Sonunda l olan 3 harfli 57 kelime var. L harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde l harfi olan kelimeler listesine ya da başında l harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

JEL

Kelime Kökeni : İngilizce

  1. [isim] Tedavi amacıyla kullanılan jöle yapısında bir krem türü

GÖL

  1. [isim] Oluşması genellikle tektonik, volkanik vb. olaylara bağlı olan, toprakla çevrili, derin ve geniş, tuzlu veya tuzsuz durgun su örtüsü
    • "Gölün üstünde güneşin doğuşuna batışına, aylı gecelere doyum olmuyordu." (Necati Cumalı)
  2. Yapay su birikintisi

TUL

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Boylam
  2. Uzunluk

ZİL

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] İşaret vermek, uyarmak, çağırmak için kullanılan ve bir çan ile bu çana vuran bir tokmaktan oluşan, elle veya başka düzenlerle işletilebilen araç
    • "Birini buldu, ne güzel oldu diye zil takıp oynayacak mıydım?" (Ahmet Ümit)
    • "... ayakta kendilerine çekidüzen veren iki taze zillerini vuruyordu." (Refik Halit Karay)
  2. Birbirine çarparak ses çıkartmak için parmaklara veya tefin kasnağındaki deliklere takılan yuvarlak, metal nesne
    • "Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle / Her kalbi dolduran zile her sineden ole." (Yahya Kemal Beyatlı)

TAL

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Kök, sap ve yaprak şeklinde farklılaşmamış bir bitkinin yaşama ve büyüme organı

MİL

Kelime Kökeni : Rumca

  1. [isim] Selin sürükleyip getirdiği çok küçük taneli çamurlaşmış kum ve toprak karışımı

NAL

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] At, eşek, öküz vb. yük hayvanlarının tırnaklarına çakılan, ayağın şekline uygun demir parçası
    • "Atların nal tıkırtıları, demir tekerlek gürültüleri işitildi." (Ömer Seyfettin)
    • "Kitap bastırmak, yazı yazmak takatinden mahrum, nalları dikeceksiniz." (Sait Faik Abasıyanık)

KİL

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Islandığı zaman kolayca biçimlendirilebilen yumuşak ve yağlı toprak

KUL

  1. [isim] Tanrı'ya göre insan, abd
    • "Kul ile Tanrı'nın arasına girilmez."
    • "Ben serüvenlere kul olmayacağım, serüvenler bana kul olacak." (Atilla İlhan)
    • "Kulunuz bu kadar yıl yaşadım, kahveye adımımı atmış değilim." (Haldun Taner)
  2. Köle
    • "Kendisi kabilenin beyinin kullarından birinin kızıydı. Ve beyler yalnız kendi kullarını değil, kullarının evladını da satabilirlerdi." (Halide Edip Adıvar)
  3. Karavaş

MÜL
...
TEL

  1. [isim] Türlü metallerden yapılmış, kopmaya karşı bir direnç gösteren ince uzun nesne
    • "Gelin teli. Telgraf teli."
    • "Bahçeye tel çektik."
  2. [sıfat] Bu nesneden yapılmış veya bu nesne biçiminde olan
    • "Tel kafes. Tel çivi."
  3. Tencere, çaydanlık vb.ni ovarak temizlemek için kullanılan nesne
  4. İnsan saçını oluşturan ipçik
    • "İki açık sarı tel terli alnımızın üstüne yapışmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
  5. Bazı organizmaların demet durumundaki oluşumunu meydana getiren ipçiklerin her biri, lif

YOL

  1. [isim] Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
    • "Hayatta epeyce yol almış, çoluk çocuğa karışmış bir münevver olarak sürüden ayrılmaya korkuyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Bütün günlerimiz için kendimize bir yol çizer, sonra her gün bunun aksine hareket ederiz." (Abdülhak Şinasi Hisar)
    • "Elinde güçlü bir çıra vardı, onu yüksekte tutarak yolculara yol gösteriyordu." (Nezihe Araz)
    • "Senin yolunu kesecek, engel olacak değilim." (Mahmut Yesari)
  2. Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer
    • "Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı." (Çetin Altan)
    • "Biz benzincinin istihkakını düşeriz, siz de benzini alırsınız, diye yol gösterirler." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Yola öğle yemeğinden sonra çıktık." (Samim Kocagöz)
  3. Genellikle yerleşim alanlarını birbirine bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi
    • "Yolda oynayan çocuklara ne olduğunu sordu." (Ömer Seyfettin)
    • "Motorun yanaşmasını bekliyorum, yol kestiği için şimdi hiç gürültü etmiyor." (Zeyyat Selimoğlu)
    • "Mademki bu işi yapamıyorsun, o hâlde başka işimiz yok derler, bana yol verirler." (Orhan Kemal)
    • "Bir roman konusundan yola çıkarak Salâh Birsel'in 'Dört Köşeli Üçgen'iyle Orhan Kemal'in 'Murtaza'sı arasında bir akrabalık kuruverdi." (Selim İleri)
  4. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
    • "Su yolu. Sel yolu."
    • "Seniha'nın bu hareketi türlü türlü tefsirlere yol açtı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  5. Yolculuk
    • "Yola çıkmak. Yoldan kalmak."
  6. Gidiş çabukluğu, hız
    • "Bu vapurun yolu az."
  7. Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi
    • "Celal Bey'i sakal bırakma yolunda, kim, hangi örnek özendirdi diye çok düşünmüşümdür." (Haldun Taner)
  8. Uyulan ilke, sistem, usul, tarz, tarik
    • "Duyguların eğitimi de en iyi sanat yoluyla olur."
  9. Kumaşta bulunan çizgi
  10. Kez, defa
  11. Gaye, uğur, maksat
    • "Bu yolda çok emek harcandı."
  12. Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem
    • "Bu işi yapmanın bir yolu vardır."

