmak, aşağıya inmek
- "Hiç konuşmadan güneş batıya ağıncaya dek çalıştılar." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bir yana eğilmek, meyletmek
-
Sarkmak, aşağıya inmek
- AZMAK
-
-
[isim]
Küçük su birikintisi, gölcük
-
Bataklık
-
[isim]
Küçük su birikintisi, gölcük
- RAMAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
"Bir şeyin olmasına çok az kalmak" anlamına gelen ramak kalmak deyiminde geçer
- "Gerçekten deli olmama ramak kalmıştı." (Ahmet Mithat)
-
[isim]
"Bir şeyin olmasına çok az kalmak" anlamına gelen ramak kalmak deyiminde geçer
- ASMAK
-
-
[-i]
Bir şeyi aşağıya sarkacak biçimde bir yere iliştirip sarkıtmak
- "Lambayı tam pencerenin karşısına astı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Üzerine takınmak, kuşanmak
-
[-i]
Bir kimseyi boğazından ip vb. geçirip sallandırarak öldürmek, idam etmek
-
Gitmek zorunda olunan bir yere özürsüz gitmemek
- "... güzel havada mektebi asamamış bir ilkokul öğrencisi somurtkanlığı ile kafileye katıldım." (Haldun Taner)
-
Görevi olan bir işi özürsüz yapmamak
-
[-i]
Bir şeyi aşağıya sarkacak biçimde bir yere iliştirip sarkıtmak
- SOMAK
-
-
[isim]
Hayvanlarda yüzün çıkıntılı ve az çok sivri olan ön bölümü
-
[isim]
Hayvanlarda yüzün çıkıntılı ve az çok sivri olan ön bölümü
- ALMAK
-
-
[-i]
Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak
- "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." (Necati Cumalı)
- "Uykuysa, uyumak bir marifetse al uykuyu diyerek akşama kadar uyudum." (Tarık Buğra)
- "Al sana bir bela daha!"
- "Al takke ver külah, kırsal kesimi çocuğunu okutmanın yararına inandırdık." (Atilla İlhan)
-
[-i]
Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak
- "Çocuğu okuldan aldı."
- "Yooo, dedi, al gülüm ver gülüm. On para için ben senin canını alırım, on para için sen benim canımı al." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Birlikte götürmek
- "Her on yılda bir, geçmişten bu yana süregelen edebiyatı alaşağı ediyoruz." (Tomris Uyar)
-
[nsz]
Satın almak
- "Biz bir ya da iki parti alır, çekiliriz piyasadan." (Necati Cumalı)
-
[nsz]
Ele geçirmek, fethetmek
- "Fakat aldıkları yerlerin ahalisini Türkleştiremediklerinden bu büyüklük onların zayıf düşmelerine sebep olmuş." (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
İçine sığmak
- "Bu kavanoz iki kilo bal alır. Bu salon bin kişi alır."
-
[-e]
Kabul etmek
- "Evine kiracı almak."
-
[nsz]
Kendine ulaştırılmak, iletilmek
- "Mektup almak. Haber almak."
-
[nsz]
İçeri sızmak, içine çekmek
- "Gemi su alıyor. Fotoğraf makinesi ışık almış, film yanmış."
-
[nsz]
Erkek, kadınla evlenmek
- "O sırada aldığı kadının babasının birçok yardımını görmüştü." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-i]
Sürükleyip götürmek
- "Öküzü sel aldı, harmanı yel aldı."
-
[nsz]
Kazanmak, elde etmek
-
[nsz]
Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak
- "Soğuk almak. Ceza almak."
-
[-i]
Bürümek, sarmak, kaplamak
-
[-den]
Kısaltmak, eksiltmek
- "Ceketin boyundan almak."
-
[nsz]
Yolmak, koparmak
- "Kaş almak."
-
Yerini değiştirmek, çekmek
-
Temizlemek
- "Karyolanın altını süpürge ile al. Örümcekleri al."
-
[-i]
İçeri girmesini sağlamak
- "Sevdiği delikanlıyı gece evine almış." (Necati Cumalı)
-
[nsz]
Tat veya koku duymak
- "Sigaradan hiç tat alamaz oldum. Burnu iyi koku alır."
-
[-i]
Örtmek, koymak
- "Paltosunu sırtına aldı."
