Başında ku olan 6 harfli 62 kelime var. Ku ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ku olan kelimeler listesine ya da sonu ku ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında ku bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KULLUK
-
-
[isim]
Kul olma durumu, kölelik, ubudiyet
- "Tanzimat, ... Türkleri de asılmaktan veya malları mülkleri müsadere edilmekten, düpedüz kulluktan kurtarma hareketi idi." (Falih Rıfkı Atay)
-
Kulun yaptığı iş
-
Karakol
-
[isim]
Kul olma durumu, kölelik, ubudiyet
- KURSAK
-
-
[isim]
Kuşların yemek borusu üzerinde bulunan, yiyeceklerin toplandığı torba biçiminde şişkin organ
-
Böceklerin ve solucanların sindirim kanallarında bulunan, kuşların kursağına benzeyen yapı
-
Kuş kursağı şişirilip kurutularak yapılan veya ona benzetilen şişkin şey
- "Düdüğün kursağı patlamış."
-
Boğaz
-
[isim]
Kuşların yemek borusu üzerinde bulunan, yiyeceklerin toplandığı torba biçiminde şişkin organ
- KUŞBAZ
-
Kelime Kökeni : Türkçe
-
[isim]
Süs kuşları yetiştiren kuş meraklısı
-
Padişahların av kuşlarını yetiştiren görevli
-
[isim]
Süs kuşları yetiştiren kuş meraklısı
- KUMSUZ
-
-
[sıfat]
Kumu olmayan
-
[sıfat]
Kumu olmayan
- KUNDAK
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Yangın çıkarmak için bir yere konulan tutuşmuş yağlı bez parçası vb
- "Ben şamdanımla evveli kapının önüne yığılan şeyleri, sonra cibinliği, perdeleri, bütün duvarları çeviren kundakları tutuşturacağım." (Halit Ziya Uşaklıgil)
-
Tüfek gibi bazı ateşli silahlarda bunları çeşitli yönlere çevirmeye yarayan, namlunun altında bulunan ağaç veya metal bölüm
- "Amcası Mustafa geldi eve, ona bir kundağı sedefli tüfek getirdi." (Yahya Kemal)
-
Arabalarda dingil yatağı
-
Ara bozma, fitne, fesat
-
[isim]
Yangın çıkarmak için bir yere konulan tutuşmuş yağlı bez parçası vb
- KURMAK
-
-
[-i]
Bir şeyi oluşturan parçaları birleştirerek bütün durumuna getirmek, monte etmek
- "Geniş çöl ufukları arasında çadırlarımızı kurduk." (Falih Rıfkı Atay)
-
Hazırlamak
- "Kurduğu sofraya, yaptığı salataya git de bak." (Refik Halit Karay)
-
Yaylı, zemberekli şeylerde yayı veya zembereği germek
- "Çocukça bir sevinçle kurduğun çalar saatleri çalıp duruyor." (Haldun Taner)
-
Gereken şartları hazırlayıp kendi kendine olmaya bırakmak
- "Turşu kurmak."
-
Etkisi ve önemi geniş şeyler meydana getirmek, tesis etmek
- "Dünyanın en büyük imparatorluklarını kuran kimlerdi?" (Orhan Seyfi Orhon)
-
Yapmak, inşa etmek
- "Çirkin yapıları örtecek güzel yapılar kuralım." (Nurullah ataç)
-
Yapmak, oluşturmak
- "Belki on aile keçelerden, kilimlerden çergelerini meyve ağaçlarının altlarına kurdular." (Ömer Seyfettin)
-
Ortaklık sağlamak
-
Belli bir işte beraber çalışacak kimseleri belirlemek
- "Teşkilatı ilçede sevilip sayılan bir avukat kurmuştu." (Tarık Buğra)
-
Bir araya getirmek, toplamak
- "Divan kurmak."
-
Gizlice hazırlamak, tasarlamak
- "Çocukların top oynadıkları kumluktan iskeleye doğru yürürken hep planlar kuruyordu." (Cahit Uçuk)
-
Düşünmek
- "Yalnız hayalle geçiniyorum, ben yalnız hayal kuruyorum." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Aklına koymak
- "O gitmeyi bir kez kurdu mu artık durmaz."
-
Zihinde büyütmek
- "Bayram ağa, uşakların söylediklerini kurdukça kurdu." (Halide Edip Adıvar)
-
Sağlamak, oluşturmak
- "Dostluk kurmak. İlişki kurmak."
-
Bir kimseyi dedikodu veya telkinlerle başkasına karşı öfkelendirmek
-
[-i]
Bir şeyi oluşturan parçaları birleştirerek bütün durumuna getirmek, monte etmek
- KUSKUN
-
-
[isim]
Hayvanın kuyruğu altından geçirilerek eyere bağlanan kayış
- "O başta: kuskunu kopmuş eğerli düldüller / Bu başta: Paldım düşmüş semerli bülbüller." (Mehmet Akif Ersoy)
-
[isim]
Hayvanın kuyruğu altından geçirilerek eyere bağlanan kayış
- KURACI
-
-
[isim]
Askere alınacak gençlerin belli olması için onlara kura çektiren subay
-
[isim]
Askere alınacak gençlerin belli olması için onlara kura çektiren subay
- KULÜBE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Kerpiç, saman veya ağaçtan yapılmış küçük, basit, ilkel ev
- "Ahırların öteki yamacında bir bahçıvan kulübesi vardı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bir yeri beklemekle görevli kimsenin içinde bulunduğu küçük barınak
- "Nöbetçi kulübesi."
