Sonunda k olan 5 harfli 631 kelime var. K harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde k harfi olan kelimeler listesine ya da başında k harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- İNMEK
-
-
[-den]
Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek, çıkmak karşıtı
-
Bir taşıt veya binek hayvanından yere basmak
- "Tramvayın ön tarafından hızla inerken, arkasından bir sesin bağırdığını gördü." (Peyami Safa)
-
Dağ, tepe vb. yüksek bir yerden gelmek
- "Dağdan kurt indi."
-
[-e]
Bir yerden başka bir yere gitmek, varmak
- "Hey gidi gençlik hey! Unutulmaz günlerdi onlar. Yenikapı'ya, meyhanelere indik mi şöyle bir..." (Atilla İlhan)
-
[-e]
Konaklamak
- "Samananbarı köyünün en büyük ve gösterişli evine inmişlerdi." (Halide Edip Adıvar)
-
[nsz]
Alçalıp eski durumuna dönmek
- "Sular indi. Şiş indi."
-
[nsz]
Fiyatı düşürmek
- "Bin lira daha indim, gene almadı."
-
Değeri düşmek
- "Altın fiyatları indi."
-
[-e]
Vurmak
- "Şimdi kafana inerim!"
-
[nsz]
Yıkılmak
- "Yağmurdan duvar inmiş."
-
[-e]
İnme gelmek
- "Sağ tarafına inmiş."
-
Bir yeri kaplamak, basmak veya bir yerden akmak, kaymak
- "Gemi baş döndüren zaferli bir gürültüyle indi sulara..." (Çetin Altan)
-
Uzamak, ulaşmak
- "Beyaz taşlardan yapılmış kısa bir duvarın ötesindeki zeytinlik ta vadiye kadar iniyordu." (Ömer Seyfettin)
-
Ağmak
-
Sayısı azalmak
- "Evvelden daha çok olduğumuzu zannettiğim hâlde sayımız son günlerde bu miktara inmiştir." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[-den]
Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek, çıkmak karşıtı
- KAVAK
-
-
[isim]
Söğütgillerden, sulak bölgelerde yetişen, boyu bazı türlerinde 30-40 m'ye değin çıkan, kerestesinden yararlanılan uzun boylu bir ağaç (Populus)
-
[isim]
Söğütgillerden, sulak bölgelerde yetişen, boyu bazı türlerinde 30-40 m'ye değin çıkan, kerestesinden yararlanılan uzun boylu bir ağaç (Populus)
- KÖÇEK
-
-
[isim]
Kadın kılığına girip oynayan erkek
- "Şehrin bütün köçekleri, çengileri çağrılsın!" (Turan Oflazoğlu)
-
Ağırbaşlı davranışları olmayan kimse
-
[isim]
Kadın kılığına girip oynayan erkek
- MİNİK
-
-
Küçük ve sevimli
- "Ne minik şey!"
-
Küçük ve sevimli
- SALAK
-
-
[isim]
Giyinişinden, konuşma ve davranışlarından seviyesiz, dengesiz ve saf olduğu anlaşılan kimse
-
[isim]
Giyinişinden, konuşma ve davranışlarından seviyesiz, dengesiz ve saf olduğu anlaşılan kimse
- BOZUK
-
-
[sıfat]
Bozulmuş olan
- "Daracık ve bozuk kaldırımlardan çamurlu sular akıyordu." (Tarık Buğra)
-
Görevini yapamaz duruma gelmiş (organ)
- "Ağzındaki birkaç bozuk dişten şüphe ettim." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Madenî para, bozuk para
- "Hiç olmazsa birkaç kuruş bozuk ver!" (Memduh Şevket Esendal)
-
Kötümser, gergin, huzursuz, karışık
- "Bozgun sırasında Ankara'da meclisin havası pek bozuktu." (Falih Rıfkı Atay)
-
Kızgın, sıkıntılı
- "Süleyman'ı adada yüzü o kadar bozuk ve korkunç buldu ki." (Halide Edip Adıvar)
-
[sıfat]
Bozulmuş olan
- POLAK
- ...
- SAÇIK
-
-
[sıfat]
Saçılmış, serpilmiş
-
[sıfat]
Saçılmış, serpilmiş
- AVLAK
-
-
[isim]
Avı çok olan yer, av yeri
-
[isim]
Avı çok olan yer, av yeri
- ÇOTUK
-
-
[isim]
Dışarıda kalmış ağaç kökü
-
Kesilen ağacın topraktan yukarıda kalan bölümü
-
Asma kütüğü, tevek
-
[isim]
Dışarıda kalmış ağaç kökü
- İMLİK
-
-
[isim]
Kitap sayfaları arasına konulan ve okunan yeri belirlemekte kullanılan ince, uzun karton parçası
-
[isim]
Kitap sayfaları arasına konulan ve okunan yeri belirlemekte kullanılan ince, uzun karton parçası
- KAPAK
-
-
[isim]
Her türlü kabın üstünü örtmeye veya bir deliği kapamaya yarayan nesne
- "Evin en alt katına indik, oradan da bir mahzen kapağı açtılar." (Refik Halit Karay)
- "Elbise dolabı kapak atıyor."