-
[-i]
... gibi anlamak
- "Bir sözü şakaya almak."
-
[-i]
Yol gitmek, mesafe katetmek
- "O yolu bir saatte alırsınız."
-
[-i]
Çalmak
- "Cebimden saatimi almışlar."
-
Soldurmak
- "Güneş perdelerin rengini aldı."
-
Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak
- "Dalağını aldılar."
-
[nsz]
Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek
- "Savcı yardımcısı gaza bastı, motor almadı. Bir daha bastı, yine almadı." (Haldun Taner)
-
[nsz]
Göreve, işe başlatmak
- "Yeni bir kapıcı aldı."
-
[nsz]
Başlamak
- "Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur." (Halk türküsü)
-
[-den]
Davranış veya makam değiştirmek
- "Aşağıdan almak. Tizden almak."
-
[nsz]
İçecek veya sigara içmek
- "Tadına bakmak için bir yudum aldım."
-
[nsz]
Yutmak, kullanmak
- "İlaç almak."
-
[-den]
Görevden, işten çekmek
-
[-den]
Kazanç sağlamak
- "Bir pantolondan beş yüz lira alıyorlar."
-
Gidermek, yok etmek
- "İçine biraz su koy, tuzunu alır."
-
[-i]
Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak
- TOMAK
-
-
[isim]
Ağaçtan yapılmış top
-
Ağaçtan yapılmış gürz
-
Bir tür kalın ve ağır çizme
-
[isim]
Ağaçtan yapılmış top
- AHMAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Aklını gereği gibi kullanamayan, bön, budala, aptal
- "Beni bir ahmak yerine koyarak bu yığını babamın rahat rahat uyuduğu bir yatak diye göstermesi..." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[sıfat]
Aklını gereği gibi kullanamayan, bön, budala, aptal
- UYMAK
-
-
[-e]
Ölçüleri birbirini tutmak
- "Ayakkabı ayağına iyi uydu."
-
Renk, biçim vb. yönünden birbirini tutmak, uygun düşmek
- "Kravat ceketine uymuş."
-
Zevke, anlayışa uygun düşmek
- "Sizin tutumunuz bizim görev anlayışımıza uyuyor."
-
Bir inanca, bir anlayışa, bir duruma veya egemen bir güce uygun davranışta bulunmak
- "Şu acayip sevdaları bırak, muhite uy, zamana uy, hayatını mükemmel kazanırsın." (Peyami Safa)
-
Bağlı kalmak, tabi olmak
- "Birtakım kayıt ve şartlara uymak zorundaydı."
-
Uygun düşmek, münasip olmak
- "Her cihette birbirine uyacak kadın erkek bulmak dünyada kabil değildir." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[-e]
Ölçüleri birbirini tutmak
- ATMAK
-
-
[-i]
Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak
- "Taşı suya atmak."
- "Hatta aleyhimde atıp tuttuğunu bile duysam kendimi tanıtmamalıydım." (Orhan Veli Kanık)
-
Bir şeyi yere doğru bırakmak
- "Dünyanın siyasetiyle meşgul oluyorlar, büyük olaylar hakkında atıp tutuyorlar." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Bir kimsenin ilişiğini kesmek
- "Adamcağızı berbat bir yere attılar."
-
[-e]
Koymak
- "Mutlaka yemeklerimize biber atmayı âdet edinmişiz." (Burhan Felek)
-
Rastgele bir kenara koymak
-
[-den]
Uzatmak
- "Vapurdan iskele attılar."
-
Bir yerden başka bir yere taşımak
- "Hazır araba varken eşyayı eve atalım."
-
[nsz]
Sille, tokat vurmak
-
[nsz]
Top, tüfek vb. silahları patlatmak
-
[nsz]
Kurşun, gülle, ok vb. şeyleri hedefe fırlatmak
- "Ona üç kurşun attı, vuramadı."
-
[-e]
Geri bırakmak, ertelemek
- "Bu konunun tartışılmasını gelecek haftaya attılar."
-
Örtmek
- "Sırtına bir şal attı."
-
Yapılmış kötü bir işi birine yüklemek
- "Suçu onun üzerine attılar."
-
Sözle sataşmak
- "Kadınlara laf attılar."