-
Hayvanlar için yapılmış barınak
- "Köpek kulübesi."
-
Alçak gönüllülük göstermek amacıyla "ev" anlamında kullanılan bir söz
-
[isim]
Kerpiç, saman veya ağaçtan yapılmış küçük, basit, ilkel ev
- KURNAZ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Kolay kanmayan, başkalarını kandırmasını ve ufak tefek oyunlarla amacına erişmesini beceren, açıkgöz
- "Nedim kurnaz, benden iki gün evvel izin aldı." (Aka Gündüz)
-
[sıfat]
Kolay kanmayan, başkalarını kandırmasını ve ufak tefek oyunlarla amacına erişmesini beceren, açıkgöz
- KUVEYT
- ...
- KURŞUN
-
-
[isim]
Atom numarası 82, atom ağırlığı 207,21, yoğunluğu 11,3 olan, 327,4 °C'de eriyen, yumuşak ve bükülgen, mavimtırak esmer renkte bir element (simgesi Pb)
- "Yarın, öbür gün Arap çeteleri ile sarılacaksınız, Peygamberin yeşil kubbesine kurşun atacaklar." (Falih Rıfkı Atay)
- "Suriye'de bel kemiğine bir kurşun dokunmuştu." (Ömer Seyfettin)
- "Gurbet acısı kurşun gibi içine çökmüştü şimdi." (Haldun Taner)
- "Az bir sürede bütün köy bu kurşunları sıkanın Hasan olduğunu öğrendi." (Yahya Kemal)
-
[sıfat]
Bu elementten yapılmış
- "Kurşun boru."
-
Tüfek, tabanca vb. hafif ateşli silahlarda kullanılan mermi
- "Kanatları kurşunla parçalanmış bir kartal / Benim gibi seyreder, yerden, mavilikleri." (Yaşar Nabi Nayır)
-
[isim]
Atom numarası 82, atom ağırlığı 207,21, yoğunluğu 11,3 olan, 327,4 °C'de eriyen, yumuşak ve bükülgen, mavimtırak esmer renkte bir element (simgesi Pb)
- KURUMA
-
-
[isim]
Kurumak işi
-
[isim]
Kurumak işi
- KUMPİR
-
Kelime Kökeni : Bulgarca
-
[isim]
Özel fırında pişirilen patatesin içine peynir, mısır, bezelye vb. malzeme konularak yapılan yiyecek
-
Patates
-
[isim]
Özel fırında pişirilen patatesin içine peynir, mısır, bezelye vb. malzeme konularak yapılan yiyecek
- KURUCU
-
-
Bir kurumun, bir işin kurulmasını sağlayan, müessis
-
[isim]
Bir kuruluşu oluşturan kimse
- "Gazetenin kurucusu."
-
[isim]
Cümleyi oluşturan ögelerin her biri
-
Bir kurumun, bir işin kurulmasını sağlayan, müessis
- KULPLU
-
-
[sıfat]
Kulpu olan, kulpu bulunan
- "Kulplu bardak."
- "Kulplu altın."
-
[sıfat]
Kulpu olan, kulpu bulunan
- KUTULU
-
-
[sıfat]
Kutusu olan
-
[sıfat]
Kutusu olan
- KUÇMAK
- ...
- KUAFÖR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kadın berberi
-
Erkek berberi
-
Güzellik salonu
-
[isim]
Kadın berberi
- KUVVET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Fiziksel güç, takat
- "Bu kadar cesur bir hamleye yetecek kuvvetim yok." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Matematiğe kuvvet verince öbür derslerini yetiştiremedi."
- "Paraya kuvvet."
-
Şiddet, zor, cebir
- "Kuvvet kullanmak."
-
Yetke, erk, nüfuz
-
Dayanıklı olma durumu
-
Güç
- "Hâlbuki devlet kuvvetlerinin yerini hangi şahsi kuvvet tutabilirdi?" (Falih Rıfkı Atay)
-
Bir ülkenin savaşçı silahlı kuruluşları veya gücü
- "Nasıl ki düşmanın da her gün ümidi ve kuvveti eksilecektir." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
Durgunluğu harekete veya hareketi durgun bir duruma çeviren etken, direnci kıran veya direnç doğuran özellik
-
Bir niceliğin kendisi ile çarpılarak yükseltildiği derecelerden her biri: 2x2x2=23 denkleminde, 3 sayısı 2'nin kuvvetini gösterir
-
[isim]
Fiziksel güç, takat