- "Garajlara en yakın bir otele kapağı atmış, hemen yatıp uyumuştu." (Erhan Bener)
-
Dolap, sandık vb.ni örtmeye yarayan parça
- "Dolap kapağı."
-
Kitap, defter vb.nin en üstüne geçirilen kılıf
- "Kapağını, geceleri aynı masa etrafında buluştuğu ressamlardan birine çizdirecekti." (Atilla İlhan)
-
Biçilen ağaç kütüklerinin iki yanından çıkan, düzgün olmayan tahta
-
Zıvanada iki dış yan parça
-
[isim]
Her türlü kabın üstünü örtmeye veya bir deliği kapamaya yarayan nesne
- TAVUK
-
-
[isim]
Sülüngillerden, eti ve yumurtası için üretilen kümes hayvanı (Gallus)
- "A, o nasıl lakırtı, dedi. Bunlar da tavuk ayağı yemişler, ağızlarında bakla ıslanmıyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Sülüngillerden, eti ve yumurtası için üretilen kümes hayvanı (Gallus)
- ETLİK
-
-
[isim]
Kış için etinden kıyma, kavurma, pastırma ve sucuk yapılan semiz hayvan
-
Buzdolabında et koymak için ayrılmış yer
-
[isim]
Kış için etinden kıyma, kavurma, pastırma ve sucuk yapılan semiz hayvan
- SUNAK
-
-
[isim]
Tapınaklarda, üzerinde kurban kesilen, günlük yakılan, dinî tören yapılan taş masa
-
[isim]
Tapınaklarda, üzerinde kurban kesilen, günlük yakılan, dinî tören yapılan taş masa
- CACIK
-
-
[isim]
Yoğurt, ayran içine hıyar veya marul doğranarak yapılan, çoğu kez sarımsaklı, iştah açıcı yiyecek
-
[isim]
Yoğurt, ayran içine hıyar veya marul doğranarak yapılan, çoğu kez sarımsaklı, iştah açıcı yiyecek
- KUCAK
-
-
[isim]
Açık kollarla göğüs arasındaki bölüm, aguş
- "Kucağımdaki yavrumla yapayalnız kalmıştık." (Sermet Muhtar Alus)
- "Paris'teki hemşehriler bana büyük bir sevgi ve emniyetle kucaklarını açmışlardı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Açık kollarla göğüs arasına sığabilen miktarda olan
- "Her çalışmak isteyene kucak açmışlardı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Herhangi bir durumun veya şeyin sınırlarının arası, iç
- "Oralar her saldırganlıktan korunmuş Türk kucağı idi." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
Ortam, ocak
- "On yıl var ayrıyım Kına Dağı'ndan / Baba ocağından, yâr kucağından." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
-
[isim]
Açık kollarla göğüs arasındaki bölüm, aguş
- OYNAK
-
-
[sıfat]
Kımıldayan, yerinde sağlam durmayan, hareketli
- "Boğaz'ın oynak ve çırpıntılı sularına açıldı mı, korkuya benzer bir ürperti geçirilir." (Samiha Ayverdi)
-
Hareket, canlılık veren
- "Zeybek oynak bir müziktir."
-
Değişken, kararsız
- "Altın fiyatları oynak."
-
Davranışları ağırbaşlı olmayan (kadın veya kız)
- "Bu, otuz yaşlarında çenebaz ve oynak bir duldu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bükülüp doğrulmaya elverişli olan (eklem)
- "Bütün vücudunda, damarlarında, kemiklerinin oynak yerlerinde, etlerinde bir sızı, bir gevşeklik..." (Peyami Safa)
-
[sıfat]
Kımıldayan, yerinde sağlam durmayan, hareketli
- KÖRÜK
-
-
[isim]
Ateşi canlandırmak için kullanılan ve açılıp kapandıkça içindeki havayı üfleyen araç
- "Bir taraftan ha bire körüğün ipini çekiyordu." (Reşat Enis)
-
Bazı araçların açılıp kapanabilir üst üste katlanmış bölümü
- "Biz faytonun körüğü altında fotoğraf çekmeye uğraşıyorduk." (Nazlı Eray)
-
Bazı müzik araçlarında hava vermeye yarayan, el veya ayakla işletilen meşin veya kâğıt bölüm
- "Akordiyon körüğü."
-
[isim]
Ateşi canlandırmak için kullanılan ve açılıp kapandıkça içindeki havayı üfleyen araç
- YELEK
-
-
[isim]
Ceket altına giyilen kolsuz ve kısa giysi
- "Sağ elini yelek cebine attı." (Ömer Seyfettin)
-
Okun yay kirişine takılan bölümündeki tüy
- "Ok yeleği."
-
Kuş kanadının büyük tüyü, telek
-
[isim]
Ceket altına giyilen kolsuz ve kısa giysi