-
[-i]
Kovmak, dışarıya çıkarmak, ilgisini kesip uzaklaştırmak
-
[-i]
İstenilmeyen bir şeyi kendi malı olmaktan çıkarmak
- "Bu lüzumsuz eşyayı atmalı."
-
[-i]
Kullanılması gelenek hâline gelmiş bir şeyi kullanmaktan vazgeçmek
- "Şapka inkılabıyla fesi attık."
-
[-i]
Çıkarmak, dışarıya vermek
- "Yabancı cisimleri vücut atar."
-
[-i]
Patlayıcı maddelerle havaya uçurup yıkmak
- "Köprüyü dinamitle attılar."
-
[-i]
Yay ve tokmakla ditmek, kabartmak
- "Pamuğu atmak."
-
[nsz]
Çatlamak
-
[nsz]
Yırtılmak
-
[-den]
Yapışık olduğu yerden ayrılmak
-
[nsz]
Kalp, nabız vurmak, çarpmak
- "Kalbi hızlı hızlı atıyor."
-
[-i]
Sıkıntı dolayısıyla giyilen bir şeyi çıkarmak
- "Sıcak basınca sırtındaki ceketi attı."
-
[-den]
Yazılı veya banda alınmış bir metinden bazı bölümleri çıkarmak
-
[-i]
Değerini eksiltmek
-
[-den]
Bir şeyin rengi solmak
- "Güneşten perdelerin rengi attı."
-
[nsz]
Göndermek, yollamak
- "Mektup atmak."
-
[nsz]
Haykırmak, bağırmak
- "Nara atmak."
-
[-i]
Etkisi kaybolmak, alışmak, bırakmak
- "Hele trenin yorgunluğunu at bir üzerinden." (Tarık Dursun K)
-
[-den]
Terk etmek
-
Götürmek, sahiplenmek
- "Gözüne kestirdiği erkeği tavlayıp resmen oraya atarmış." (Atilla İlhan)
-
[nsz]
Söylemek
- "Gazel attı."
-
[nsz]
Yalan veya abartmalı söz söylemek
- "Gene atmaya başladı."
-
[nsz]
Bilmeden, kestirerek söylemek
- "Bilgi yarışmasında attı ama tutturamadı."
-
[nsz]
İçki içmek
- "... bir kadeh attığımı biliyorum. Sonra artık sarhoş olmuşum." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-i]
Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak
- YUMAK
-
-
[-i]
Yıkamak
-
[-i]
Yıkamak
- UMMAK
-
-
[nsz]
Bir şeyin olmasını istemek, beklemek
- "Umarım ki siz de mayıs hakkındaki bu sevgimi benimle paylaşırsınız." (Burhan Felek)
-
Sanmak, tahmin etmek
- "Tereyağı kokusu olmadığını kuvvetle umduğum bir yağ kokusu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[nsz]
Bir şeyin olmasını istemek, beklemek
- ANMAK
-
-
[-i]
Birini veya bir şeyi akla getirerek sözünü etmek veya onu düşünmek, zikretmek, hatırlamak
- "Onun bu fedakârlığını her yerde, her zaman minnetle anacağım." (Peyami Safa)
-
Bir sözü ağzına almak
- "Hastalığın adını anmaktan korkuyor."
-
[-i]
Bir armağanla birinin gönlünü almak
-
Adlandırmak
- "Onu, başka Tahirlerden ayırt etmek için "Temiz Tahir" diye anarlardı."
-
[-i]
Birini veya bir şeyi akla getirerek sözünü etmek veya onu düşünmek, zikretmek, hatırlamak
- AŞMAK
-
-
[-den]
Yüksek, uzak veya geçilmesi güç bir yerin öte yanına geçmek
- "İki gündür sarp dağ yollarından aşıyoruz." (Falih Rıfkı Atay)
-
[-i]
Süre geçmek, bitmek, sona ermek
- "Üstelik çekingenliğin de kaybolmuş hatta sokulganlığı aşarak girişkenlik derecesini bulmuştu." (Tarık Buğra)
-
[-e]
Erkek hayvan dişisiyle çiftleşmek
-
[nsz]
Görünmeden kaçmak
- "Herif çoktan aşmış."
-
[-den]
Yüksek, uzak veya geçilmesi güç bir yerin öte yanına geçmek