Sonunda k olan 5 harfli 631 kelime var. K harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde k harfi olan kelimeler listesine ya da başında k harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

İNMEK

  1. [-den] Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek, çıkmak karşıtı
  2. Bir taşıt veya binek hayvanından yere basmak
    • "Tramvayın ön tarafından hızla inerken, arkasından bir sesin bağırdığını gördü." (Peyami Safa)
  3. Dağ, tepe vb. yüksek bir yerden gelmek
    • "Dağdan kurt indi."
  4. [-e] Bir yerden başka bir yere gitmek, varmak
    • "Hey gidi gençlik hey! Unutulmaz günlerdi onlar. Yenikapı'ya, meyhanelere indik mi şöyle bir..." (Atilla İlhan)
  5. [-e] Konaklamak
    • "Samananbarı köyünün en büyük ve gösterişli evine inmişlerdi." (Halide Edip Adıvar)
  6. [nsz] Alçalıp eski durumuna dönmek
    • "Sular indi. Şiş indi."
  7. [nsz] Fiyatı düşürmek
    • "Bin lira daha indim, gene almadı."
  8. Değeri düşmek
    • "Altın fiyatları indi."
  9. [-e] Vurmak
    • "Şimdi kafana inerim!"
  10. [nsz] Yıkılmak
    • "Yağmurdan duvar inmiş."
  11. [-e] İnme gelmek
    • "Sağ tarafına inmiş."
  12. Bir yeri kaplamak, basmak veya bir yerden akmak, kaymak
    • "Gemi baş döndüren zaferli bir gürültüyle indi sulara..." (Çetin Altan)
  13. Uzamak, ulaşmak
    • "Beyaz taşlardan yapılmış kısa bir duvarın ötesindeki zeytinlik ta vadiye kadar iniyordu." (Ömer Seyfettin)
  14. Ağmak
  15. Sayısı azalmak
    • "Evvelden daha çok olduğumuzu zannettiğim hâlde sayımız son günlerde bu miktara inmiştir." (Reşat Nuri Güntekin)

KAVAK

  1. [isim] Söğütgillerden, sulak bölgelerde yetişen, boyu bazı türlerinde 30-40 m'ye değin çıkan, kerestesinden yararlanılan uzun boylu bir ağaç (Populus)

KÖÇEK

  1. [isim] Kadın kılığına girip oynayan erkek
    • "Şehrin bütün köçekleri, çengileri çağrılsın!" (Turan Oflazoğlu)
  2. Ağırbaşlı davranışları olmayan kimse

MİNİK

  1. Küçük ve sevimli
    • "Ne minik şey!"

SALAK

  1. [isim] Giyinişinden, konuşma ve davranışlarından seviyesiz, dengesiz ve saf olduğu anlaşılan kimse

BOZUK

  1. [sıfat] Bozulmuş olan
    • "Daracık ve bozuk kaldırımlardan çamurlu sular akıyordu." (Tarık Buğra)
  2. Görevini yapamaz duruma gelmiş (organ)
    • "Ağzındaki birkaç bozuk dişten şüphe ettim." (Reşat Nuri Güntekin)
  3. [isim] Madenî para, bozuk para
    • "Hiç olmazsa birkaç kuruş bozuk ver!" (Memduh Şevket Esendal)
  4. Kötümser, gergin, huzursuz, karışık
    • "Bozgun sırasında Ankara'da meclisin havası pek bozuktu." (Falih Rıfkı Atay)
  5. Kızgın, sıkıntılı
    • "Süleyman'ı adada yüzü o kadar bozuk ve korkunç buldu ki." (Halide Edip Adıvar)

POLAK
...
SAÇIK

  1. [sıfat] Saçılmış, serpilmiş

AVLAK

  1. [isim] Avı çok olan yer, av yeri

ÇOTUK

  1. [isim] Dışarıda kalmış ağaç kökü
  2. Kesilen ağacın topraktan yukarıda kalan bölümü
  3. Asma kütüğü, tevek

İMLİK

  1. [isim] Kitap sayfaları arasına konulan ve okunan yeri belirlemekte kullanılan ince, uzun karton parçası

KAPAK

  1. [isim] Her türlü kabın üstünü örtmeye veya bir deliği kapamaya yarayan nesne
    • "Evin en alt katına indik, oradan da bir mahzen kapağı açtılar." (Refik Halit Karay)
    • "Elbise dolabı kapak atıyor."
    • "Garajlara en yakın bir otele kapağı atmış, hemen yatıp uyumuştu." (Erhan Bener)
  2. Dolap, sandık vb.ni örtmeye yarayan parça
    • "Dolap kapağı."
  3. Kitap, defter vb.nin en üstüne geçirilen kılıf
    • "Kapağını, geceleri aynı masa etrafında buluştuğu ressamlardan birine çizdirecekti." (Atilla İlhan)
  4. Biçilen ağaç kütüklerinin iki yanından çıkan, düzgün olmayan tahta
  5. Zıvanada iki dış yan parça

TAVUK

  1. [isim] Sülüngillerden, eti ve yumurtası için üretilen kümes hayvanı (Gallus)
    • "A, o nasıl lakırtı, dedi. Bunlar da tavuk ayağı yemişler, ağızlarında bakla ıslanmıyor." (Memduh Şevket Esendal)

ETLİK

  1. [isim] Kış için etinden kıyma, kavurma, pastırma ve sucuk yapılan semiz hayvan
  2. Buzdolabında et koymak için ayrılmış yer

SUNAK

  1. [isim] Tapınaklarda, üzerinde kurban kesilen, günlük yakılan, dinî tören yapılan taş masa

CACIK

  1. [isim] Yoğurt, ayran içine hıyar veya marul doğranarak yapılan, çoğu kez sarımsaklı, iştah açıcı yiyecek

KUCAK

  1. [isim] Açık kollarla göğüs arasındaki bölüm, aguş
    • "Kucağımdaki yavrumla yapayalnız kalmıştık." (Sermet Muhtar Alus)
    • "Paris'teki hemşehriler bana büyük bir sevgi ve emniyetle kucaklarını açmışlardı." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. [sıfat] Açık kollarla göğüs arasına sığabilen miktarda olan
    • "Her çalışmak isteyene kucak açmışlardı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  3. Herhangi bir durumun veya şeyin sınırlarının arası, iç
    • "Oralar her saldırganlıktan korunmuş Türk kucağı idi." (Ruşen Eşref Ünaydın)
  4. Ortam, ocak
    • "On yıl var ayrıyım Kına Dağı'ndan / Baba ocağından, yâr kucağından." (Faruk Nafiz Çamlıbel)

OYNAK

  1. [sıfat] Kımıldayan, yerinde sağlam durmayan, hareketli
    • "Boğaz'ın oynak ve çırpıntılı sularına açıldı mı, korkuya benzer bir ürperti geçirilir." (Samiha Ayverdi)
  2. Hareket, canlılık veren
    • "Zeybek oynak bir müziktir."
  3. Değişken, kararsız
    • "Altın fiyatları oynak."
  4. Davranışları ağırbaşlı olmayan (kadın veya kız)
    • "Bu, otuz yaşlarında çenebaz ve oynak bir duldu." (Reşat Nuri Güntekin)
  5. Bükülüp doğrulmaya elverişli olan (eklem)
    • "Bütün vücudunda, damarlarında, kemiklerinin oynak yerlerinde, etlerinde bir sızı, bir gevşeklik..." (Peyami Safa)

KÖRÜK

  1. [isim] Ateşi canlandırmak için kullanılan ve açılıp kapandıkça içindeki havayı üfleyen araç
    • "Bir taraftan ha bire körüğün ipini çekiyordu." (Reşat Enis)
  2. Bazı araçların açılıp kapanabilir üst üste katlanmış bölümü
    • "Biz faytonun körüğü altında fotoğraf çekmeye uğraşıyorduk." (Nazlı Eray)
  3. Bazı müzik araçlarında hava vermeye yarayan, el veya ayakla işletilen meşin veya kâğıt bölüm
    • "Akordiyon körüğü."

YELEK

  1. [isim] Ceket altına giyilen kolsuz ve kısa giysi
    • "Sağ elini yelek cebine attı." (Ömer Seyfettin)
  2. Okun yay kirişine takılan bölümündeki tüy
    • "Ok yeleği."
  3. Kuş kanadının büyük tüyü, telek

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü