İçinde ü olan 3 harfli 52 kelime var. İçerisinde Ü harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ü harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu ü harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

TÜL

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Çok ince gözenekli pamuk, ipek veya sentetik dokuma
  2. [sıfat] Bu dokumadan yapılmış
    • "Bütün pencereler eskisi gibi çiçekli ve tül perdeliydi." (Ahmet Haşim)

TÜF

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Yanardağların püskürttüğü kül, kum ve lav parçacıklarından oluşan, çoğunlukla açık renkli, hafif gözenekli bir tür çökelti taşı

BÜK

  1. [isim] Ovada veya dere kıyısında çalı ve diken topluluğu
  2. Böğürtlen
  3. Akarsu kıyılarındaki verimli tarlalar
  4. Dönemeç

SÜT

  1. [isim] Kadınların ve memeli dişi hayvanların yavrularını beslemek için memelerinden gelen, besin değeri yüksek beyaz sıvı
    • "Şimdi önümüzden süt dökmüş kedi gibi sakin sakin akıyor." (Haldun Taner)
    • "İş söze döküldü mü nedense tutuklaşıyor, süt dökmüş kediye dönüyordu." (Atilla İlhan)
    • "Hacı yenge süt gibi saçları, buruşuk yüzüyle asıl şimdi eli öpülecek bir hacı yenge olmuştu." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Fadime'yi aldım götürdüm, kaynanamın odasına bıraktım, sütten kesmiştim." (Halide Edip Adıvar)
  2. Bazı bitkilerin türlü organlarında bulunan beyaz renkte öz su
  3. Erkek balığın tohumu
  4. Süte benzeyen her türlü sıvı
    • "Acı badem sütü."
  5. Benzin, mazot

LÜK

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Boyacılıkta kullanılan Hint zamkı

KÜT

  1. [sıfat] Kısa ve kalınca
    • "Küt parmaklar."
  2. Keskin olmayan

EKÜ

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Avro

KÜF

  1. [isim] Ekmek, peynir vb. organik maddelerin üzerinde, nem ve ısının etkisiyle oluşan, çoğu yeşil renkli mantar
  2. Pas

DÜZ

  1. [sıfat] Yatay durumda olan, eğik ve dik olmayan
    • "Düz tahta."
    • "Düğünevinin avlusuna girerken yeni düze inmiş efeler gibi nara attı." (Ömer Seyfettin)
  2. Kıvrımlı olmayan, doğru
    • "Düz çizgi."
  3. Yüzeyinde girinti çıkıntı olmayan, müstevi
  4. Kısa ökçeli, ökçesiz (ayakkabı)
  5. Yayvan, altı derin olmayan
    • "Düz kayık. Düz tabak."
  6. Kıvırcık veya dalgalı olmayan (saç)
  7. Yalın, sade, süssüz
    • "Düz bir anlatım."
  8. Çizgisiz, desensiz ve tek renkli
    • "Düz bir kumaş."
  9. [isim] Engebesiz olan yer, düzlük, ova
    • "Kardaş gitmem Diyarbakır düzüne / Kızlar peri olsa bakmam yüzüne." (Halk türküsü)

LÜP

  1. [isim] Emek vermeden ele geçirilen şey
    • "Lüpe bayılır. Lüp buldu mu dayanamaz."
  2. Büyükçe bir şeyin birdenbire ve kolaylıkla yutulmasını anlatan ses

TÜR

  1. [isim] Çeşit, cins
    • "Yazı türleri."
  2. Ortak özellikleri olan bireylerin tamamı, cinslerin ayrıldığı bölüm, janr
    • "Aslan ve insan türleri."
  3. Kendi içinde bir birim olan ve üzerinde cins kavramının bulunduğu mantıksal kavram
    • "Parça bütünün, cins türün yerine geçti mi daralma olur. Hayvan canlı varlık karşısında türdür, aslan karşısında cinstir."
  4. [sıfat] Türlü
    • "Bu tür davranışlar."

TÜN

  1. [isim] Gece

JÜT

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Ihlamurgillerden, Hindistan ve Bangladeş'te yetişen, ip ve çuval yapımında kullanılan, liflerinden yararlanılan bir bitki (Corchorus capsularis)
  2. Bu bitkinin liflerinden yapılan dokuma

DÜK

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Bazı devletlerde prensten sonra gelen en yüksek soyluluk unvanı

CÜZ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri
  2. Fasikül
  3. Kur'an'ın bölünmüş olduğu otuz parçadan her biri
    • "İlk defa olarak gördüğüm bir amme cüzünden bir şeyler okudu." (Sait Faik Abasıyanık)

GÜN

  1. [isim] Güneş
    • "Gün biraz yükselince ıssı bir sıcak kırları kapladı." (Memduh Şevket Esendal)
    • "O geceyi çok rahatsız geçiren Rıza ertesi sabah gün ağarırken kalktı." (Haldun Taner)
    • "Doktordan gün almam gerekir."
    • "Değişiveren şartlar karşısında gün doğmadan neler doğar diye düşündüğü çok olmuştu." (Ayşe Kulin)
  2. Güneş ışığı
    • "Beş yaşından iki gün aldı."
    • "Süleyman kâhya gün atıncaya kadar çadırların arasında dolaştı." (Yahya Kemal)
    • "Benim tavukların günü daha dolmamışsa suçlu olan ben miyim?" (Zeyyat Selimoğlu)
  3. Gündüz
    • "Güneş, bütün gün enselerinde boza pişirmiş." (Haldun Taner)
  4. Yer yuvarlağının kendi ekseni etrafında bir kez dönmesiyle geçen 24 saatlik süre
    • "Kız kardeşi üç yıl, bir gün olsun canı sıkılmadan yaşadı Tatvan'da." (Necati Cumalı)
  5. İçinde bulunulan zaman
    • "Aylıkları, günün ihtiyaçları karşısında devede kulak gibi kalıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
  6. Zaman, sıra
    • "Biz bu ihtiyara son günlerinde hiç aklından geçirmediği bir saadet sağladık." (Haldun Taner)
  7. Çağ, devir
  8. İyi yaşanmış zaman
    • "Zavallı, gün görmedi."
  9. Bayram niteliğinde özel gün
    • "Bugün Fransızların günü imiş."
  10. Belirli günlerde ev hanımlarının konuk ağırlamak için yaptıkları toplantı
    • "Yarın Ayşe Hanım'ın günü."
  11. Tarih

BÜZ

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Künk

TÜY

  1. [isim] İnsan ve hayvan derisi üzerinde bulunan ince, kısa, yumuşak ve sık uzantılar
    • "İnce güzel kaşlarının ortasında iki tüyü her zamanki gibi tersine dönmüş." (Halide Edip Adıvar)
    • "Otelin kapıcısı yalan söylemekte tüy dikiyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Adamlar yüz kiloluk bir yükü tüy gibi kaldırırlar..." (Burhan Felek)
    • "Büyük hanım, daha fazla korkuyor, tüyleri diken diken oluyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. Kuşların gövdesini örten ince ve tel gibi uzantıların her biri veya tamamı
    • "Akıllı kız Güner, ortaya çıkalı ne kadar oldu, daha dün bir bugün iki, baksana iyice tüyü düzmüş." (Atilla İlhan)
    • "Ne vahşi, ne korkunç; insanın tüylerini diken diken eden bir ölü sessizliği var." (Orhan Veli Kanık)
  3. Bazı bitki ve meyvelerle bazı dokumalar üzerinde görülen ince, kısa, yumuşak ve sık uzantılar

ÜRE

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Azotlu besinlerin vücutta yanmasıyla oluşan, erimiş bir durumda idrarla dışarı atılan azotlu madde
  2. Yapay reçine verniği ve tutkalı üretiminde kullanılan temel gereçlerden beyaz, billursu toz

YÜK

  1. [isim] Araba, hayvan vb.nin taşıdığı şeylerin hepsi
    • "Çölde yük götüren vasıta develer, insan taşıyan vasıta hecinlerdir." (Falih Rıfkı Atay)
    • "Onların hepsinde sanki bulundukları yere yük oluyorlarmış gibi utangaç ve ürkek bir hâl vardır." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
    • "... işgal altındaki memleketlere o günlerde sık sık ve kolaylıkla seyahat etmiş, yükte hafif pahada ağır eşya sokup çıkarmışlardır." (Halide Edip Adıvar)
    • "Şikâyet etmeden yükünü çektiği yitik bir yaşamı olmalıydı." (Çetin Altan)
  2. Bir şeyin ağırlığı
    • "Bunları gazetelere verebilirsem amcama yük olmaktan kurtulacağıma emindim." (Halide Edip Adıvar)
    • "Lokanta da her akşamki yükünü almaya başlamıştı." (Tarık Buğra)
  3. Araba, hayvan vb.nin taşıyabildiği miktar
    • "Bir araba yükü odun."
  4. Eşya
    • "Bütün yükü bu bavul."
  5. Birinin üzerine almak zorunda kaldığı ağır görev
    • "Ben bu yükün altına giremem. Bu yüke herkes katlanamaz."
  6. Tedirginlik veren şey, engel
  7. Bir cismin yüzeyinde biriken elektrik miktarı
  8. Yüz bin kuruşluk mal veya tutar
    • "Mademki öyledir, bir yük getirip satan herkes iki akçe versin." (Tarık Buğra)
  9. Doğacak bebek
  10. Yüklük
    • "Haydi şu yüke giriver!.." (Sait Faik Abasıyanık)

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü