Sonunda k olan 7 harfli 1098 kelime var. K harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde k harfi olan kelimeler listesine ya da başında k harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KEZALİK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Keza
-
[zarf]
Keza
- SICACIK
-
-
[sıfat]
Yeter derecede ve hoşa giden bir sıcaklığı olan
-
İçten, samimi, hoş, sevimli, güzel
- "Rustik barlarda her şey sıcacık tahtadır." (Çetin Altan)
-
[sıfat]
Yeter derecede ve hoşa giden bir sıcaklığı olan
- ASMALIK
-
-
Asma için ayrılmış (yer veya toprak)
-
Asma için ayrılmış (yer veya toprak)
- ÇARPMAK
-
-
Hızla değmek, vurmak
- "Ahmet şaşkınlığından bir kestane yığınına çarptı, canı acıyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[nsz]
Etkisiyle birdenbire hasta etmek
- "Güneş çarpmak. Kömür çarpmak."
-
[-i]
Varlığına inanılan bir gücün öfkesine uğramak
- "Yeşildirek'te yatan evliya hepinizi çarpar." (Kemal Tahir)
-
[-i]
El çabukluğu ile çalmak, dolandırarak elde etmek
- "Köprüden denizi seyredenlerin cüzdanını hep çarparlar." (Burhan Felek)
-
[-i]
Kurnazlıkla, zorla ele geçirmek
- "İhtiyarın üç aylıkları aldığı günler çıkagelir, allem edip kallem edip zavallının yarı maaşını çarpar kaçar." (Haldun Taner)
-
[nsz]
Kalp, hızlı hızlı vurmak
-
[-i]
Biri çarpılan, öbürü çarpan denilen iki sayı verildiğinde çarpanı çarpılandaki birim kadar çoğaltarak çarpım adı verilen bir üçüncü sayıyı elde etmek, darp etmek
-
[-i]
Çekiciliğiyle etkilemek, şaşırtmak
- "Güzel halk türkülerinde beni çarpan şey bunların hepsinin arkasında bir vaka, bir macera, nihayet bir insan bulunmasıdır." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Hızla değmek, vurmak
- KOŞALIK
-
-
[isim]
Koşa olma durumu
-
[isim]
Koşa olma durumu
- ÖKSÜRÜK
-
-
[isim]
Ciğerlerdeki havanın, solunum organlarının kasılması ve zorlanmasıyla ağızdan gürültü ile çıkması
- "Trende herkes uyuyor, uzun bir öksürük silsilesi ve bazı iniltilerden başka ses yok." (Halide Edip Adıvar)
-
Üşütme gibi bir sebeple ortaya çıkan göğüs hastalığı
- "Sancılı bir öksürükle öksürerek ağlamaya başladım." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Ciğerlerdeki havanın, solunum organlarının kasılması ve zorlanmasıyla ağızdan gürültü ile çıkması
- ONANMAK
-
-
[nsz]
Onama işine konu olmak
- "Bu tutum herkesçe onandı."
-
[nsz]
Onama işine konu olmak
- OYNAMAK
-
-
[nsz]
Vakit geçirme, eğlenme, oyalanma vb. amaçlarla bir şeyle uğraşmak
- "Çimenler üzerinde çocuklar oynuyor, kuzular otluyor." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Herhangi bir tutku, ilgi vb. sebeple bir şeye kendini vermek
- "Babalar çocuklarının yanında rakı içer, kumar oynarsa çocuklar da ayyaş ... olurlar." (Burhan Felek)
-
Kımıldamak, hareket etmek
-
[-le]
Bir şeyi sürekli evirip çevirmek veya sürekli olarak ona dokunmak
-
Bir film, oyun vb.nde rol almak
- "Bütün rolleri, şahısların sesleri, tavırları, mimikleriyle tek başına oynamıştı." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Film gösterilmek
- "Bu akşam televizyonda hangi film oynuyor?"
-
Tiyatro eseri sahneye konmak
- "Birisi dedi ki bu iki perdelik bir oyun imiş, bitince ötekini oynayacaklarmış." (Memduh Şevket Esendal)
-
Eşyanın herhangi bir parçası kımıldamak, hareket etmek
- "Birdenbire apartman kapısının oynadığını hissettim." (Peyami Safa)
-
İnsan gerekli görevini yapacak hareketten yoksun olmak
- "Hastanın bacağı oynamıyor."
-
Sarsılmak, yeri değişmek
- "Depremde yapı oynadı."
-
Sporla ilgili çalışmalara katılmak
- "Tenis oynamak."
-
Müziğin gerektirdiği uyumlu hareketleri yapmak
- "Ne oynadığı gazinonun ismini söyledi ne de danslarından bahsetti." (Refik Halit Karay)
-
Büyük bir ustalık, beceri ve kolaylıkla bir işi yapmak
- "Borsada istediği gibi oynuyordu fiyatlarla." (Necati Cumalı)
-
Değişiklik göstermek
- "Bunların fiyatı iki bin ile üç bin lira arasında oynar."
-
[-le]
Tehlikeye düşürmek
- "Benim sağlığımla oynama."
-
Oyalanmak, gereği gibi yapmamak, boşuna vakit geçirmek
-
[-le]
Rastgele yön vermek, aldatmak
- "Talih bizimle oynuyor."
-
[-le]
Herhangi birine karşı önemsemeyici davranışlarda bulunmak
- "Koca adamla oynamaya utanmıyor musun?"
-
Tedirgin etmek, rahatsız edici davranışta bulunmak
-
[nsz]
Vakit geçirme, eğlenme, oyalanma vb. amaçlarla bir şeyle uğraşmak
- SOLUMAK
-
-
[nsz]
Nefes alıp vermek
-
Sık ve kesik soluk alıp vermek
- "Devlerle güreşmiş gibi soluyordu." (Tarık Buğra)
-
Zorlanmak, gücünün hepsini harcamak
- "Otomobil soluyarak Kırmızıtepe'ye tırmanmaya başladı." (Halide Edip Adıvar)
-
[nsz]
Nefes alıp vermek
- ARITMAK
-
-
[-i]
Temizlemek, temiz duruma getirmek, paklamak
-
Katışıksız duruma getirmek, tasfiye etmek
-
[-i]
Temizlemek, temiz duruma getirmek, paklamak
- ARPACIK
-
-
[isim]
Göz kapağının kenarında çıkan küçük çıban, it dirseği
-
Tüfek, tabanca vb. ateşli silahlarda namlunun en ileri bölümünde bulunan ve nişan alırken gezle birlikte göz ile hedef arasında aynı çizgi üzerine getirilen küçük çıkıntı
-
[isim]
Göz kapağının kenarında çıkan küçük çıban, it dirseği
- ELÇİLİK
-
-
[isim]
Elçi olma durumu
-
Elçinin görevi veya makamı, sefirlik, sefaret
- "Elçilik kadrolarında tenkisat yapılacağından söz ediliyor." (Atilla İlhan)
-
Elçinin görevini yaptığı yapı, sefaret, sefarethane
- "Elçilik denen bu konakta bir nevi iç güveyi hayatı sürüyorum." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Elçi olma durumu
- YIKAMAK
-
-
[-i]
Su veya başka bir sıvı kullanarak bir şeyi temizlemek
- "Kazı yıkayıp temizlemişler, sonra da parçalayıp tencereye koymuşlar." (Çetin Altan)
-
Çözünmeyen bir çökeltiden ayrılması istenen suda çözünür maddeleri, yıkama yoluyla temizlemek
-
[-i]
Su veya başka bir sıvı kullanarak bir şeyi temizlemek
- DÜRTMEK
-
-
[-i]
Ucu sivri bir şeyle veya elle hafifçe itmek
- "Bir parça uyuşup dalar gibi olmuşsun, derken seni birdenbire dürtüp uyandırıyorlar." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Değmek, dokunmak
-
İstenilen şeyi yaptırmak için birine kışkırtıcı söz söylemek, tahrik etmek
-
Uyarmak, ikaz etmek
-
[-i]
Ucu sivri bir şeyle veya elle hafifçe itmek
- KAPANIK
-
-
[sıfat]
Kapanmış
-
Sisli, bulutlu
- "Bütün varlığı bu kapanık havada tıpkı bahçenin son gülleri gibiydi." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
-
İç karartıcı, ruh sıkıcı
- "Yağmurlardan, rutubetten içinde paslı, kapanık ve sıkıntılı bir duygu belirmişti." (Halide Edip Adıvar)
-
Kaçınık
-
[sıfat]
Kapanmış
- TUTAMAK
-
-
[isim]
Tutamaç
- "Viraj tutamağı."
-
Tutunacak, dayanacak, güvenecek şey
-
[isim]
Tutamaç
- FAALLİK
- ...
- GAZİLİK
-
-
[isim]
Gazi olma durumu
-
Gazi unvanı
-
Yiğitlik
- "Hepimiz Mustafa Kemal'e borçluyuz. Onun en büyük gazası ve gaziliği bizim mesleğimizi yetiştirmesindedir." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Gazi olma durumu
- İŞTİRAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ortaklık, ortak olma, paydaşlık
- "Mediha kendinin iştirak etmediği herhangi bir davranışa düşmandır." (Halide Edip Adıvar)
-
Bir işte yer alma, paydaşlık etme
-
Bir işe, bir düşünceye katılma, katılım
-
Katılma
-
[isim]
Ortaklık, ortak olma, paydaşlık
- KANİLİK
- ...