SAL

  1. [isim] Birçok kalın direk yan yana bağlanarak yapılan, düz ve korkuluksuz deniz veya ırmak taşıtı
    • "Dalgaları ufukları örten bir denizde, küçük bir sal parçası üstünde bir boraya mı tutulduk?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

GOL

Kelime Kökeni : İngilizce

  1. [isim] Futbol, hentbol, hokey ve buz hokeyi maçlarında topun kaleye sokulmasıyla kazanılan sayı
    • "Kısacası biz kendimizi yerden yere atar, akınlar durdurur, goller kurtarır, ona paslar sunardık." (Haldun Taner)

KEL

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [sıfat] Saçı dökülmüş olan (kimse)
    • "Hekimler ne bilirmiş? Kelin medarı olsa kendi başında olur. Onlar ölmeyecek mi?" (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
  2. Çıplak (doğa), yaprakları dökülmüş (bitki)
    • "Yükselip alçalıyor, kel tepelerin etrafını dönüyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
  3. Gelişmemiş, cılız (bitki)
    • "Kel bir ağaç."
  4. İçinde az eşya bulunan

YAL

  1. [isim] Köpek ve ineklere yedirilmek için un ve kepekle hazırlanan yiyecek

KOL

  1. [isim] İnsan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm
    • "Sade çocuğuna değil, eşine de kol kanat gerer, ona da analık eder." (Haldun Taner)
    • "Bunlar şehir subaşısının adamları, dizdarlardı. Kol geziyorlardı." (Ömer Seyfettin)
    • "Polis düdükleriyle yeniden fırladım. Meğer hırsızlar kola çıkmış." (Ragıp Akyavaş)
    • "Selami de kolları paçaları sıvayıp Ali Naci'nin yardımına koşmuştu." (Yusuf Ziya Ortaç)
  2. Vücudunun bu bölümünü saran bölümü
    • "Kara yağız oğlan yalandan gözlerinin yaşını pembe mintanının kollarına siliyordu." (Osman Cemal Kaygılı)
    • "İnsanı üşütmeyen, ılık gezginci bir yağmur bulutu ağır ağır kol geziyordu." (Tarık Dursun K)
  3. Makinelerde tutup çevirmeye, çekmeye yarayan ağaç veya metal parça
    • "Bazı ülkelerde sansürün kol gezdiği görülüyor." (Ahmet Kabaklı)
  4. Koyun, dana, kuzu vb.nde ön ayağın üst bölümü
  5. Ağaçlarda gövdeden ayrılan kalın dal
  6. Bazı çalgıların elle tutulan sap bölümü
  7. Koltuk, divan vb.nin yan tarafında bulunan dayanmaya yarayan parça
  8. Bir şeyin ayrıldığı bölümlerden her biri, dal (I), kısım (II), şube, branş
    • "Türk Dil Kurumunun bilim ve uygulama kolları."
  9. Karakol
    • "Lakin böyle kardan yolların örtüldüğü bu gecede, koldan korku yoktu. Rahatça eğlenebilirlerdi." (Refik Halit Karay)
  10. İş takımı, ekip, grup
    • "Öteki koldaki iki hamlacıdan birisi acınacak bir zayıflıktaydı." (Sait Faik Abasıyanık)
  11. Kanat
    • "Sağ kol. Sol kol."
  12. Dizi, düzen
    • "Yürüyüş kolu."
  13. Bir halat oluşturan bükülmüş lif demetlerinden her biri

SEL

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Sürekli yağan yağmurdan veya eriyen kardan oluşan, geçtiği yerlere zarar veren taşkın su
    • "Durmaz akar gözüm yaşı sel gibi." (Âşık Veysel)
    • "Sel gider kum kalır misali, türküler gidiyor, şiirler kalıyor." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
  2. Hareket hâlindeki büyük kalabalık, yığın
    • "Ellerinde çantalı, küçük yiyecek paketleri, kadınlı erkekli bir memur seli, Ulus Meydanı'na doğru akıyor." (Necati Cumalı)
  3. Etki ve iz bırakan güçlü durum veya davranış

ÇÖL

  1. [isim] Kumluk, susuz ve ıssız geniş arazi, sahra, badiye
    • "Koskoca çölü, yapı ve bahçelerle donattık." (Falih Rıfkı Atay)

FOL

Kelime Kökeni : Rumca

  1. [isim] Tavuğun istenilen yere yumurtlaması için o yere konulan yumurta veya yumurtaya benzeyen şey
    • "Kız kardeşi ile Mahir daha ortada fol yok yumurta yokken gelin güveyi olmuşlar." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü